100 yılı aşkın parlamenter rejim deneyimi olan bir ülke olan Türkiye’de, ABD başkanlık rejiminin zaman zaman taklit edilmesi isteğini anlamak zordur. Türkiye’de siyasal iktidarlar, her karşılaştıkları sıkıntıda, anayasayı ve parlamenter rejimi sorumlu görmektedirler.
Başkanlık rejimi, Amerikalılar tarafından, Philadelphia kurucu meclisinde, 1787 Anayasası ile oluşturulmuştur. Başkanlık rejimi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma dayanmakta olup, yürütmenin iktidar olanaklarını genişletmektedir.
Dünyada, birbirinden farklı, tarihi, sosyolojik ve siyasal koşulları olan başkanlık rejimleri bulunmakla birlikte, ABD başkanlık rejimi en başarılı ve model olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmaları da, özünde ABD başkanlık rejimi çerçevesinde gerçekleşmektedir. Başkanlık rejiminin, Türkiye’de uygulanması aleyhtarları, Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık rejimlerinin olumsuzluklarını ifade etmektedirler.
Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenilmiştir. Şu farkla ki, başkanlık rejimi, monarkın yerine seçimle göreve gelen bir “başkan” öngörmüştür. Bu bakımdan, Amerikan başkanlık rejimi, kökeninde, sınırlı monarşinin cumhuriyete dönüştürülmüş biçimidir[1].
Kuvvetler ayrımı ilkesinin katı bir şekilde uygulanması ve halk tarafından seçilen başkanın yürütme gücünü elinde tutması, başkanlık rejiminin ayırıcı en önemli özellikleridir.
Başkanlık rejiminin katı bir kuvvetler ayrımı ilkesine dayanması ne demektir? Başkanlık rejiminde, yürütmenin yasamayı dağıtması veya yasamanın yürütmeyi düşürmesi olanağı bulunmamaktadır. Başkanlık rejiminde, yasama ve yürütme birbirinden kesin bir şekilde ayrılmış olup, yürütme, halk tarafından seçilen başkan, yasama ise kongre tarafından yerine getirilmektedir.
Başkanlık rejiminde, başkan, yürütme görevini tek başına elinde tutmakta ve hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı görevini yürütmektedir. Buna karşın, başkanın, yasama organına karşı siyasal sorumluluğu bulunmamaktadır. Dış politika, yasaların uygulanması, orduyu komuta etme gibi konularda Başkanın çok geniş yetkileri vardır.
Başkanlık rejiminde, yürütme ve yasama arasındaki ilişkilerde bir “denetim ve denge” sistemi geliştirilmiştir. Üst düzey yöneticilerin atanması gibi yürütmenin işlemleri Senato’nun onayını gerektirirken, başkanın da yasamada geçen yasaları veto yetkisi vardır.
ABD Başkanlık rejiminin temel özellikleri ışığında, Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmalarını ele alırsak:
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması taraftarları; siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulaması aleyhtarları ise; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu,
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise Amerikan sosyal, politik ve ekonomik yapısının etkili olduğu,
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği,
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde başkanlık rejiminin çalışamayacağı,
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması düşüncesi taraftarlarının ileri sürdükleri; hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu savı, temel eğilimlere uygundur. Ancak, siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşünceleri somut gerekçelerden yoksundur. Diğer taraftan, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu savı ise, Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenmesi nedeniyle kabul edilebilir olmakla birlikte, yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan parlamenter rejim deneyimi görmezlikten gelinemez.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhtarlarının ileri sürdükleri; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu savı somut gerekçelerden yoksundur. Çünkü bu sav, Latin Amerika başkanlık rejimi uygulamasına dayandırılmaktadır. Tarihsel, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar açısından, Türkiye’nin, Latin Amerika ülkelerinden farklılığının daha ağır bastığı aşikârdır.
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise, Amerikan toplumsal ve politik yapısının etkili olduğu savı ise, tarihsel ve sosyolojik gözlemlere uygun olmakla birlikte, kesin yargı taşıması nedeniyle bilimsel yaklaşımlara ve bilim felsefesine uygun değildir. Geçmişte, başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamaması, gelecekte uygulanamayacağı anlamına gelmez.
