Türkiye'de askeri vesayet, sivil vesayet, siyonist siyaset gibi farklı odaklara yönlendirilmiş vesayet anlayışı var. Her kesim bir diğer vesayeti eleştiriyor.
Peki ama gerçek vesayet nedir?
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş döneminde İngiliz Milletler Topluluğu'nun gizli üyesi olan Türkiye ikinci dünya savaşında yeni vesayete yönelir.
Bu vesayet gerçekte İngiliz vesayetinden farklı değildir. Çünkü ABD-İngiltere İkinci dünya savaşı sonrası artık birliktedir. İki ülke, tek bir politika küresel strateji olmuştur.
İlk olarak da bölgenin doğal varisi olan Türkiye'yi mutlak vesayete almaya yönelir.
Avrupa'yı dize getiren ABD İngiltere ile birlikte Ortadoğu coğrafyasının SSCB nüfuzunun girmesini önlemek için strateji geliştirir. Bunun sonucu olarak; yönelme ihtimaline karşı bağlayıcı anlaşmalara gider.
ABD, İkinci Dünya Savaşından, bir süper güç olarak çıktı. Nükleer gücü tekelinde bulunduran ABD, büyük bir zenginliğe sahipti. Amerikan yaşam tarzı, büyük bir propagandayla tüm dünyayı saran bir moda halinde idi. Bu parlak görüntünün arkasında güçsüze yaşam şansı vermeyen büyük ve acımasız bir emperyalist devlet vardı. ABD'nin politik amaçları arasında az gelişmiş ülkelerin kendi geleceklerini belirleme, ulusal çıkarlarına sahip çıkma ya da bağımsızlıklarını koruma gibi kavramlar yoktu.
Türkiye, ABD yörüngesine girmede en istekli ülke oldu. Daha 20-25 yıl önce emperyalizme karşı, dünyadaki ilk zaferi kazanmış olan Türkiye'nin yöneticilerinin bu isteği acınacak, ibretlik bir durumdu ve bir ihanetti.
Kapitülasyon Antlaşması:1 Nisan 1939
Türkiye, Atatürk'ten sonra yabacı bir devlete ekonomik imtiyaz tanıyan ilk ikili antlaşmayı 1 Nisan 1939'da ABD ile yaptı. 5 Mayıs 1939'da yürürlüğe giren bu antlaşmaya göre Türkiye, ABD'ye gerek ithalat ve ihracatta ve gerekse diğer bütün konularda en ziyade müsaadeye mazhar millet statüsü tanımıştır. Ayrıca, ABD sanayi malları için %12 ile %88 arasında değişen oranlarda gümrük indirimleri sağlanıyordu. Lozan'da bin bir zorlukla kaldırılan kapitülasyonlar İnönü eliyle geri gelmişti.
Karşılıklı yardım anlaşması: 23 Şubat 1945
Borç verme ve kiralamalarla ilgili olan bu antlaşmanın temel özelliği "Karşılıklı Yardım Antlaşması" olarak gözükmesine karşın, tümüyle ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabulünü içermesidir. Antlaşma, ABD'nin haklarını korumaktadır! Antlaşmanın 2. maddesinde: "T.C. Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD'ye temin edecektir" denilmekteydi.
Kredi Antlaşması:27 Şubat 1946
ABD ile imzalanan ikinci antlaşma 27 Şubat 1946 tarihli Kredi Antlaşması idi. Antlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde kalmış ABD'nin savaş artığı eski malzemelerini satın alması koşuluyla Türkiye'ye 10 milyon dolar borç verilmesi idi ve ağır koşullar içeriyordu.
Türkiye, malzemeyi kırık, bozuk, işlemez nasıl bulduysa satın alacak! Ayrıca satın alınan malın mülkiyeti ABD'de kalacak!
Truman Doktrini: 12 Temmuz 1947 Antlaşması
Başbakan Recep Peker, ABD basınına: "Başkan Truman, tam geçekçi ve tam insani bir görüşten mülhem olmuştur" diyordu. 24 Mayıs 1947'de Kara Kuvvetleri subay üniformaları, Amerikan subaylarının ki örnek alınarak değiştirildi.
II. Dünya Savaşı sonunda 245 Milyon Dolarlık döviz ve altın stoku olan Türkiye, kendi olanaklarıyla yatırım yapabilecekken, üç kuruşa ABD güdümüne sokulmuştu. ABD, Türkiye'yi bir açık pazar, bir hammadde kaynağı olarak yapılandırıyordu.
ABD ile Eğitim Komisyonu Antlaşması: 27 Aralık 1949
ABD, Türkiye'de yerleştikçe ve denetimi ele geçirdikçe kendi ideolojisini benimsemiş, ABD'nin çıkarlarını kendi çıkarları gibi özümsemiş ve ileride Türkiye'de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ‘yetiştirmek' yolunu tutmuştu. Bu antlaşma, ABD'nin eğitime önce ortak edilmesini, sonra da belirleyici olmasını sağlayacak bir antlaşmaydı.
