Ülkemizde ciddi boyutlarda genç bir nüfus var. Bu çocuklarımız işsiz, zamanlarını ve hayatlarını boş yere harcıyorlar. Bu gençler yanlış politikalarımıza kurban gitmesin. Bu gençleri geleceğe hazırlamazsak, onları da geleceğimizi de kendi ellerimizle yok etmiş oluruz. Günümüzün en önemli sorunlarından birisi işsizliktir. Bundan da en çok gençlerimiz etkileniyor. Siyasetin işsizliği çözebilmek için ciddi bir çabası, politikası olmalı.
İşsizliğin geldiği noktayı küçümsemek son derece yanlış bir politika olur. Ülkemizde genç nüfusun varlığı önemlidir. Genç nüfus var olmaya devam etmelidir. Avrupa insanının yanlışı gibi, çocuk yapmayı bırakır, genç nüfusu azaltırsanız, geleceğinizi bitirirsiniz. Yarınlardan emin olamazsınız. Genç nüfustan korkmamak, aksine gurur duymak gerekir.
Türkiye’de ekonomik bakımından gelir seviyesi yüksek olanların oranı yüzde onu geçmezken, halkın büyük bir bölümü orta halli. Yine ciddi bir oranı da düşük seviyede gelire sahiptir. İşsizlerimizin çoğu da vasıfsız işsiz konumundadır. IMF politikaları olarak başlayan özelleştirme politikası yanlıştır ve ekonomi de amaç dışı saptırmadır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik kaygılar ve ekonomik sıkıntılar insanları rahatsız ediyor. Bu konuda ülkelerin kaynakların doğru kullanıp kullanılmadığı tartışılır. Ülkenin milli gelirinin ve kaynaklarının doğru kullanımı oldukça önemlidir. Milli bir ekonomiden söz edemiyoruz. Kaynaklarımızın yerli ve milli kullanımını değerlendiremiyoruz. Beyhude harcanan bir zaman kaybı söz konusudur. Türkiye yer altı ve yer üstü zenginliğe sahip olan bir ülkedir!
Ekonomi konusunda tüm dünyada bir yarış var, “Paylaşım adaletsizliği- sömürgeci anlayış !” bu adaletsizliği doruğa çıkarmaktadır. Ülkelerin gelir kaynaklarını elinde bulunduranlar genelde azınlıkta olan bir guruplardır. Ülke ekonomisinin yüzde seksenini elinde tutanların oranı yüzde on civarında ise, kaynaklardan faydalanamayanların oranı yüzde doksanlarda seyretmektedir. Bu nasıl bir adaletsiz paylaşımdır?
Böylesine ciddi adaletsiz bir dağıtım söz konusudur. Gelişmiş süper ülkelerde de bu böyledir, hatta daha vahimdir. Dünya insanı sömürülüyor, köle gibi kullanılıyor ve kaynakları çar çur ediliyor dersek bir gerçeği haykırmış oluruz. Sömürgeci, çapulcu ve yağmacı zihniyetler insanları köle gibi kullanıp aç-açık, sefil ve yoksul bırakıyorlar. Eşit, adil ve insanca paylaşımdan uzak bir ekonomik yapı hâkim dünya üzerinde…
Kriz ekonomilerini de iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Dünyaya bu krizleri yaşatanlar kimlerdir, amaçları nedir? İnsanlığa insanca yakışanı yapma ve paylaşımı adaletlice tesis etme yerine sömürgeci anlayışı hakim kılıyorsak, bunun adı insanı köleleştirmedir!.. Sömürgeci (güya gelişmiş) ülkeler bunu acımasızca yapıyorlar. Kan gölüne dönen dünyamızda birileri kasa ve keselerini doldururken, milyonlar açlıkla sefaletle ve yoksullukla mücadele ediyor. Ne acımasız, ne insafsız ve ne adaletsiz bir gelir dağılımı öyle değil mi?
Bu bir bakıma dünya insanlığını köleleştirme politikasıdır. Hiç bir şey sanıldığı kadar basit değildir. Birileri sermayenin gücünü insanlığa baskı unsuru olarak kullanıyor. Sapık ve batıl düşünceler, inançlar uğruna insanlık köleleştiriliyor, aç ve sefil bırakılıyor.
İnsanlığın huzur ve refahı için ekonomik manada tedbirin alınması gerekir öyle değil mi? Genç nüfusa sahip çıkmak ve onları üretime, ekonomiye, kazandırmak için politikalar üretmek, zorundayız. Ekonomik krizler bazen sizi de vuruyor bu doğrudur. Ancak ülkemizin milli kaynaklarını yerli yerince kullanmak, adil olmak ve bu kaynakları tüm insanımıza sarf etmenin çabasını göstermeliyiz. Politikalarınız bu yönde yoğunlaşmalı.
Gençlerin ikinci sorunu mesleki eğitim yetersizliği ve hayata hazırlanma sorunudur. Üretmeyen toplumlar, gelişmiş toplumların kölesi olarak kalırlar. Üretmediğiniz şeyi nasıl tüketeceksiniz? Dışarıdan satın alarak. İşte o zaman da işsizlik had safhalara ulaşır, tembelleşen bir toplum haline gelirsiniz. Yerli ve milli kaynaklar atıl kalır ve ekonominizi dışa bağımlı hale getirirsiniz!
Üretimi artırmak, sanayinizi geliştirmek zorundasınız. Kalifiye eleman yetiştirmek, mesleki okullarını çoğaltmak ve mesleki okulları uygulama merkezlerine dönüştürmek zorundasınız? Üniversiteler, yüksek okulları bilim merkezlerine dönüştürülüp devletin ekonomisine katılmalarını sağlamalısınız. Milli kaynakların değerlendirildiği, yerli ve milli ekonominin hâkim kılındığı bir politika uygulamalısınız. Yoksa hem geleceğimiz hem de bu gençleriniz ömrünü beyhude – boş yere harcamış olacaklardır. O zaman da gençliğimize ve ülkemize yazık etmiş olmaz mıyız?