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği savı, bazı sosyolojik ve siyasal gözlemler ışığında olası görülmektedir. Ancak, toplumsal yapının dinamikliği nedeniyle, bireylerin tutum ve davranışları sürekli değişmektedir. Bireylerin, tutum ve davranışlarındaki değişimlerin siyasal rejim üzerindeki etkileri dikkate alındığında, bu savında başkanlık rejimi önünde önemli bir engel olmadığı görülmektedir.
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde, başkanlık rejiminin çalışamayacağı savı, Türkiye’deki mevcut siyasal parti sistemi esas alınarak ifade edilmektedir. Başkanlık rejimi gibi bir siyasal rejim değişikliği olduğu zaman, doğal olarak siyasal parti sistemi de değişecektir.
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu savı ise somut gözlemler ışığında değerlendirildiğinde; parlamenter rejimin Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi zaman zaman tıkandığı görülecektir. Ancak, Türkiye’de parlamenter rejiminin önemli bir birikimi olduğundan, parlamenter rejimin reform yolu ile ıslah edilmesi mümkün görülmektedir.
Mevcut koşullarda, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması lehinde ileri sürülen savların hiçbirisi, başkanlık rejimine geçişi gerektirecek güçte değildir. Diğer taraftan, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhinde ileri sürülen savların hiçbirisi de, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar gerektirdiği takdirde, parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçmekten vazgeçmeyi zorunlu kılan nitelikte değildir.
Türkiye’de, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, insan odaklı bir demokratik rejimin ve gelişmiş bir hukuk sisteminin oluşturulması, liberal demokrasinin en önemli ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması, Türk parlamenter rejiminin reforma tabii tutulması mevcut koşullarda en akılcı çözüm görülmektedir.
[1] Anayasa Hukuk, Erdoğan Teziç, 11.Baskı, 429.s.
100 yılı aşkın parlamenter rejim deneyimi olan bir ülke olan Türkiye’de, ABD başkanlık rejiminin zaman zaman taklit edilmesi isteğini anlamak zordur. Türkiye’de siyasal iktidarlar, her karşılaştıkları sıkıntıda, anayasayı ve parlamenter rejimi sorumlu görmektedirler.
Başkanlık rejimi, Amerikalılar tarafından, Philadelphia kurucu meclisinde, 1787 Anayasası ile oluşturulmuştur. Başkanlık rejimi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma dayanmakta olup, yürütmenin iktidar olanaklarını genişletmektedir.
Dünyada, birbirinden farklı, tarihi, sosyolojik ve siyasal koşulları olan başkanlık rejimleri bulunmakla birlikte, ABD başkanlık rejimi en başarılı ve model olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmaları da, özünde ABD başkanlık rejimi çerçevesinde gerçekleşmektedir. Başkanlık rejiminin, Türkiye’de uygulanması aleyhtarları, Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık rejimlerinin olumsuzluklarını ifade etmektedirler.
Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenilmiştir. Şu farkla ki, başkanlık rejimi, monarkın yerine seçimle göreve gelen bir “başkan” öngörmüştür. Bu bakımdan, Amerikan başkanlık rejimi, kökeninde, sınırlı monarşinin cumhuriyete dönüştürülmüş biçimidir[1].
Kuvvetler ayrımı ilkesinin katı bir şekilde uygulanması ve halk tarafından seçilen başkanın yürütme gücünü elinde tutması, başkanlık rejiminin ayırıcı en önemli özellikleridir.
Başkanlık rejiminin katı bir kuvvetler ayrımı ilkesine dayanması ne demektir? Başkanlık rejiminde, yürütmenin yasamayı dağıtması veya yasamanın yürütmeyi düşürmesi olanağı bulunmamaktadır. Başkanlık rejiminde, yasama ve yürütme birbirinden kesin bir şekilde ayrılmış olup, yürütme, halk tarafından seçilen başkan, yasama ise kongre tarafından yerine getirilmektedir.
Başkanlık rejiminde, başkan, yürütme görevini tek başına elinde tutmakta ve hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı görevini yürütmektedir. Buna karşın, başkanın, yasama organına karşı siyasal sorumluluğu bulunmamaktadır. Dış politika, yasaların uygulanması, orduyu komuta etme gibi konularda Başkanın çok geniş yetkileri vardır.
Başkanlık rejiminde, yürütme ve yasama arasındaki ilişkilerde bir “denetim ve denge” sistemi geliştirilmiştir. Üst düzey yöneticilerin atanması gibi yürütmenin işlemleri Senato’nun onayını gerektirirken, başkanın da yasamada geçen yasaları veto yetkisi vardır.
