Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
TÜRKİYE’DE TARIM VE HAYVANCILIK
Aşağıda paylaştığım makaleyi 15 Ağustos 2011 yılında sizlerle daha önce paylaşmışım. Ama her toprak insanının sabırla beklediği gibi sabrederek düzelir, düzeltirler, düzelilirler ve bir zamanlar kendi kendini besleyen yedi ülkeden birisi olan vatanımızdaki köylülerimizi, çiftcilik, hayvancılık yapan emekcilerimizi hatırlarlar diye bekledim. Ama görüyorum ki hiçbir emekci hatırlanmadığı gibi onlar hepten unutuldu… Ve dedim birdaha feryat edeyim belki duymayanlar duyar diye…
Yıl 2024 ün sonuna gelip dayanmış. Şöyle baktım rahmete kavuşmuş çiftçi atalarımın, özellikle toprak adam lakaplı rahmetli babanın, artık toprağı saksıda gören biz yaşlanmış evlatları olarak, ülkemin çiftçilerine, hayvancılıkla uğraşan toprak insanlarına da, değişen bir şey yok, hatta daha da ötesi hayvancılık ve çiftçilikte geri vitesteyiz… Ve oturup ağlamak istedim inanın…
Türkiye’de tarımın gelişmesi Cumhuriyetle birlikte başlamış, tarımın önemini bilen ve içinde bulunduğu çıkmazı gören Atatürk, daha Cumhuriyeti ilan etmeden 1923 yılında tarımla ilgili ilk beyannameyi yayınlamıştır.
Buna göre, Aşar’ın ıslah edilmesini, tütün tarımı ve ticaretinin milli menfaatlere uygun düzenlenmesini, Ziraat Bankasının sermayesini artırarak çiftçileri daha uygun ve daha fazla kredi ile desteklemesini, tarım makinalarının ithalini, hayvan ıslahı ve sayısını artıran önlemlerin alınmasını istemektedir.
Bu beyannamenin temel dayanağı, Atatürk’ün ‘Milli ekonominin temeli ziraattır fikri.
Kılıç ve saban, bu iki fatihten birincisi ikincisine mağlup oldu. Çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan çiftçidir. Eğer milletimizin ekseriyeti azamisi çiftçi olmasaydı bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.’ gibi tarımın önemini vurgulayan derin görüş ve bilgilerinden kaynaklanmaktadır.
Hayvan yetiştiriciliği tarımsal üretimin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü hayvansal üretim, bitkisel tarımdan elde edilen ürünlerle yapılabilmektedir. Yani hayvancılık tarımsal üretimdeki entegrasyondur.
Ülkemiz topraklarının daha verimli kullanılması ve Türk Çiftçisin refahının aratılması doğrudan hayvansal üretimin arttırılmasına bağlıdır. Çünkü yılda bir veya iki kez gelir sağlayabilen Türk çiftçisi, ancak bu sayede sürekli gelire bağlanılması ancak yaygın bir hayvansal üretimin yapılması ile mümkün olacaktır. Hayvansal üretimi teşvik etmek için ucuz kredi, ucuz hayvan dağıtmak yeterli değildir. Gerçek teşvik hayvansal üretimi karlı kılacak ekonomik ortamı sağlamaktır.
Hâlbuki yakın geçmişte, Türkiye’ye hem arz fazlası yaratacak biçimde, çok büyük sayıda hayvan ithal edilmiş ve hem de üreticiyi ithalatla terbiye etmek gibi bir saçma sapan düşünce ile dış ülkelerin sübvansiyonlu ürünlerine gümrüklerimiz açılmıştır.
Bunun sonucunda bir yandan ucuz ithal edilen ürünler, diğer yandan aşırı sayıda ithal edilen hayvanlardan kaynaklanan arz fazlası olmuştur. Düşen fiyatlar ithal hayvan alan çiftçilerimizi ekonomik çıkmaza sokmuştur. Elbette zarar eden çiftçiler ithal edilen hayvanları ve diğerleri de ellerindeki hayvanları da keserek yok etmek zorunda kalmışlardır. Günümüzde ise yaşadığımız ekonomik kriz sonucu azalan tüketime rağmen hayvansal ürün fiyatlarında ortaya çıkan hızlı artışların nedeni budur. Yani deniz bitirilmiştir. Hayvanını yitiren bütün ülkeler gibi, ülkemiz de fakirleşmiştir.
