Sizlere ideolojiden, politikadan, ülkedeki sistemden söz etmeyeceğim. Sizlere tarihten, sloganlardan, siyasi kimliğinizin oluşması koşullarından da söz etmeyeceğim.
Sizlere iktidarın güncel, basit, toplumsal/bireysel hayatımızı derinden etkileyen bazı uygulamalarından söz ederek bunlara dair bir sorunuz, bir itirazınız var mı, ne düşünüyorsunuz diye soracağım.
Sizler her ağzınızı açtığınızda senin için ölürüm Türkiye’m diyorsunuz. Yoluna baş koymuş, ırmağının akışına ölürüm diyorsunuz!
Bunun türküsünü söylemek, bu türküyle gaza gelmek kolay da bu ülkenin coğrafyasına, doğasına, insanına yapılanlar hakkında bırakın ölmenizi (ayrıca ölmenizi de istemiyorum) bir defa olsun itiraz ettiniz mi?
Irmağının akışına ölüyorsunuz, öyle mi?
HES’ler yoluyla sulara el konuldu, artık o derelerde sular akmıyor, balık bulunmuyor ve bölgenin insanlarının yaşamı kurutuldu. Bu ülkenin ırmakları kirletildi. Neden diye sordunuz mu?
HES’lerin yapımı protesto eden köylülerin iş makinalarının önüne yattıklarını, jandarmadan dayak yediklerini izleyip hele o Karadenizli ninenin ağıtlarını dinlediniz mi? Yüreğiniz hiç sızlamadı mı?
Karadeniz yaylalarına “Yeşil Yol” yapıyorlar. Mevcut yollar yetmiyormuş gibi, o güzelim yayla doğasını delik deşik ederek yol yapıyorlar. Neden diye kendinize hiç sordunuz mu? Bu yol, Karadeniz yaylalarını çoğunlukla Arap yerleşimine açmak ve oralarda tatil yapmak isteyen Araplar için olmasın?
Uzungöl’ü bilir misiniz? Uzungöl pis, kirli, gölün ve yeşilin katili betona boğulmuş bir yerleşim yeridir. Karadeniz’in o güzelim bölgelerini işte o Uzungöl’e çevirecekler!
Hani Türkiye için ölüyordunuz ya!
Bu ülkenin ormanlarından altın madenciliği için milyonlarca ağaç kesiliyor! Bir zahmet Google’da bir arama yapın ve kesilen ormanların, delinen dağın taşın fotoğraflarına bir bakın. Ülkenin dağı taşı delik deşik, sanki bağrına hançerler vurulmuş! Akan kirli suları, siyanürlü havuzları bir tasavvur edin. Ölen börtü böceği, ağaçları, doğayı, köylüyü mahfeden koşulları bir tasavvur edin. Siyanürün hava ile temasından otlar bile ölüyor!
Madencilik yasasındaki bir maddeye göre maden işletmesini yapan firma, maden işletmesini sonlandırdığında o bölgeyi eski haline getirmek zorundadır! Türkiye’de böyle bir yer gösterebilir misiniz?
Maden çıkarılmayacak mı diye sorabilirsiniz. Elbette maden çıkarılacak. Ancak bunun bir hesabı var. O madenin çıkarılmasının getirisi ile götürüsü yalnızca maddi açıdan değil, doğaya ve insana vereceği tahribat açısından da hesap edilerek karar verilir.
Bu altın madenlerinin ülkeye ne katkısı var diye hiç kendinize sordunuz mu? Çıkan altın cevherinin veya rafine edilmiş altın miktarının yüzde kaçı devlete veriliyor? Yüzde 2’mi, yüzde 4’mü? Üstelik çıkan miktarın ne kadar olduğunu da şirketin kendisi belirliyor. Devlet kontrol mü ediyor? Ediyor, ediyor!
