(Dostlarımın affına sığınıyorum!)
Kolay bozmam adabımı. Üç düşünür bir söylerim, beş düşünür bir yazarım. Zira ben öğretmenim. Adabı, erkanı usulü öğretenim. Bugüne dek, kendime, “bir de öğretmen olacak” dedirtmedim. Ne var ki, artık iş şirazeden çıktı. Birikti diyeceklerim.
Ey adalet!… Bugüne dek, seni kutsal bildik, seni hep dinledik!.. Hükmüne boyun eğdik. “Kestiğin parmak acımaz” dedik!. Hep öyle ol, hep öyle kal istedik.
Çünkü biz, herkese hakkını veren, hak dışında ayrıcalık göstermeyen, kendi iradesi dışında kimseden talimat beklemeyen, devamlılığı olan adaleti kesin irade bildik. Öyle de kalsın istedik.
Vatandaşın yönetime, yönetimin halka, halkın da adalete tabi olduğu bir düzen kurulsun istedik. Bunun için hiç tereddüt etmedik. “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR dedik. Adalete bunun için güvendik… Düşünüyorduk ki, adaletin gücü, güçlüyü adil kılar.
Yanılıyor olmayı aklımızın ucundan bile geçirmedik
İstedik ki, adalet önce devletten gelsin. Adaletsiz harç ile kurulmuş çürük toplum inşa edilip de tez zamanda silinip gitmesin.
Ey adalet!… Ne yazık ki, sen ne kendi gücünü bildin ne de kendi değerini keşfettin. Oysa, hiçbir güç ne senden daha yüceydi ne de senden daha değerli!..
Şimdi soruyorum, ey adalet!… Yitirdiğin güven kimin eseri?
Dinle bak senin için hep neler söylenirdi:
* Kılıç, zaferleri; zeka siyasi üstünlüğü; adalet de ahlaki başarıyı ve erdemi temsil eder. (Simeon Luce) Erdem mi nedir; “insanın gücünü kendinden alması ve bu gücü kendi üzerinde de kullanabilmesidir”
* Adalet kutup yıldızı gibi, yerinde durur ve kalan her şey onun etrafında döner. (Konfüçyüs)
* Adaletin kılıcı ile vuran kol, zayıf da olsa kuvvetlidir. Gücü haklılığındandır. (J. Webster)
Belki hala bu sözlerin söylendiği ülkeler vardır. Ne yazık ki ben kendi ülkemde mahrumum bu sesleri duymaktan. Talep ADALET!… Yanıt, “gına geldi!”
Ey adalet, ölüm çare mi ki, 115. gününde de uğramadın ölüme yatmış iki gencin diyarına… Kınan eksik olmasın Semih Özakçe ve Nuriye Gülmen’in koğuşlarında ölümü halinde!.
Ey adalet, 450 km’lik yürüyüşü hızlı tren tavsiyesi ile ti’ye aldırırken de yoktun ortalıkta, yürüyüşün gün “24. gününde “gına geldi” diye alay mı yoksa korku mu olduğu bilinmeyen ifade ile adalete şal örterken de yoksun ortalıkta!… Talimatla ortaya çıkışın ve talimatla ortalıktan kayboluşun bu ülkeye adaletin gelmeyeceği anlamına gelmez. Nasıl ki savaşın panzehiri barış ise, adaletsizliğin panzehiri de yine adalettir.
Adaletsizliğin yakasına yapışacak olan da yine ADALET’tır.
Adaleti umutla bekleme üzerine odakladık kendimizi. GELECEK!… Çünkü adalet, masalların beklenip de bir türlü gelmeyen beyaz atlı prensi değildir!… GELECEK!.
Bu gün öylesine uzak görünse de, ne sokakta izi, ne koğuşta yüzüne rastlanmasa da milyonlar dökülmüş yollara çığlık çığlığa arayıştalar. BULUNACAK!… Ve hak ettiği yere oturtulacak!.
Umutla bekliyoruz!… Karanlık, aydınlıktan umut kesmenin nedeni olamaz. Süregiden adaletsizliklerin adaletten umut kesmenin nedeni olamayacağı gibi.
Zira, biliriz ki, en koyu karanlık sabahın en yakın olduğu andır.
Sabah olacak, güneş doğacak, ortalık aydınlanacak, ADALET adaletsizliklerin yakasına yapışacaktır!…,
Ey ADALET, yarın gelirsen, şayet yarından tez gelirsen, kimlerin yakasına yapışacağını biliyorsun değil mi!?…
07. 07. 2017
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
0535 202 11 61