Yaşasın özgürlük! Özgürüz, hürüz diye bağırırız tutsaklığa inat…
Her istediğimi yapabilirim olarak algılarız özgürlüğü… Oysa özgürlük kendi tutsaklığımızın kanatları altında uçamayacak kadar esirdir çoğu zaman…
Tek başıma yürürken bir şarkı dolanır dilime bazen… “Elbet bir gün kavuşacağız, bu böyle yarım kalmayacak” ve birçok şarkı daha… Sadece bir nakaratı döner durur dilimde. Bağıra, çağıra söylemek gelir içimden. Ama az sesim yükseldiğinde kendimden başka biri duyacak ta “bu kız deli mi ne?” diye düşünecekler diye bedenimi bir ateş kaplıyor, etrafıma bakınıyorum kimse var mı diye. İnsanları rahatsız etmekten mi çekiniriz böyle bir durumda yoksa tuhaf bakışların hapsinde olmak mı bizleri ürkütür hep düşünmüşümdür. Bu gibi durumlarda kendi düşüncelerimizin tutsaklığına takılıp kalırız. En kötü tutsaklıkta bu olsa gerek. Zira başka tutsaklıklara karşı savaşa hazır bir asker gibiyizdir. Ama kendimize gelince bütün barış çubukları kırılır. Alışılagelmiş düşüncelerin mengenesinde sıkışıp kalırız.
Sadece sessiz düşüncelerimizin özgürlüğü vardır diyeceğim ama bir yerde hapsolmuş hiçbir şeyi özgür sayamayız.
Özgürlük “Sesli Haykırışlardır” çünkü. Ne kadar özgürüz yerine; Ne Kadar Ses(iz), Ne Kadar Sessiz(iz) diyebiliriz.
Bize sunulan imkânları diğer insanların rahatlığını bozmayacak şekilde kullanabiliriz. Aksini iddia edenlere kendi yaşanmış bir olayı kısaca aktarayım.
Bir yolculuk esnasında ön koltukta oturan bir delikanlı koltuğu yatar vaziyette açıp öyle bir yaylanmış ki uyarıları bile dikkate almıyor, alsa da tekrar aynı vaziyete dönüyor. Mola dönüşü kendisine oturduğum koltuğu işaret edip oturmasını söyledim. Oturunca da rahat mısınız? Değilsiniz değil mi? Mırın kırın yapan, şansımıza koltuğun neredeyse yatak olacak kadar açılması ve bunu fırsat bilip hak iddia eden delikanlının empati yapmasını sağlamıştım emrederek de olsa. Nerelisiniz sorusuna Adanalıyım dedi. Bende Fatsalıyım dedim sert ve gurur dolu bir sesle. ”Şimdi otur yerine” dedim. Gıkını bile çıkar(a)madan sessizce koltuktaki yerini aldı.
Özgürlük başkalarının özgürlüğünün esareti altındadır çoğu zaman. “Hak” dediğimiz kavrama ters düşmeden yaşamaktır özgürlük. Bazen tercihlerimizin tutsaklığını yaşarız birilerini özgürce yaşatmak uğruna. Birilerinin tercihi bir başkasının tutsaklığı ya da özgürlüğü olur bazende…
Doğmak tercihimiz değildi fakat yaşamak insanların tercihi olur ya da olmaz… Ölmekte doğmak gibi tercih dışıdır. İsteyen doğmaz, ölmez ya da isteyen doğar, ölür diyemeyiz. İnsanların yaradılış fıtratı gereğidir bazı durumlar. Kimse bu fıtrata karşı koyamaz.
Sahip olduğumuz kadar özgürüz. Sahip olmadıklarımız başkalarının özgürlüğüdür. Özgürlüklerimizi başkalarının özgürlüğüne tutsak etmeden kısıtlı da olsa özgürce yaşayalım, yaşatalım.
İçinizdeki özgürlüğü çıkarın özgürce. Bir kuş kadar hür olsun, kanat çırpıp uçsun özgürlüğünüz semalarda mutlulukla… Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un dediği gibi “Ben yıllardır hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana vuracakmış şaşarım” dizeleriyle vatan, millet, bayrak, din, dil vb. özgürlüklerin esaretine şiddetle karşı çıkarak en güzel şekilde dizelere dökmüştür.
Vatanın, ulusun bağımsızlığı söz konusu olunca sonuna kadar özgürlük için savaşılır. Özgürlük satıl(a)mayacak ve satın alınamayacak kadar pahalıdır.
Her ne kadar başkaları için özgürlüğümüzden fedakârlık yapsak ta çoğu zaman herkesin içinde özgürlük fırtınası vardır hiç bitmeyen…
Özgürlük kuşun kanadında denilse de özgürlük benim için özgürce derin bir nefes alabilmektir. Hep beraber derin bir nefes alalım o zaman…
Yeni, mutlu özgürlüklere özgürce koşmak dileğiyle…
Ayşe YILMAZ
ay@yerelyonetim.net
DOĞA(L)CA
“hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım”
_Muhteşem ifadeler.. Ben buna “şiir yazmak” Ya da “şiir okumak” özgürlüğünün de kısıtlı olduğu bir ülkede olduğumuzu eklemek istedim. Hatta “seviyorum” kelimesini kullanırken bile korkarak cılız bir şekilde söylüyoruz. Dediğiniz gibi özgürlüğümüz kısıtlı. Sınırları, başkaları tarafından denetime tabi bir özgürlük… Zevkle okuduğum bir yazı.
Çok teşekkür ederim Mustafa Kemal bey.