Ve savaş durumunda olan ülkelerden buğday ve canlı kesim hayvanları alıyor artık ülkemiz…
Köylünün içinde bulunduğu şartlar ve toplum içinde köylüye verilen değer düşünüldüğünde, tablo pek de iç açıcı değil…
Önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye’de tarım alanları azalıyor ve çiftçi sayısı düşüyor.
Çiftçinin yıllardır çözülemeyen sorunlarına bir de ithalata bağımlılık ve iklim değişikliğinin tarım arazilerine zararı ekleniyor.
Bir zamanlar önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye’de resmi verilere göre kayıtlı çiftçi sayısı son 5 yılda yaklaşık yüzde 29, son 10 yılda ise yüzde 55 civarında azaldı.
Tarım alanları ise son 10 yılda yüzde 5; son 19 yılda ise yüzde 12 geriledi. İklim değişikliği ve artan dünya nüfusu ile birlikte gıdanın öneminin arttığı bir dönemde bu durum Türkiye’de gıda güvenliği tartışmasına yol açıyor. Türkiye’de enflasyonun yüzde 70’in üzerine çıkmasıyla birlikte çiftçiler için kritik öneme sahip gübre ve ilaç fiyatları da artıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze, 2. Dünya Savaşı yılları sayılmazsa, çoğunlukla tarımda kendine yeten bir ülke durumundaki Türkiye, son yıllarda kırılgan iç ekonomisi ve istikrarlı tarım politikaları üretmedeki sıkıntıları nedeniyle bu özelliğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıyadır.
Kullanılmayan tarım arazileri ve mevcut tarım arazilerinde yaşanan küçülme meselesi ise tarım sektöründeki bir diğer kronik sorundur. Ekilebilir tarım alanlarındaki küçülmeye paralel olarak, tarımda istenen ölçüde teknoloji kullanılamaması -verimi etkilediğinden- önemli bir ekonomik açığa dönüşebilmektedir.
Gelelim konunun uç noktasına:
ÜÇ İNEK YAPMAK!..
Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen çipurayı çiftlikte yetiştirmeyi başaran Türkiye, dünyanın en güzel meralarına sahipken, ineği de taa Uruguay’dan getirmeyi başardı…
Yeterli ineğimiz yok çünkü.
Koyun sayımız iyi.
Öküz de getireceklerdi aslında.
Şöyle bir baktılar etrafa…
Eee, yeteri kadar var.
Var ama hayvan başka şey… Hayvancılık başka şey maalesef…
Bu Uruguay’dan ilk önce Lugano gelmişti bize.
Bonservisi 6.5 milyon Euro’ydu,4 yılda ödenen para 14.5 milyon Euro…
Uruguay ineklerinin tanesi, 1.800 Euro…
8 bin tane gelecek, onlar da 14.5 milyon Euro…
Hadi diyelim, inek yetiştiremiyoruz… Bir tane Lugano yetiştirip, Uruguay’a göndermeyi becerebilseydik, inekler bedavaya gelecekti yani…
O nedenle, Lugano’nun kaptanı olduğu Uruguay milli takımı Dünya Kupası’na katılıyor…
Biz ise Uruguay ineklerinden mangal yapıp, Kupa’yı televizyondan seyrediyoruz ancak.
Top çevirmeyi bırakıp, kıyaslarsak…
Türkiye’nin nüfusu 85 milyon. Alt tarafı 10 milyon ineği var.
Uruguay alt tarafı 3.5 milyon kişi. 13 milyon ineği var.
Netice itibariyle özet?..
Mesele, üç çocuk yapmak değil Yeğennn!..
Mesele, üç inek yapmak!!!…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve unutmayalım ki; ; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız sevebilenlerin ve “Bastığı yerleri toprak diyerek geçmeyip tanıyanların” ve her adımında “altındaki binlerce kefensiz yatanı unutmayanlarındır”…
Bu gün ve de ömür takviminiz den düşecek olan her gün sağlık, bereket, sevgi ve huzur, hayat ağacınıza asılan her yeni gün size ve sevdiklerinize, her zaman şans, mutluluk getirsin…
Güzel bitmesini arzuladığım bu haftanın ilk güzel gününde hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#