Sözcük anlamında özgürlük:
Her hangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu.
Felsefi anlamda özgürlük:
İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine ve kendi düşüncesine göre karar verme durumu.
***
Görevim süresince dik duruşumdan olmalı; kimi haksızlıklara, kıyımlara ve sürgünlere uğradım. “Ne zamana dek?” Dediğinizi duyar gibi oluyorum. Elbette emeklilik günlerime dek…
Ne ki tutukevine gönderilmedim, dediğim oldu kimi zaman… Başta gazeteciler ve yazarlardan içerde olanların acılarını yüreğimde duydum! Özgürlüğü yitirmenin olumsuzluğunu duyumsadım!
15 gün önce ülkemizde Korona virüs’ün sağlıkta salgını başladı. Dünyada hızla can alıyor! Buradan devinimle 65 yaşın üzerindekiler, evlerinde tutuklu kaldı. Sıklıkla İstanbul’da gezen ve ülkemizin değişik yörelerine gidip gelen birisi olarak; özgürlüğün yerini tutsaklığa bıraktığının farkına vardım! Bu durum, geniş perspektifte düşünmeye dönüş oldu.
Günlerimi nasıl geçirdiğimi sorduğunuzu algıladım. Belirteyim: Kitap okumak, yazı yazmak, internet ortamında gazete okumak, TV izlemek, dostlarımla telefon görüşmesi yapmak ve müzik dinlemek diyebilirim. Nasıl mı? Gönül gücümü (moral) dik tutarak… Şiire sığınarak… O, benim şiir nikâhlım! Bana moral verdiğinden dolayı olmazsa olmazım, diyorum.
Medyada gördüğüm çoğu haberlerin ya da bilgilerin büyük bölümüne inanamıyorum. Kirlenmişlik olduğu kanısındayım. Buna koşut olarak yaşama gözünü yumanların acısını içimde duyuyorum. “Yaşamın tadı, tuzu kalmadı.” Derler. Ortam onu yansıtmıyor mu?
Tutsaklık günlerimizin ne zaman biteceğini ya da esenlikli günlerin gelmesini umutla beklerken; Eşsiz Lider Atatürk’ü okumadan edemiyorum. Japonya ve birçok dış ülkelerdeki ders kitaplarında yer alan “Büyük Atatürk” konusunun işlendiğini de güvenilir ağızlardan duyuyorum.
Gereksinimlerimizi karşılama uğraşı içinde olan canım kızıma, site yöneticimize, özverili-içten davranışlı komşularımıza ve güvenlik görevlilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Özgürlük ve tutsaklığa değindikten sonra şair-dürüst devlet adamı rahmetli Bülent Ecevit’in şiiriyle yazımı sonlandırmak istiyorum:
Özgürlüğün Ardından
Özgürlüğü yitirdik dostlar
ardından bir çift sözüm var
Havaya benzerdi biraz
varlığı duyulmazdı özgürlüğün
yokluğu dayanılmaz
“Saklamayın” derdi özgürlük “beni kendinize
esirgemeyin beni ellerden
esirgendikçe tükenirim çünkü
paylaşıldıkça çoğalırım ben”
Oysa kendimize kalsın diye özgürlük
ona bahçelerde duvarlar ördük
uçup gitti kuş misali bahçelerden
ne eller gördü hayrını ne biz gördük
“Yurttaşlar” derdi özgürlük “bu devleti
sizler yöneteceksiniz el ele
yaşatabilmek için beni
yaşayabilmek için benimle”
Oysa dünyalarımız öylesine küçüktü
devlet öylesine büyük
yönetilmek öylesine rahattı
yönetmek öylesine yük
Bir seyirlik oyun saydık devleti
bıraktık oyuncuların eline
düdük çaldı oyun bitti
“haydi” denildi “herkes evine”
Yok artık dostlar
ağlamanın yararı
ellerimizle kazıldı
özgürlüğün mezarı
Kendimizi gömdük içine…
Bülent Ecevit