24 Ocak 1993’de uğrunda can verdiği, özgür, tam bağımsız Türkiye’ye yaşamını adamış demokrasi şehidi Uğur Mumcu’nun katledilişinin yıldönümü bugün.
‘Öldürülemez, ölmedi!’ dercesine inanamayan hüzünlü gözleri yaşlı, öldüren ellere kahreden, birbirine kenetlenmiş yüz binlerle uğurladığımız Mumcu’yu anma günü bugün.
Ankara’nın soğuk, karlı bir kış gününde; zemheriyi, ayazı hiçe sayan, uzağı yakın ederek gelen sevenleriyle, ölüme karşı sessiz direnenlerle, acının coşkuyla yoğrulduğu bir cenaze töreniyle uğurladığımız Uğur Mumcu’yu andığımız bir gündeyiz bugün.
Karanlığın ışığı, halkının sesi olmuş bir yurt sevdalısının, karanlık güçlerce canına kıyıldığı gün bugün.
12 Mart döneminde “Ordu uyanık olmalı” sözleri nedeniyle “orduya hakaret etmek”, “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçu işlediği savıyla yargılanıp yedi yıl mahkûm edilen; haksız yere tutuklandığı için devletten “haksız tevkif tazminatı” alan Sakıncalı Piyade Mumcu’yu andığımız bir gün bugün.
Dostlarının: “Uğur, yüreği insan sevgisiyle dolu, dost canlısı, sürekli gülen, espri üreten biriydi. Uğur’la olmak keyifti. İnsan sıkıntılarından arınırdı.” dediği bir dostun günündeyiz.
1979’da Türk Hukuk Kurumu’nca Yılın Hukukçusu seçilen; Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin, köşe yazısı dalında Yılın Gazetecisi;
1980, 1982, 1983’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin İnceleme ve Röportaj;
1981’de gazetecilik dalında Sedat Simavi;
1983’de Balıkesir Barosu’nun Yılın Hukukçusu;
1984, 1985’de Nokta Dergisi’nin Doruktaki Gazeteci ödülleriyle onurlandırılan bir cesur kalem, araştırmacı gazeteci, bugünleri çok önceden gören Uğur Mumcu’nun anma günü.
O; onurlu bir insan, yürekli hukukçu, kalemini satmayan bir gazetecidir.
Kitap, yazı ve söyleşilerinde dinci yapılanmayı anlatır. Dinsel siyasetin, cemaatlerin devletin her köşesine yerleştirilmesini vurgular. Öğretim birliğinin bozulmasını, eğitimin dinselleştirilmesini, laik cumhuriyetin tehlike altında olduğunu anlatır.
Siyaset-Ticaret-Tarikat- ortaklığının Türkiye üzerindeki hesaplarına dikkatleri çeker. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, yargının, üniversitelerin yapılarının bozulmasının tehlikelerini gözler önüne seren uyarılarda bulunur.
Yıllar öncesinden yazdığı tarihe geçen sözleri adeta bugünleri anlatır… Günümüzde yaşadığımız gerçekleri… Okuyalım mı? Okuyalım:
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.”
“Atatürkçülüğün ilk koşulu “devrimci olmaktır, çağdaş olmaktır, demokrat olmaktır…Öyle ödün siyasetiyle Atatürkçülük olmaz, öyle pazarlıkçı ve uzlaşmacı yaklaşımlar ile lâiklik ilkesi savunulmaz. Yasakçılık ile ise hiç savunulmaz.
Lâiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir… “İzinden gittiklerini” söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil.” 1 Mart 1987
“Ben, Atatürkçüyüm… Ben, cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben, tam bağımsız Türkiye’den yanayım. Ben insan hakları savunucusuyum… Ben terörün karşısındayım… Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır…”
“Bugün, 1920’lerde ilk meclisin verdiği ‘emperyalizme ve kapitalizme karşı’ savaşın, söyler misiniz neresindeyiz? Şu yasaklı ve kısıtlı demokrasimiz ile ulusal egemenliğin neresinde? ‘Tam bağımsızlık’ ilkesinin neresinde? Ve her gün kemirilen laiklik ilkesi ile Atatürkçülüğün neresinde?” Cumhuriyet Gazetesi, 23.04.1987
“Milliyetçilik; ‘vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak’ edebiyat mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, ‘vatan, millet, bayrak’ edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp, aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?”
Öldürülmesinden iki gün önce ‘İmam Subay!’ başlıklı yazısından:
“Türkiye’de son yıllarda siyaset, ticaret, ile tarikatlar iç içe gelişiyor.”
“Yaşa var ol Harbiye/ Selamünaleyküm/ Maşallah ikinci cumhuriyet/ Ruhuna el fatiha lâiklik…”
“İmam- hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?” Cumhuriyet Gazetesi, 22/01/1993
“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra, general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.”
“Bugün hiç yazı yazmasam diyorum, gitsem bir dağ başına, gitsem, kır çiçekleri toplasam, bunları bir demet yapsam; desem ki, bu çiçeğin adı, ‘Erdem,’ bunun ‘Onur,’ bunun, ‘İnanç’…” Cumhuriyet Gazetesi, 05/12/1981
“Demokratik toplumlarda bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı yapılmış sayılır. Bu bilinç yerleştirilmedikçe haksızlıkların ve adaletsizliklerin önüne geçmeye olanak bulunamaz. Haksızlığı her insan yüreğinde ve bilincinde duymalıdır tüm ağırlığınca. Bu sorumluluk bilinci kurulmamışsa her yeni haksızlık bir “kader” gibi benimsenir toplumda. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline bir tek taş bile konmuş olamaz.
Unutmayalım ki “cesur bir kez, korkak bin kez ölür.” Önemli olan, insanın böyle bir toplumda bir “mezar taşı gibi suskunluk simgesi olmamasıdır.” Yeni Ortam, 09/2/1974
“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi… Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi…”
Unutmadık seni cesur kalem, demokrasi şehidi Uğur Mumcu ışıklarda uyu!
UĞURLAR OLSUN
UĞUR MUMCU
Fazilet ÖZKAN POR
25/01/2025