Tusunami Etkisi İçerde Azalıyor , Dışarda Biraz Daha Devam Eedecek.
12 eylül 2010 referandumunun sonuçlarını ‘1400 YILDAN SONRA İLK DEFA…’ başlıklı yazımda değerlendirmiştim.’(http://www.cemilpasli.com/siyaset/1400-yildan-sonra-ilk-defa)Makalemde I.Muaviye’nin oğlu Yezid’i veliaht göstermesiyle başlayan saltanatın farklı devletlerle devam ettiğini 12 eylül 2010 da ise bambaşka bir gelişmenin yaşandığını , bunun sosyolojik olarak 9 şiddetinde bir deprem kabul edilmesi gerektiğini , merkez üssü Türkiye olan bu depremin tsunami oluşturacağını ,oluşan bu tsunaminin içeride ve dışarıda çok farklı etkilerinin yaşanacağını ifade etmiştim.
Osmanlının yıkılması ve Cumhuriyetin kurulmasıyla saltanat yıkılsa da bu kez halk adına karar veren müesseseler oluşmuştur. Tek kişinin yerine kararlar alan oligark diyeceğimiz bu kurumlar vesayete muhtaç gördükleri halk adına kendileri karar vermeye, anayasa ve yasa yapmaya devam etmişlerdir.
Halka tepeden bakan bu yapılar tarafından yapılan 12 Eylül anayasası bu güne kadar etkinliğini sürdürmüştür. Yani trenin gideceği rayları ve rotasını bu oligarklar belirlerken, demokrasi görüntüsü olsun, dünyaya rezil olmayalım gibi mülahazalarıyla “dostlar alışverişte görsün kabilinden trenin yönetimine dair kısıtlı bir kısım imkânları halkın temsilcilerine bırakmışlardır.
12 Eylül 2010 da, 1400 yıldan sonra ilk defa halka, kendi yönetimiyle ilgili temel konularda kendinin karar vermesi imkânı kendisine tanınmış, halkta bu imkânı çok güzel değerlendirmiş, saadet sarayının kapısını açmıştır. Bundan sonra en yüksek sesle “bir daha saltanata asla”, “bir daha oligarklara asla” ,”tam özgürlükçü, tam demokratik anayasa “ talebiyle yoluna devam etmelidir.
Cumhuriyeti ilan eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nde, “Riyaset Makamı”nın yani başkanlık kürsüsünün hemen arkasında iki anlamlı levha vardı: “Hâkimiyet milletindir” sözü ve “Ve emrühüm şûrâ beynehüm” (Şûrâ Suresi, 38) ayeti. Söz konusu ayet-i kerimede, “Onların (yaniMüslümanlar’ın) meselelerini çözme usulü danışmadır” buyruluyordu. “Hâkimiyet milletindir” sözü ise yönetici iradeyi, padişahlık sistemindeki gibi bir ferde veya zümreye değil millete ve haliyle onun temsilcilerine veriyordu.Bu yaklaşımların içi doldurulamamış yetki millete tam anlamıyla verilememiş , millet adına ‘halka rağmen halk için’ yetki kullanan kurumlar hep milletin önüne geçmiştir.
12 eylül depremiyle birlikte tsunami oluştu.Tsunami statükoyu yerle bir etti.İçerde birçok teamül yıkıldı ve deniz sakinleşmeye başladı.YAŞ ile ilgili ve benzeri gelişmeler tsunaminin en üst dalga boyuna ulaştığı ve bundan sonra sakinleşeceği şeklinde yorumlanabilir.Dışarıda özellikle Müslüman ülkelerde ise hala büyümeye devam ediyor dalgalar.Ve kısa süre de sakinleşecek gibi görünmüyor.Orada da gereken değişimler kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Dile kolay 1400 yıllık yapılardan ve zihinlerde oluşmuş tortulardan bahsediyoruz.Bu köhne yapılar ve derin zihinlerde oluşmuş kalıplar bu günden yarına kolay değişmez.
Bu gün yaşananların milletin talebi olduğu ve milletin talebine kulak veren siyasi iktidarın 3. dönem de yetki aldığı unutulmamalıdır.Bu değişimin lokomotif gücünün milletin kendisi olduğu , taleplerinde ısrarcı olduğu asla unutulmamalıdır.
Bu gün yapılması gereken; gelinen noktayı milletin verdiği ve vereceği destekle sağlam kurallara (anayasa) bağlamaktır.Rayları milletin istediği şekliyle döşemektir.
13 Eylül de açılan kapıyla bu gerçekleri hayata geçirme imkânı oluşmuştur.O günden bu güne dalgalar değişimin önündeki bir çok engeli ortadan kaldırmış , deniz sakinleşmiştir. Referandum döneminde olduğu gibi referandum da “evet” için çaba gösteren kesimlerin çok daha fazla bir çaba ile yeni anayasa, “ milletin anayasası” için çalışmalı, seslerini daha gür çıkarmalıdır.Özellikle STK lar ve basına bu konuda büyük görevler düşüyor.