Türkiye’de doktor olmak çok zordur. 6 yıl boyunca Türkiye’nin, tüm dünyada olduğu gibi en zor eğitimlerden birisini alırsınız. Hocaların kaprislerine, aşağılamalarına mağruz kalırsınız (Herkesi aynı kefeye koyacak kadar acımasız değiliz tabii ki). Mezun olduktan sonra, diğer mesleklerde olmayan bir şekilde diplomanızı alamadan mecburi hizmete gönderilirsiniz.
Gittiğiniz köy ya da ilçede hastalıklarına derman arayanların yanı sıra kendi kendilerinin doktorluğunu! yapan hastalar da gelir. Her zaman verdiğim bir örnek vardır. Uzmanlığını almış bir doktor arkadaşımız ortalama 6+5=11 yıl boyunca Tıp eğitimi almaktadır. Mecburi hizmete gittiği bir ilçede mağruz kalacağı en komik olay sanırım,” komşum şu ilacı kullandı, iyi geldi, bana da yazar mısın?” şeklinde bir diyaloğa mağruz kalmaktır.
Doktorluk gerçekten zor bir meslektir. Ancak bir dalı var ki içlerinde en zorlarından birisidir. Acil Hekimliği, genel olarak pratisyen hekimlerin 24 saat nöbet usulüne göre hastanede kaldıkları, acil- hayati önem arz eden, müdahale edilmediği takdirde ölümle sonuçlanabilecek durumlarda gerekli olan sağlık hizmetlerini yürütmek amaçlı olan bir birimdir. Acil uzmanlığı bu konuda uzmanlık veren yüksek ihtisas dalıdır. Ancak genelde uzman arkadaşlar sorumlu hekimlik görevi aldıklarından acil servislerin yükünü pratisyen hekim arkadaşlar çekerler.
Acil hekimliğin sorunları çok büyüktür. Her şeyden önce (uzman hekim meslektaşlarımız biraz kızacak ama!) uzman arkadaşlarımızın bazı bölgelerde ilgisizliği en büyük sorunlardandır. Bilakis acil servise gelen bazı hastalar özel olarak uzman hekim ilgisi gerektirmektedir. Ancak geçenlerde Acil Hekimler Dernek Başkanı Kürşat DEDE’nin yazısında ifade ettiği gibi uzman hekimlerin gecenin ilerleyen saatlerinde nöbet tutan pratisyen hekim arkadaşları yalnız bırakması nedeni ile pratisyen hekimler kendilerini daha çok geliştirdiler. Aciliyet arz eden bazı konularda çok daha bilgili ve becerikli hale geldiler.
Acilin en önemli sorunlarından birisi gereksiz iş yüküdür. Yukarıda acil servisin asıl kuruluş ve kullanım amacını ifade etmiştik. Ancak ülkemizde (yurt dışını bilmiyorum) pratikte acil servislerin kullanımı şu şekilde sıralayabiliriz.
- Çalışanların mesai saati dışında muayene olabilmeleri için,
- Gündüz daha önemli! işleri olan hastalarımızın mesai saati dışında muayene ihtiyaçlarını gidermek için,
- Hastaneye normal zamanda gelmeye vakti olmayan, o sıralarda hastane yakınlarında bir işi olan, gelmişken muayene olmak isteyen hastalarımız için,
- Bir yakınını muayeneye getiren, yine gelmişken muayene olmak isteyen hastalarımızın sağlık hizmetlerinin karşılanması,
- Gündüz poliklinikler çok kalabalık olduğundan sıra beklemek istemeyen hastalarımızın sağlık hizmetlerinin karşılanması.
Bebek ve 65 yaş üstü hastaların acile her türlü başvuruları lüzumlu ve eleştirilmesi imkânsız bir olaydır ancak acili gereksiz yere her işgal edişimiz, bir yakınımızın ya da sevdiğimiz bir insanın ölümüne neden olacaktır. Unutmamak gerekir ki acil nöbeti tutan kişiler birer insandır. İnsanın ise belirli bir enerjisi vardır. Ben yaz aylarında ortalama bir ilçede 200-300 hasta bakıyorum. Bunu düşününce büyük bir ilçe ya da şehir içindeki acillerin durumunu düşünmek bile istemiyorum. Normal polikliniklerde sıra beklemek istemeyen hastalarımız, mesai saati içinde gelmek için vakti olmadığını düşünerek mesai saati dışında muayene olmak isteyen hastalarımız, bu kadar çok hastaya bakan doktorun ne kadar enerjisi kalabilir ki? Hangi insan bu kadar çok insana yoğunlaşabilir ki? Sürekli bu kadar çok hastaya muhatap olan bir doktor asıl aciliyet arz eden hastalara nasıl yoğunlaşabilir ki? İnanın acil serviste ilaç yazmamak artık kötü doktorluk olarak tanımlanıyor. Yani ilaç yazdırmak için acili meşgul eden hastalarımız bile var ve onları çevirmek hoş karşılanmayan bir durum oldu artık.
Bunun dışında bir çok meslektaşımızın yaşadığı şiddet olayları çok üzücüdür. Acil servis doğası gereği çok yoğun üzüntü ve acının bir araya toplandığı çekim merkezi gibidir. Burada şiddetin yansıması genel olarak Acil Servis personeline olmaktadır. Bu bir çok meslektaşımızın görev yapma azmini ve isteğini yıkmaktadır. Açık gönüllü olarak ifade etmem gerekir görev yaptığım ilçede 1-2 numunelik vaka dışında üzücü bir olay olmamıştır. Bunun için hastalarımıza buradan da çok teşekkür ederim.
Son olarak yukarıdaki paragraf ile bağlantılı olduğu için acil servislerde uygulanan performans sistemine değinmek istiyorum. Tamam diğer polikliniklerde uygulandığında hasta memnuniyetini arttıran bir öğe olabilir. Ancak acildeki hasta için memnuniyet ölmemektir, acısının dayanılmazlıktan çıkmasıdır ya da sakat kalmaktan kurtulmasıdır diye düşünüyorum. Acillerde performans sisteminin uygulanması kadar bir durum düşünemiyorum.