O işletmeler istihdam sağlıyor, vergi veriyor diyebilirsiniz! O talanın boyutları yanında bunlar devede kulak kalır! Daha önemli bir soru sorayım: Çoğu Kanadalı olan bu şirketler neden kendi ülkelerinde aynı şekilde altın madenciliği yapamazlar?
Müstemleke miyiz biz?
Hani vatan, bayrak için ölüm naraları atıyorsunuz ya; hiç düşündünüz mü vatan parsel parsel talan edilirken, bu ülkeye müstemleke muamelesi yapılırken sesi çıkmayanların vatandan, bayraktan bahsetmelerinin ne anlamı var?
Hiç inandırıcı değilsiniz!
Geçin bunları!
İktidar kendi çevresine ve faiz lobilerine sermaye aktarıyor
Köprüler, otoyollar yapıldı. Kaç yıl borçlandırıldık? Hiç kendinize sordunuz mu; bir köprünün maliyetinden, o köprüye yıllarca ödenecek paranın miktarı neden 2 kat, 3 kat daha fazla?
Örneğin yap-işlet-devret modeliyle yapılan ve yolcu garantisi verilen Kütahya’daki Zafer Havalimanı’nın yolcu trafiği hakkında bir fikriniz var mı? Müteahhit firmaya 2020 yılı için 1 milyon 279 bin yolcu garantisinin verilmiş! Havalimanından yılın ilk dört ayında uçanların sayısı 14 bin 256’da kaldı. Yani verilen yolcu garantisinin yüzde 4’ü karşılandı. 8 yılda 40 milyon avroya ulaşan yolcu garantisi ödemeleri 2044 yılına kadar devam edecek!
Kütahya’nın ve çevresinin nüfusu kaç ve bölgenin ne özelliği var ki, yıllık bu kadar yolcu garantisi veriliyor?
Kim verdi bu garantiyi, kim attı bu imzayı?
Nedir bu geçiş rakamları, neye göre veriliyor, yıllarca niye borçlandırıldık, bu para kimin cebinden çıkıyor diye kendinize hiç sordunuz mu?
Hiç kendinize sordunuz mu; uluslararası piyasalarda dolar faizi en fazla %2’ler civarındayken bu devlet neden yüzde 7, yüzde 8’lerle borçlanıyor? Bu ülkenin insanın emeğinin önemli bir kısmı faiz ödemeye gidiyor.
Bir düşünün, kendi işinizde böyle bir savurganlık ve borçlanma yapar mısınız?
Hazine bu köprü ve otoyolların ihalesini alan şirketlere kredi garantisi veriyor. Ne hakla? Bütün risk devletin üzerindeyse ve parayı da devlet verecekse, bu yolları neden Türkiye Karayolları yapmıyor diye sordunuz mu?
Şu kriz ortamında dahi bu müteahhitlere bu şüpheli işlerin bedelleri dolar bazında ödenirken, ilaç şirketlerinin uzun süredir parası ödenmediği için, bu ülkede ilaç sıkıntısı yaşanıyor!
Alınan milyarlarca dolar borç nerelere gitti diye sordunuz mu?
Şehir hastaneleri yükü
AKP Hükümeti hayırlı bir şey yapıyormuş gibi şehir hastaneleri yapıyor. Arazi devletten, kirası devletten, yıllık hasta garantisi devletten; 15 yıl, 20 yıl devlet bu koşullarda hastaneyi yapan firmaya para ödeyecek!
Hâlbuki hastaneye devletin ödediği 2 veya 3 yıllık para, o hastanenin yatırım maliyetini karşılıyor.
Şehir merkezlerindeki hastaneleri kapattılar? Bu hastanelerin arazileri ne olacak? Şehrin içindeki hastaneleri kapatıp da hastaları şehrin dışına yapılan şehir hastanelerine yönlendirmenin altında ne yatıyor?
Burada yazının kapasitesini aşacağı için uzun uzadıya yazamıyorum. Lütfen Google “şehir hastaneleri” diye yazın, bakın neler olmuş!