ABD Başkanlık rejiminin temel özellikleri ışığında, Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmalarını ele alırsak:
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması taraftarları; siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulaması aleyhtarları ise; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu,
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise Amerikan sosyal, politik ve ekonomik yapısının etkili olduğu,
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği,
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde başkanlık rejiminin çalışamayacağı,
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması düşüncesi taraftarlarının ileri sürdükleri; hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu savı, temel eğilimlere uygundur. Ancak, siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşünceleri somut gerekçelerden yoksundur. Diğer taraftan, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu savı ise, Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenmesi nedeniyle kabul edilebilir olmakla birlikte, yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan parlamenter rejim deneyimi görmezlikten gelinemez.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhtarlarının ileri sürdükleri; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu savı somut gerekçelerden yoksundur. Çünkü bu sav, Latin Amerika başkanlık rejimi uygulamasına dayandırılmaktadır. Tarihsel, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar açısından, Türkiye’nin, Latin Amerika ülkelerinden farklılığının daha ağır bastığı aşikârdır.
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise, Amerikan toplumsal ve politik yapısının etkili olduğu savı ise, tarihsel ve sosyolojik gözlemlere uygun olmakla birlikte, kesin yargı taşıması nedeniyle bilimsel yaklaşımlara ve bilim felsefesine uygun değildir. Geçmişte, başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamaması, gelecekte uygulanamayacağı anlamına gelmez.
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği savı, bazı sosyolojik ve siyasal gözlemler ışığında olası görülmektedir. Ancak, toplumsal yapının dinamikliği nedeniyle, bireylerin tutum ve davranışları sürekli değişmektedir. Bireylerin, tutum ve davranışlarındaki değişimlerin siyasal rejim üzerindeki etkileri dikkate alındığında, bu savında başkanlık rejimi önünde önemli bir engel olmadığı görülmektedir.
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde, başkanlık rejiminin çalışamayacağı savı, Türkiye’deki mevcut siyasal parti sistemi esas alınarak ifade edilmektedir. Başkanlık rejimi gibi bir siyasal rejim değişikliği olduğu zaman, doğal olarak siyasal parti sistemi de değişecektir.
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu savı ise somut gözlemler ışığında değerlendirildiğinde; parlamenter rejimin Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi zaman zaman tıkandığı görülecektir. Ancak, Türkiye’de parlamenter rejiminin önemli bir birikimi olduğundan, parlamenter rejimin reform yolu ile ıslah edilmesi mümkün görülmektedir.
Mevcut koşullarda, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması lehinde ileri sürülen savların hiçbirisi, başkanlık rejimine geçişi gerektirecek güçte değildir. Diğer taraftan, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhinde ileri sürülen savların hiçbirisi de, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar gerektirdiği takdirde, parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçmekten vazgeçmeyi zorunlu kılan nitelikte değildir.
Türkiye’de, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, insan odaklı bir demokratik rejimin ve gelişmiş bir hukuk sisteminin oluşturulması, liberal demokrasinin en önemli ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması, Türk parlamenter rejiminin reforma tabii tutulması mevcut koşullarda en akılcı çözüm görülmektedir.
[1] Anayasa Hukuk, Erdoğan Teziç, 11.Baskı, 429.s.
100 yılı aşkın parlamenter rejim deneyimi olan bir ülke olan Türkiye’de, ABD başkanlık rejiminin zaman zaman taklit edilmesi isteğini anlamak zordur. Türkiye’de siyasal iktidarlar, her karşılaştıkları sıkıntıda, anayasayı ve parlamenter rejimi sorumlu görmektedirler.
Başkanlık rejimi, Amerikalılar tarafından, Philadelphia kurucu meclisinde, 1787 Anayasası ile oluşturulmuştur. Başkanlık rejimi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma dayanmakta olup, yürütmenin iktidar olanaklarını genişletmektedir.
Dünyada, birbirinden farklı, tarihi, sosyolojik ve siyasal koşulları olan başkanlık rejimleri bulunmakla birlikte, ABD başkanlık rejimi en başarılı ve model olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmaları da, özünde ABD başkanlık rejimi çerçevesinde gerçekleşmektedir. Başkanlık rejiminin, Türkiye’de uygulanması aleyhtarları, Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık rejimlerinin olumsuzluklarını ifade etmektedirler.
Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenilmiştir. Şu farkla ki, başkanlık rejimi, monarkın yerine seçimle göreve gelen bir “başkan” öngörmüştür. Bu bakımdan, Amerikan başkanlık rejimi, kökeninde, sınırlı monarşinin cumhuriyete dönüştürülmüş biçimidir[1].
Kuvvetler ayrımı ilkesinin katı bir şekilde uygulanması ve halk tarafından seçilen başkanın yürütme gücünü elinde tutması, başkanlık rejiminin ayırıcı en önemli özellikleridir.
Başkanlık rejiminin katı bir kuvvetler ayrımı ilkesine dayanması ne demektir? Başkanlık rejiminde, yürütmenin yasamayı dağıtması veya yasamanın yürütmeyi düşürmesi olanağı bulunmamaktadır. Başkanlık rejiminde, yasama ve yürütme birbirinden kesin bir şekilde ayrılmış olup, yürütme, halk tarafından seçilen başkan, yasama ise kongre tarafından yerine getirilmektedir.
Başkanlık rejiminde, başkan, yürütme görevini tek başına elinde tutmakta ve hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı görevini yürütmektedir. Buna karşın, başkanın, yasama organına karşı siyasal sorumluluğu bulunmamaktadır. Dış politika, yasaların uygulanması, orduyu komuta etme gibi konularda Başkanın çok geniş yetkileri vardır.
Başkanlık rejiminde, yürütme ve yasama arasındaki ilişkilerde bir “denetim ve denge” sistemi geliştirilmiştir. Üst düzey yöneticilerin atanması gibi yürütmenin işlemleri Senato’nun onayını gerektirirken, başkanın da yasamada geçen yasaları veto yetkisi vardır.
ABD Başkanlık rejiminin temel özellikleri ışığında, Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmalarını ele alırsak:
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması taraftarları; siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulaması aleyhtarları ise; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu,
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise Amerikan sosyal, politik ve ekonomik yapısının etkili olduğu,
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği,
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde başkanlık rejiminin çalışamayacağı,
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması düşüncesi taraftarlarının ileri sürdükleri; hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu savı, temel eğilimlere uygundur. Ancak, siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşünceleri somut gerekçelerden yoksundur. Diğer taraftan, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu savı ise, Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenmesi nedeniyle kabul edilebilir olmakla birlikte, yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan parlamenter rejim deneyimi görmezlikten gelinemez.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhtarlarının ileri sürdükleri; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu savı somut gerekçelerden yoksundur. Çünkü bu sav, Latin Amerika başkanlık rejimi uygulamasına dayandırılmaktadır. Tarihsel, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar açısından, Türkiye’nin, Latin Amerika ülkelerinden farklılığının daha ağır bastığı aşikârdır.
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise, Amerikan toplumsal ve politik yapısının etkili olduğu savı ise, tarihsel ve sosyolojik gözlemlere uygun olmakla birlikte, kesin yargı taşıması nedeniyle bilimsel yaklaşımlara ve bilim felsefesine uygun değildir. Geçmişte, başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamaması, gelecekte uygulanamayacağı anlamına gelmez.
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği savı, bazı sosyolojik ve siyasal gözlemler ışığında olası görülmektedir. Ancak, toplumsal yapının dinamikliği nedeniyle, bireylerin tutum ve davranışları sürekli değişmektedir. Bireylerin, tutum ve davranışlarındaki değişimlerin siyasal rejim üzerindeki etkileri dikkate alındığında, bu savında başkanlık rejimi önünde önemli bir engel olmadığı görülmektedir.
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde, başkanlık rejiminin çalışamayacağı savı, Türkiye’deki mevcut siyasal parti sistemi esas alınarak ifade edilmektedir. Başkanlık rejimi gibi bir siyasal rejim değişikliği olduğu zaman, doğal olarak siyasal parti sistemi de değişecektir.
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu savı ise somut gözlemler ışığında değerlendirildiğinde; parlamenter rejimin Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi zaman zaman tıkandığı görülecektir. Ancak, Türkiye’de parlamenter rejiminin önemli bir birikimi olduğundan, parlamenter rejimin reform yolu ile ıslah edilmesi mümkün görülmektedir.
