2015’ten 2023 Mayıs seçimlerine kadar iç talep, parasal genişleme ile canlı tutuldu.
Döviz krizleri oldu, enflasyon giderek hız kazandı. Özellikle muhalif kesimde “ekonomik kriz” algısı yerleşti.
2015-2022 arasında gerçekte bir ekonomik kriz yaşanmadı. 2016-2022 arasında milli gelir yüzde 4.4 oranında arttı.
2022 yılında milli gelir yüzde 5,6; 2023 ilk çeyrekte ise, yüzde 4 oranında büyümüştür.
Demek ki, seçime giderken bir ekonomik kriz yoktu, ama yüksek enflasyon vardı. Bölüşüm çok büyük ölçüde bozulmuştu. Sermayenin payı ile ücretlilerin payı arasında uçurumlar keskinleşti.
Seçim öncesindeki asgari ücret artışları, maaş artışları, EYT uygulamaları toplumun sayıca önemli bir kesiminde enflasyonun ağırlığını “azaltmış” olabilir.
Yüzde 48’lik kesim ekonomik nedenlerin yanı sıra daha çok, çağdaşlık sorunları nedeniyle muhalif kalmış olabilir.
Geleceğin ekonomi politiği bu kesime bağlı.
Genelde Sol’a, halkçı-toplumcu görüşlere ve Cumhuriyetçiliğe açık çağdaş güçler..
Yerel seçimlere, Mart 2024’e kadar yeni bir kriz yaşanmadan, durumu “idare etme” politikası uygulanıp, sonrasında sıkı bir para ve maliye politikası öngörmekteyim.
2025-28 arası için “neo- liberal istikrar” dönemi gelecek, diyebiliriz..
Kur korumalı mevduat uygulaması yerel seçim sonunda kaldırılabilir.
2024 sonunda yıllık büyüme yüzde sıfır olabilir..
IMF 2028’e kadar büyümeyi yüzde 3, enflasyonu yüzde 20, işsizliği yüzde 10,5; cari açığı da milli gelirin yüzde 2,2’si olarak öngörmekte.(IMF, WEO Veri Tabanı, 2023)
Mali disiplin ve istikrar ölçütleri bunlara uyulmasını gözetecektir.
Bir durgunluk politikası ama ılımlı düzeyde dış bağımlılığın devamı..
İstikrarlı ve kalıcı bir toplumsal bunalım, demektir bu..
Türkiye’nin mevcut ilerici birikimi bu “çıkmaz”ı dönüştürme potansiyeline sahiptir.
Bilim-felsefe-sanat-edebiyat emekçilerinin de birikimlerini güncel siyasete aktarıp, ülke geleceğine katkı vermeleri beklenir.
Neo liberal modelde, “gelişme-kalkınma-sanayileşme- üretkenlik” gibi konular olmaz.
Para-maliye politikaları ile bir çeşit sistem onarımı yapılır..
Gelişme ve kalkınma için dış bağımlılığı azaltıcı önlemler ilk hareket noktamızdır.
Milli gelirin kamusal tahsisi ve sabit sermaye birikimi bu konuda önemli araçlar olabilir.
Elbette üretkenlik politikası ve planlama stratejik önemdedir. Sanayi politikası da öyle.
Üretim kollarında; hangileri ithal ikameci, hangileri dışsatıma yönelik olacak? Korunan sektörler-ürünler, verilecek özendirmeler(teşvikler), ne ölçüde seçici, ne ölçüde emek yoğun, istihdam sağlayıcı, döviz kazandırıcı?
Enflasyon hedeflemesi, döviz kuru hedeflemesi, hep planlama işlevinde çözülecek konulardır.
Sıkı para-maliye uygulamasında yatırımlara kaynak kalmaz, gerçek yatırımlar için daha “serbest” bir kaynak politikası ve üretken alanlara kaynakların çoğunluğunu yönlendirme zorunluluğu vardır.
Kamusal ve toplumsal yatırımların kaynağı, sermaye ve rantiyelerin etkin vergilendirilmesiyle sağlanır.
Oligopolcü şirketler yüksek ve hızlı enflasyonun baş sorumlusudurlar.
Onlara da ek vergiler getirilerek “toplumsal denge” nin sağlanmasına katkıları istenmelidir.
Bunlara koşut sermaye hareketlerinin denetlenmesi de etkili önlemlerden biridir.
Sağlıklı bir büyüme süreci, teknolojik dönüşümü ve verimlilik artışlarını da içerir.
Bunları da sanayileşme politikası kapsamında planlamalıyız.
Üretkenliğe dayalı, teknoloji ve istihdam içeren bir büyüme ve giderek adil bölüşüm ile temellendirilen toplumsal bir kalkınma süreci..
Hedef budur..
Ülkemizin tarihsel birikimi bu potansiyeli harekete geçirmeye yeterlidi.