AİDİYET… Bütün canlılar gibi insanlarda dürtüler ile donatılmış olarak doğar ve yaşar. Bunlardan biri de; bir kişiye, bir aileye, bir topluma mensup olmak, ilişkin olmak, ait olmaktır. Güven oluşumu ile paralel, barınma, yaşama ve kabulle ilgili endişelerin azalması sonucuyla da gelişir.
Aidiyet Duygusu, insanları yaşadıkları doğa şartlarında, başarılı olması için içgüdüsel olarak birlik ve beraberlik içinde, yaşamaya, sosyalleşmeye zorlayan dürtü ve duyguların oluşumudur. Aynı zamanda bu duygusallık, birbirini tanımayan ama aynı veya benzer “duygu, düşünce, fikirler”i paylaşan insanların benzer davranışlar sergilemesinin psikolojik tanımını da yapar. Bir takım taraftarı olmak, dernek,grup üyesi olmak, ümmet mensubu olmak hemşehri olmak… Gibi…
Aidiyet Duygusu, birbirini tanımasa bile insanların toplumsallaşması üzerinde de büyük etkisi vardır. Bu dürtü sayesinde birbirinden bağımsız insanlar ortak noktada buluşur. Bu nedenle, ortak noktaları olmayan insanların biraraya gelmesi, aralarında gönül bağı kurması olanaksızdır.
Aşırılığı, ötekileştirme, mahalle baskısı, özgürlük korkusu, toplum içi çatışma, fanatizm, ırkçılık ve benzeri sorunlar yaratabildiği gibi, yokluğu da ortak bir aidiyet duygusundan yoksun, paylaşmayan, yalnız birey yaratır. Bu duygudan uzak insanların oluşturduğu da Halk değil sadece KALABALIK olur. Bu topluluk da, dağılmaya, parçalanmaya mahkûmdur.
Aydınlanma Çağı ile birlikte; toplumların siyasallaşması başladı. Milliyetçi duygu ve olgularla Devletler oluştu. Dünya düzeninde seküler yaklaşımla birlikte, varolabilmek için Millet ve Devlet olmazsa olmaz şart oldu. Bilimsellik ve Objektiflik temel kriter oldu ve gelişmişlik süreci başladı. Bu yüzden dindarlığın ön planda olduğu hiç bir ülke gelişememiştir.
Toplumlar da; düşünce ve fikir ile amaç ve idealler ortak olmalıdır. Birlik ve Beraberliğin geliştirilmesi gereklidir. Aidiyet Duygusunun varlığı demokratik, laik, inanç kavramlarını içermekle birlikte, sadece ve sadece Hukuk Toplumu olmaktan geçer.
Haksız hukuksuz bir yaşam sözkonusu olamayacağı için; Hukuk ve Hukukun Üstünlüğü ilkesi ideal olarak kabul edilmelidir. Böylece merkezinde Hukuk olan Aidiyet Duygusu ile Aidiyet Toplumu yaratılabilinir. Özgürlük, Demokrasi, Laiklik kavramları ile birlikte oluşturulan ve herkesi kapsayan Aidiyet Duygusu Toplumsal Birlik ve Beraberliği Barışı sağlar. Kökeni, alt kimliği, dini, dili ne olursa olsun fark etmeksizin NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE gibi…
Özetle; Türk olmak, Türküm demek HARAM olmadığı gibi IRKÇILIK da değildir. Bilakis, insan doğasına aykırı olup, varlığını silip atmak anlamına gelir. Vatanını, milletini çok seven işini iyi yapandır gerçeğini gözardı etmeden…
İşte tam da bu bilinçle; 101 yıl önce bugün M.Kemal ve arkadaşları, tüm yokluk, olumsuzluk ve imkansızlıklara rağmen harekete geçti. Dünyaya nam salan, bizi biz yapan, kimliğimizi kazandıran DİRENİŞi başlattı. Sonucunda, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ni kurup, bu güzel vatanı ve kimliği, Egemenliği, Bağımsızlığı bizlere vererek haklı bir gurur yaşamamıza sebep oldu…
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, tüm silah arkadaşları ve kuvvacılara sonsuz sevgi, minnet ve saygılarımla…
19 MAYIS GENÇLİK ve SPOR BAYRAMI’mız Kutlu Olsun…