Dün akşam, galiba TRT TÜRK kanalında, ülkemizden gönüllü olarak Afrika ülkelerine giden doktorların hikâyesini izledim.
Bir grup doktorumuz yıllık izinlerini çeşitli derneklerin öncülüğünde Afrika ülkelerine giderek 10-15 gün gönüllü hekimlik yapıyorlar. Hepside mikrofonlara aşağı-yukarı aynı şeyleri söylüyordu “ülkemin değerini ve gücünü burada daha iyi anladım”.Yine bu sözlerine şunları ilave ediyorlardı “insan olmanın gereğini yaptık”
Bu gönüllü doktorlarımız elbette buralara tek başlarına gelmediler, ya da üç-beş arkadaş “haydi şöyle bir uzanalım Afrika’ya da hayır-hasenat işleyelim” demediler. Bu konuda organize olmuş ve ilgi duydukları alanlara gönül vermiş derneklerin düzenlemesi ve organizasyonu ile gittiler buralara. Başta TİKA olmak üzere devletin bu konuda öncü kuruluşları destek verdi.
Bu tür girişimler yıllarca evvel eğitim alanında yapıldı. Yüzlerce öğretmen boğaz tokluna diyebileceğimiz ücretlerle onlarca okulda eğitim hizmetleri vermek için çeşitli ülkelere gittiler. Ülkemizde çeşitli düşünceden insanlar ve kuruluşlar bu hizmetleri küçümsediler, dediler ki “Fethullah hoca buralardaki okullar vasıtası ile güçlenecek ve Türkiye’de iktidarı ele geçirip, İran’daki gibi bir rejim kuracak. Kimisi de bu okulların ülkemize hiçbir faydasının olmadığını, insanların paralarını çarçur etme ve iyi niyetlerini suiistimal etmekten başka bir işe yaramayacağını söylediler
Önce bu okulların ne işe yaradıklarını anlatması bakımından gönüllü doktorlarımızdan birinin ifadesini burada nakledeyim” Afrika’da çeşitli kabileler var. Bu kabilelerin geleneklerini ve çeşitli konulardaki davranış ve anlayışlarını bilemediğimiz için onlarla iletişim zorluğu çekiyorduk. Ancak buradaki Türk okullarında okumuş ve mezun olmuş kişiler bize büyük yardımlarda bulundular, onların sayesinde iletişimde hiçbir zorluk çekmedik”.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bu güne kadar hep vatandaşının devleti değil de, devletin vatandaşı ideolojisini güttüğü için, toplumun çeşitli sınıf ve etnik gruplarını birbirleri ile rekabet ettirmiş, kimi zaman birbirlerine düşman kimi zamansa birini devletin düşmanı, diğerini de devletin yanında göstermiştir. Yani sınıfları ve özellikle ideolojik grupları birbirlerine rakip hatta düşman belletmiştir. Birbirlerini düşman gören ideolojiler sayesinde hayatını ikame ettirmeye çalışmıştır.
Hal böyle olunca tıpkı Fethullah Hocanın okullarında olduğu gibi diğer ideolojik guruplar ve hatta cemaatler tarafından bu girişim devletin rejimine karşı bir hazırlık olarak görülmüştür. Malum olduğu üzere çeşitli partilerin bu harekete olan tavırları dahi değişik olmuştur. Mesela sağ parti olan Doğruyol Partisinin tavrı hiçte dostane olmamıştır.
Solda Bülent Ecevit ile CHP’nin tavırları tamamen birbirlerine zıt olmuştur.
Hâlbuki devlet vatandaşın devleti olsa idi, her cemaat, her etnik grup ve ideoloji kendini ifade edebilme cesaretini ve imkânını bulabilselerdi bu tür girişimler yadırganmaz, hatta destek görürdü.
Çünkü cemaatler ya da etnik grupların devletle sorunları olmadığı gibi, kendilerine huzurlu bir yaşam sağlayan devleti yıpratmamak için azami hassasiyet gösterirlerdi.
Yani ülkemizin etnik grupları, ideolojileri ve partileri karşısındakini devleti ele geçirmeye çalışan “düşman” olarak görmez, bilakis onun ülke için yaptıklarından faydalanıp daha iyisini yapmanın fikrinde ve derdinde olurlardı, değil mi?