Antlaşmanın 1. Maddesine göre: Türkiye'de bir Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu kuruluyordu. Komisyon'un giderleri Türkiye'nin ABD'ye olan borcundan karşılanacaktı. Komisyon'un amacı: "eğitim programının idaresini kolaylaştırmak" olacaktı.
NATO anlaşması: 18 Eylül 1952
Türkiye'nin katıldığı ilk NATO toplantısının ertesinde Adnan Menderes'in yaptığı açıklama ve ABD Dışişleri Bakanı John Fuster Dulles'in cevabı açıktır. Menderes, Türk-Amerikan ilişkileri için "ölümsüz dostluk" derken, Dulles cevaben: "Amerika'nın dostu yok, çıkarı vardır" diyordu.
Petrol Yasası:1954
1954 yılında, yabancı petrol şirketlerinin adamı olduğu söylenen Max Ball'e hazırlatılan ve petroldeki devlet tekelini kaldıran "Petrol Yasası" aynı yıl TBMM'de kabul edildi. Yasanın değiştirilen 136. maddesinde; "Bu yasa yabancı şirketlerin izni olmadan değiştirilemez" deniliyordu. İsmet İnönü, Petrol Yasası için "Bu bir kapitülasyon kanunudur" demiş, ama ileride başbakan olduğunda bu yasa için hiçbir girişimde bulunmamıştı.
Vergi Muafiyetleri Anlaşması: 23 Haziran 1954
Yalnızca Amerikalıların yararlandığı bu anlaşma, Türkiye'deki ABD varlığını adeta devlet içinde devlet haline getiriyor ve ABD şirketlerine vergisiz, gümrüksüz, denetimsiz ve yargı organlarından uzak, yasa üstü bir statü tanıyordu. 1959 yılında millileştirme işlemlerinde muhatabın ABD olmasını kabul eden, İstimlâk ve Müsadere Garantisi Anlaşması yasalaştırır.
Tarım Ürünleri Antlaşması: 12 Kasım 1956
10228 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bu antlaşmaya göre ABD Türkiye'ye 46.3 milyon dolarlık buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, sığır eti, konserve, donyağı ve soya yağı satacaktı. Bir tarım ülkesi olan Türkiye'nin ürettiği bu temel ürünler, ABD gibi gelişmiş bir ülkenin, eşit olmayan rekabetine terk ediliyordu.
ABD'ye Askeri Müdahale Yetkisi Veren Antlaşma: 5 Mart 1959
Demokrat Parti döneminde imzalanan sayısı ve niteliği bilinmeyen antlaşmalardan en önemlisi, metni tam olarak açıklanmamış olan bu antlaşmada çok ciddi yükümlülükler altına giriliyor, ABD'ye Türkiye'ye askeri müdahale yetkisi veriliyordu. ABD'ye "Türkiye'nin siyasi bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı yapılacak her türlü tehdidi çok ciddi bir biçimde araştırmak" görevi veriliyor, takip eden altı maddede ise: ABD'nin "doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak; tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı, dolaylı saldırı hallerinde" Türkiye'ye müdahale etmesi kabul ediliyordu. Dolaysız Saldırı, dolaylı saldırı, tecavüz ve özellikle sivil saldırı gibi kavramların ne anlama geldiği açıkça tanımlanmamış, bunlar ABD'nin yorumuna bırakılmıştı. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, 4 Nisan 1960'ta bu gerçeği kabul edecek ve yaptığı açıklamada "bu konudaki takdir hakkının Amerikalılara ait olduğunu" söyleyecektir.
ABD Kredi Anlaşması; 31 Mayıs 1968
Türkiye'yi ekonomik, mali ve siyasi bağımlılığa sürükleyen koşullu kredi anlaşmalarına çarpıcı bir örnektir. Anlaşma 30,5 milyon dolarlık bir anlaşmaydı ve Türkiye'nin bu borcu koşullara bağlanmıştı.
1962 yılında ABD Savunma Bakanı Mc Namara'nın şu sözleri anlam kazanıyor: "Gelecek yıl Amerikan askeri okullarında yabacı uluslardan 18 bin kişi eğitim görecektir. Bu kişilerde her biri demokrasimizin nasıl çalıştığına tanık olacak, bizim hükümet geleneklerimizi ve felsefemizi öğreneceklerdir. Ülkelerine döndüklerinde de her biri bunun uygulayıcısı olacaktır."
12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 1990, 2003 ve 2911 yıllarına yapılan görüşmeler ve anlaşmalar zinciri, Türkiye'nin ABD'nin 52.ci eyaleti haline gelip gelmediğini sorgulamayı gerektirir.
Peki ama kim nasıl ne şekilde sorgulayacak?
Günün Sözü: Kimliği ve kişiliği gelişmemiş insan sığınma gereği duyar ve emireri olur.