Mevcut koşullarda, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması lehinde ileri sürülen savların hiçbirisi, başkanlık rejimine geçişi gerektirecek güçte değildir. Diğer taraftan, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhinde ileri sürülen savların hiçbirisi de, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar gerektirdiği takdirde, parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçmekten vazgeçmeyi zorunlu kılan nitelikte değildir.
Türkiye’de, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, insan odaklı bir demokratik rejimin ve gelişmiş bir hukuk sisteminin oluşturulması, liberal demokrasinin en önemli ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması, Türk parlamenter rejiminin reforma tabii tutulması mevcut koşullarda en akılcı çözüm görülmektedir.
[1] Anayasa Hukuk, Erdoğan Teziç, 11.Baskı, 429.s.
100 yılı aşkın parlamenter rejim deneyimi olan bir ülke olan Türkiye’de, ABD başkanlık rejiminin zaman zaman taklit edilmesi isteğini anlamak zordur. Türkiye’de siyasal iktidarlar, her karşılaştıkları sıkıntıda, anayasayı ve parlamenter rejimi sorumlu görmektedirler.
Başkanlık rejimi, Amerikalılar tarafından, Philadelphia kurucu meclisinde, 1787 Anayasası ile oluşturulmuştur. Başkanlık rejimi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma dayanmakta olup, yürütmenin iktidar olanaklarını genişletmektedir.
Dünyada, birbirinden farklı, tarihi, sosyolojik ve siyasal koşulları olan başkanlık rejimleri bulunmakla birlikte, ABD başkanlık rejimi en başarılı ve model olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmaları da, özünde ABD başkanlık rejimi çerçevesinde gerçekleşmektedir. Başkanlık rejiminin, Türkiye’de uygulanması aleyhtarları, Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık rejimlerinin olumsuzluklarını ifade etmektedirler.
Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenilmiştir. Şu farkla ki, başkanlık rejimi, monarkın yerine seçimle göreve gelen bir “başkan” öngörmüştür. Bu bakımdan, Amerikan başkanlık rejimi, kökeninde, sınırlı monarşinin cumhuriyete dönüştürülmüş biçimidir[1].
Kuvvetler ayrımı ilkesinin katı bir şekilde uygulanması ve halk tarafından seçilen başkanın yürütme gücünü elinde tutması, başkanlık rejiminin ayırıcı en önemli özellikleridir.
Başkanlık rejiminin katı bir kuvvetler ayrımı ilkesine dayanması ne demektir? Başkanlık rejiminde, yürütmenin yasamayı dağıtması veya yasamanın yürütmeyi düşürmesi olanağı bulunmamaktadır. Başkanlık rejiminde, yasama ve yürütme birbirinden kesin bir şekilde ayrılmış olup, yürütme, halk tarafından seçilen başkan, yasama ise kongre tarafından yerine getirilmektedir.
Başkanlık rejiminde, başkan, yürütme görevini tek başına elinde tutmakta ve hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı görevini yürütmektedir. Buna karşın, başkanın, yasama organına karşı siyasal sorumluluğu bulunmamaktadır. Dış politika, yasaların uygulanması, orduyu komuta etme gibi konularda Başkanın çok geniş yetkileri vardır.
Başkanlık rejiminde, yürütme ve yasama arasındaki ilişkilerde bir “denetim ve denge” sistemi geliştirilmiştir. Üst düzey yöneticilerin atanması gibi yürütmenin işlemleri Senato’nun onayını gerektirirken, başkanın da yasamada geçen yasaları veto yetkisi vardır.
ABD Başkanlık rejiminin temel özellikleri ışığında, Türkiye’de başkanlık rejimi tartışmalarını ele alırsak:
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması taraftarları; siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulaması aleyhtarları ise; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu,
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise Amerikan sosyal, politik ve ekonomik yapısının etkili olduğu,
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği,
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde başkanlık rejiminin çalışamayacağı,
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu düşüncelerini ileri sürmektedirler.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması düşüncesi taraftarlarının ileri sürdükleri; hızla gelişme için güçlü yürütmeye ihtiyaç olduğu savı, temel eğilimlere uygundur. Ancak, siyasal istikrarsızlıkların önüne ancak, başkanlık rejimi ile geçilebileceği, başkanlık rejiminin diktatörlük ve askeri darbeye neden olmayacağı düşünceleri somut gerekçelerden yoksundur. Diğer taraftan, tarihsel geçmişimizin başkanlık rejimine uygun olduğu savı ise, Başkanlık rejimi oluşturulurken, İngiltere’de uygulanan sınırlı monarşiden esinlenmesi nedeniyle kabul edilebilir olmakla birlikte, yüz yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan parlamenter rejim deneyimi görmezlikten gelinemez.
Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhtarlarının ileri sürdükleri; başkanlık rejiminde, yürütmenin geniş yetkilere sahip olması nedeniyle, yürütme organının güçlenerek bir diktatörlüğe ya da monarşiye dönüşmesinin olası olduğu savı somut gerekçelerden yoksundur. Çünkü bu sav, Latin Amerika başkanlık rejimi uygulamasına dayandırılmaktadır. Tarihsel, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar açısından, Türkiye’nin, Latin Amerika ülkelerinden farklılığının daha ağır bastığı aşikârdır.
Başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamadığı, bu rejimin ABD’deki başarısında ise, Amerikan toplumsal ve politik yapısının etkili olduğu savı ise, tarihsel ve sosyolojik gözlemlere uygun olmakla birlikte, kesin yargı taşıması nedeniyle bilimsel yaklaşımlara ve bilim felsefesine uygun değildir. Geçmişte, başkanlık rejiminin, ABD dışında hiçbir ülkede başarılı bir şekilde uygulanamaması, gelecekte uygulanamayacağı anlamına gelmez.
Türkiye’de, uzlaşmacı bir toplumsal kültürün olmadığı, yasama ile yürütme arasında çıkacak uyuşmazlığın ülkeyi çıkmaza sürükleyeceği savı, bazı sosyolojik ve siyasal gözlemler ışığında olası görülmektedir. Ancak, toplumsal yapının dinamikliği nedeniyle, bireylerin tutum ve davranışları sürekli değişmektedir. Bireylerin, tutum ve davranışlarındaki değişimlerin siyasal rejim üzerindeki etkileri dikkate alındığında, bu savında başkanlık rejimi önünde önemli bir engel olmadığı görülmektedir.
Siyasal parti disiplininin olduğu ülkelerde, başkanlık rejiminin çalışamayacağı savı, Türkiye’deki mevcut siyasal parti sistemi esas alınarak ifade edilmektedir. Başkanlık rejimi gibi bir siyasal rejim değişikliği olduğu zaman, doğal olarak siyasal parti sistemi de değişecektir.
Parlamenter rejimin tıkanmadığı, reforma ihtiyacı olduğu savı ise somut gözlemler ışığında değerlendirildiğinde; parlamenter rejimin Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi zaman zaman tıkandığı görülecektir. Ancak, Türkiye’de parlamenter rejiminin önemli bir birikimi olduğundan, parlamenter rejimin reform yolu ile ıslah edilmesi mümkün görülmektedir.
Mevcut koşullarda, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması lehinde ileri sürülen savların hiçbirisi, başkanlık rejimine geçişi gerektirecek güçte değildir. Diğer taraftan, Türkiye’de başkanlık rejimi uygulanması aleyhinde ileri sürülen savların hiçbirisi de, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar gerektirdiği takdirde, parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçmekten vazgeçmeyi zorunlu kılan nitelikte değildir.
Türkiye’de, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, insan odaklı bir demokratik rejimin ve gelişmiş bir hukuk sisteminin oluşturulması, liberal demokrasinin en önemli ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması, Türk parlamenter rejiminin reforma tabii tutulması mevcut koşullarda en akılcı çözüm görülmektedir.
[1] Anayasa Hukuk, Erdoğan Teziç, 11.Baskı, 429.s.
Kenan Evren yüzde doksan küsurlarla seçilmiş bir darbeci- DEVLET BAŞKANI değil miydi ?
Ne oldu, kuş mu kondurdu ?
Özal olsun RTE olsun BAŞKAN gibi değiller mi ?
Kuş mu konduruyorlar ?
Başkanlık sistemi bence RTE tarafından kafa bulandırmak için atılmış bir savdır ya da bir şeyler örtülme gerekçesi
Ben devleti yönetenlerde bir sorun var olduğunu, parlementer sistemin düzeltilebilir rütuşlarla güzelleşeceği inancındayım