Biz Türkler, İslam ile Maveraünnehir bölgesinde Emevilerin tazyikiyle kuzeye doğru hareket etmek zorunda kalan ehli beyt ve ashabın çalışmaları sayesinde tanıştık.
Enes bin Malik (v.708), Abdullah bin Ebi Evfa (v.705), Vasile bin Eska (v.704), Sehl bin Saide (v.712), Ebu’t Tufeyl Amir bin Vasîle (v.719) isimli sahabeler ve Muhammed bin Bakır (v.731) , Cafer-i Sadık (v.765) ve Zeyd bin Ali (v.740) ve Hammâd bin Ebu Süleyman (v.746) gibi kıymetli kimselerden ders alan İmam-ı Azam Ebu Hanife İslam’ı Kur’an ve Sünnet tezgahında; “istihsan” metoduyla ilmek ilmek örerek kıyamete kadar iş görecek kumaşı ortaya koydu.
İmam-ı Azam’dan aldığı kumaşı akide alanında yaptığı eşsiz çalışmalarla İmam Maturidi (v.944) Müslümanların ölçülerine göre dikerek onları giydirdi.
Yedinci asırda yeşeren İslam ağacı önce Semerkant’ta daha sonra Konya ve Kurtuba’da bütün kemalatını ortaya koydu.
13. Yüzyılda, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya; Doğu’daki Semerkant’ın merkezinde yer aldığı birikimi; Belh’ten gelen Mevlana Celaleddin Rumi, Tebriz’den gelen Şems-i Tebriz’i, Tiflis’ten gelen Hubeyş et-Tiflîsî, Semerkant’tan Şemşeddin Semerkandi, Sührevend’den Ebû Hafs Ömer Sühreverdî, Şiraz’dan Kutbuddîn Şîrâzî, Musul’dan Esîrüddîn el-Ebherî, Azerbaycan’dan gelen Siraceddin Urmevi ve Ekmeleddin Nahçevani, Malatya’dan gelen Sadreddin Konevi ile; Batı’da oluşan Endülüs birikimini ise Muhyiddin’i Arabi ile birleştirmiş ve kıyamete kadar devam edecek olan vasat ümmetin kanaatini ifade eden Anadolu İslam’ının teori ve pratiğini ortaya koymuştu.
Konya’daki maya ile kurulan Osmanlı Devleti 1517 Ridaniye savaşına kadar bu vasat üzerine devam etti.
1517’de Ridaniye savaşının kazanılıp Mısır’da Ezher çevresinde şekillenen ulemanın devletin başkentine getirilmesiyle güneyden esen sert bir Eşari-ci gelenek te sisteme dahil olmuştu.
Hanefi-Maturidi geleneğe göre siyasetin daha hoşuna giden güneyden gelen bu yaklaşım; bürokrasinin desteğini yanına alarak zamanla siyasete-eğitime ve topluma hakim oldu.
Sadece Takiyüddin (v.1585) yaptırdığı Rasathane’nin yıkılması olayının siyaset ve ulamanın bulunduğu pozisyonlar açısından arka planına bakıldığında değişim yakından görülecektir.
Batı tarafından şiddetli bir üçüncü rüzgar bu iki rüzgara 18. Yüzyıldan itibaren dahil oldu.
Rönesans ve reformla harekete geçerek pozitivizm, materyalizm, hümanizm gibi fikir akımlarını doğuran Batı’daki süreç özellikle oryantalist çalışmalarla Müslümanların arasında esmeye başladı.
Ehli Beyt’ten aldığı saf İslam’ı güneyden gelen rüzgara karşı muhafaza etmeye çalışan ana damar yeni ve daha güçlü bir rüzgarla mücadele etmek durumunda kaldı.
Üç asra yakın Anadolu Merkez’li İslam Coğrafyası’nda bu üç yaklaşımın mücadelesi devam ediyor.
Kur’an Kerim ve Sünnet-i Seniyye deki “kök hücre” ve kod” ları “istihsan” metoduyla ortaya koyan Ebu Hanife’nin dokuduğu kumaştan Müslümanlara uygun elbiseyi diken İmam Maturidi’nin terziliğine bugün her zamankinden daha çok muhtacız.
İmalatta İmam-ı Azam, terzilikte İmam-ı Maturidi’yi esas alarak esen rüzgarları dindirmek konusunda her Müslümana düşen görevler vardır.