Bütün bu yatırımların halk açısından akıllara ziyan olduğu, ama bir kesim için de ballı kaymak olduğunu göreceksiniz. Elbette görmek isteyen gözler için.
Arsa demişken, örneğin Atatürk (Yeşilköy) hava limanının arazisi ne olacak? Oranın Katar ortaklığı ile ticari ve konut alanı olarak planlanma ihtimali yüksek. İktidar eliyle rantiyecilerin yiyeceği böylesine değerli bir arazinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul Kanalı yapılacak(mış)! Tamamen bir rant ve inşaat sermayesi kesimine göre planlanan bu çevre tahribatı projesine bir itirazınız var mı? Yoksa niye yok?
Yoksa bu konular, uğruna öleceğinizi söylediğiniz ülkenin alanına girmiyor mu?
Girmiyorsa, ne diye ölüyorsunuz ki?
Hayır, ölümden söz edeceğinize haktan, adaletten, demokrasiden, emekten, çevreden, ağaçtan, sudan, kuştan ve insandan söz edin!
Yaşamdan ve yaşatmaktan söz edin!
Bu ülkede kadınlar öldürülüyor, çocuklar tecavüze uğruyor, katiller, tecavüzcüler elini kolunu sallayarak geziyor; neden sesiniz çıkmıyor?
İktidar sermaye transferi yapıyor. Çocuklarımızın geleceği ipotek edilmiş durumda. Doğamız katlediliyor. Toplumsal hayatın yargı, medya, yasama gibi alanlarına girmiyorum bile. Yalnızca ırmağının akışına öleceğinizi söylediğiniz Türkiye’ye yapılan sömürge muamelesine ilişkin yazıyorum.
Sizler kimden yanasınız?
Uzun lafın kısası: Sizler halktan mı yanasınız, yoksa halkın a..na koyanlardan mı yanasınız?
Bu soru öyle bayrak, vatan, milliyetçilik, vatansever, vatan haini gibi retoriklerle cevaplanamaz!
Tamam, sizler yine milliyetçi olun, bayrak deyin, vatan deyin, ama somuta gelelim: Yukarıdaki sorular hakkında neler diyorsunuz?
Tamam, size solcu olun veya solu anlayın da demiyorum.
Ancak eğri de oturmayın, eğri de konuşmayın; sahi sizler hiç işçilerin, emekçilerin yanında durdunuz mu? İnsan hakları, kadın ve çocuk hakları için bırakın bir mücadeleyi, bir imza verdiniz mi?
Adalet, hak, hukuk, demokrasi için yürüdünüz mü?
Yürümediniz, yürüyemezsiniz de çünkü sizin politik dünyanız ve zihinsel algınız her daim devletten, iktidardan yana!
İşte sorun da tam burada!
İnsanın olmadığı yerde devlet olur mu?
Dilinize pelesenk ettiğiniz bütün o simgelerin sömürü düzenini örtmek için kullandığının farkına ne zaman varacaksınız?
Lütfen bir düşünün. Samimiyet ve vicdanla desteklenen bir akıl yürütmeyi deneyin. Bir iç yolculuğa çıkmanızı ve kendinize “Ben kimim?” diye sormanızı öneririm. Gelişme (tekamül) soru sormakla, eleştirmekle ve seçenek sunmakla başlar!
Tekrar ediyorum, sahi sizler halktan mı yanasınız, yoksa halkın a..na koyanlardan mı yanasınız?
NOT 1) Bu yazıya Av. Orhan Kılıç’ın bir yazısı esin kaynağı olmuştur. Teşekkür ederim.
NOT 2) Okuyan herhangi bir Ülkücünün kafasında ola ki birkaç soru işareti oluşabilir niyetiyle yazdığım bu yazının naif bir yanı olduğunu biliyorum.
Ülkücülük;
kurmaca-uydurma bir “ideoloji”dir,
ülkücüler Türk düşmanıdır, Atatürk düşmanıdır.