Türkiye eninde sonunda Suriye’den çekilecek. Bugün değilse yarın… Bunu nereden biliyoruz? Yapılan anlaşmalardan. Soru şu: Çekilmek zorunda kalacaksa, Suriye muhalifleri ne olacak? Tabii ki Türkiye sınırına dayanacak…
6 Mayıs 2017 – Astana sözleşmesi… Taraflar: Türkiye, Rusya, İran…
Sözleşme altı maddeden oluştu. Amaç, İdlib, Lazkiye, Halep, Humus, Hama, Humus, Şam/Doğu Guta bölgesi ve Dera ve Kuneytra vilayetlerinin belirli bölümlerinde Suriye’de güvenli bölgeler kurulması… Anlaşma BM, ABD ve Suudi Arabistan tarafından da desteklendi.
***
7 Eylül 2018 – Tahran Zirvesi… Taraflar: Türkiye, İran, Rusya…
Zirvede 12 madde imza altına alındı. İkinci maddede; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli ve devam eden taahhütlerini vurgulamış ve bunlara herkes tarafından saygı gösterilmesi gerektiğinin altı çizildi.
Yine aynı maddede; Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlıkları ifade edildi.
***
16 Eylül 2019 – Ankara Zirvesi… Taraflar: Türkiye, İran, Rusya…
Zirve sonrasında yayınlanan ortak bildiri de; “Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile Birleşmiş Milletler şartının amaç ve ilkelerine olan kuvvetli taahhütleri” vurgulandı.
Ayrıca, ortak bildiri metninde; “Heyet Tahrir Şam” terör örgütünün bölgedeki varlığını artırmasından duydukları ciddi kaygıyı ifade eden liderler, BMGK tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra Cephesi ile El Kaide veya DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların tamamen ortadan kaldırılması amacıyla aralarındaki iş birliğini sürdürme kararlılıkları…” teyit edildi.
***
22 Ekim 2019 – Soçi Mutabakatı… Taraflar: Türkiye ve Rusya.
10 maddelik mutabakat muhtırası oluşturuldu.
Anlaşmanın 1. maddesinde; “Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına ve Türkiye’nin milli güvenliğinin korunmasına olan bağlılıkları teyit” edildi.
Ve zurnanın zırt dediği 2. maddede ise; “terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle mücadele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemleri boşa çıkarma yönündeki kararlıkları… ” vurgulandı.
Suriye’nin siyasi birliğinden yana olmanın anlamı…
Bu anlaşmaların tamamının anlamı şuydu: Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. Terörizmin tüm unsurları ile mücadele edilecek. Yani Esad rejimini tanıyoruz, Suriye içerisindeki terörist tüm unsurlar temizlenecek.
İblid, muhalifler için ne anlam ifade ediyordu?.. Lojistik, cephane ve militan desteği… Ve yabancı terörist unsurların en fazla kullandığı hat… Türkiye İran, Rusya ile yaptığı anlaşmalarda, bu kenti terörist unsurlardan temizleme görevini üstlendi. Aynı zamanda muhalifleri koruma görevini de…
ABD ile ilişkiler normalleşmeye başlayınca…
27 Ocak tarihinde Erdoğan ve Trump bir telefon görüşmesi yaptı. Ve o görüşmede olumlu gelişmeler yaşandı. Görüşme sonrasında Halkbank davası geçici olarak durduruldu.
28 Ocak tarihinde Suriye Ordusu, Heyet Tahrir El Şam Örgütü’nün kontrolündeki İblib’in Maatar El Numan kasabasına girdi. TSK bölgeye askeri yığınak yaptı. Ve Türkiye, bu örgütü terör örgütü olarak kabul ediyordu.
3 Şubat 2020 tarihinde, İdlib’te Esad askeri güçleri tarafından TSK konvoyuna saldırıldı. Türkiye 7 asker 1 sivil şehit verdi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Askerlerimizin kanı yerde kalmayacak, failler hesap verecektir” dedi.
Saldırı emri Rusya olmadan verilemez
Esad askeri güçleri, Rusya’nın bilgisi olmadan saldırı yapması mümkün değildi. Ne olmuştu? Türkiye, Ukrayna’ya 200 milyon dolar hibe edeceğini açıkladığı gün, TSK Suriye’de saldırıya uğramıştı. Bu saldırı açık açık Rusya’nın talimatıyla olduğu ortada duruyordu.
Saldırı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim Rusya ile şu aşamada bir çatışma ya da bir ciddi çelişki içerisine girmemize gerek yok. Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şu anda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimiz var. Nükleer enerji meselemiz var, rakamlar orada çok ciddi. TürkAkım projesi var. Doğalgazımızı çok ciddi bir oranda Rusya’dan alıyoruz. S-400 konusu var. 20 ile 25 milyar dolar arasında bir ticaret hacmi var. Turizm noktasındaki ilişkilerimiz de iyi bir noktada, birinci sırada Rusya geliyor” diyerek bir çatışma ortamına girilmeyeceğine yönelik mesaj verdi.
***
Tam bu açıklamanın ardından Rusya, uçak krizinde olduğu gibi resmi haber ajansı TASS ve diğer bazı resmi bazı haber siteleri Türkiye’nin İdlib’te El Nusra’yı desteklediği yolunda haberler yayınlandı.
Türkiye ilişkilerin bozulamayacağını açıklarken, Rusya’da aba altından soba gösteriyordu.
Rusya, Türkiye’nin kendisine mecbur olduğunu düşünürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’da yaptığı açıklamalarla bunu aslında teyit ediyordu.
***
Türkiye başından beri PYD ve YPG kaygısı ve korkusu, Esad muhaliflerine odaklanması sonucunda gele gele hem batı, hem ABD ile ve şimdi Rusya ve İran ile ilişkilerinin bozulma noktasına geldi.
Anlayacağınız aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık…
Suriye’den çekilmek zorunda kalacak!
Görünen şu. Bugün değilse yarın; bugüne kadar yapılan anlaşmalar gereği Türkiye, silahlı güçlerini Suriye’den çekmek ve Suriye muhaliflerine bugünden daha çok ev sahipliği yapmak zorunda kalacak. Bu ise bugünkünden daha çok iç güvenlik sorunu yaratacak.
Esad uluslararası meşruiyetine, Rusya desteğine güvenerek silahlı güçleriyle ülkenin tamamını kontrol etmeye çalışacak. Ki, bu uluslararası hukuk gereği de anasın ak sütü gibi helal…
Türkiye’nin yapması gereken şu: Bugüne kadar yürünen yoldan mutlaka yumuşak bir geri dönüş yapılmak zorunda. Üçlü denge politikasına geri dönülecek. ABD-Batı, Rusya-İran, İsrail-Arap… Kimse öne çıkarılmadan ülkenin menfaatlerine göre davranılacak. ‘Dünyanın beşten büyük olduğu’ iddialarına geri dönülecek, mahşerin beş atlısının yaptığı gibi askeri operasyonlar ve vekalet savaşları yapmayacak.
Ne yapılması gerekiyor?
Kürt korkusu yerine, Kürtlerle yeniden masaya oturulacak. Kürtlerle büyük stratejik ortaklık kurulacak. Batı ve ABD ile ilişkiler yeniden düzenlenecek ve Rusya-İran’a yönelik denge oluşturulacak. Avrasyacı politikalardan vazgeçilecek.
Ve Türkiye yönünü yeniden demokrasi, hukuk ve adalet ve tabi ki AB değerlerine çevirecek. Yapabilir mi? Yapamazsa ne olacak? Açık seçik yazalım. Kaybedecek. Aynen Birinci Dünya Savaşı’nda Alman merkezli bir politikaya mahkum olmaktan dolayı Osmanlı’nın kaybettiği gibi. Bunu görmek için kahin olmaya gerek yoktur. Sadece geçmişi ve geleceğin nereye doğru gittiğini görmek yeterlidir.