Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Pazartesi, Aralık 15, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Ramazan AYDIN

Türk Toplumu ve Pozitivizm

Ramazan AYDIN Yazar Ramazan AYDIN
01 Haziran 2011
Ramazan AYDIN
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

1789 Fransız İhtilali sonrasında başlayan kargaşa ortamında,“Ordre et Progrés (düzen ve ilerleme, yani İTTİHAT ve TERAKKİ)” sloganı ile Pozitivist Felsefeyİ ortaya atan ünlü Fransız sosyologu ve felsefecisi Auguste Comte’un(1798-1857) “3 Hal Yasası”, insan zihninin, tarihsel süreç içinde şu 3 merhaleden geçtiğini öngörür: 1) Teolojik Dönem, 2) Metafizik Dönem ve 3) Pozitivist Dönem.

Teolojik Dönem’de insanoğlu bilmediği, bir türlü anlayamadığı olayları hep, aşkın bir kaynakla açıklama yoluna gitmiştir. Yine bu dönemde insanoğlu aklından çok, zihinsel hayal gücünün sesini dinlemiş; hadiselere akıl yoluyla temellendirilmiş açıklamalar getirmek yerine, ilahi anlatımlara başvurmuştur.

Metafizik Dönem’de gerek olaylar karşısında tanrısal açıklamaların yetersiz kalması, gerekse de onların özel yetilerine ve güçlerine duyulan inancın çökmesiyle birlikte, değişik metafizik araştırma yöntemleriyle insan zihni gerçeği kavramaya çalışmıştır.

Pozitivist (Olgucu) Dönem’de ise, metafizik yöntemlerle gerçeğe ve kesin bilgiye ulaşmayı başaramadığını gören insan zihni, olgular üzerinden tümevarım yoluyla, genellemeler ve hadiseleri birtakım yasalara bağlama dönemine ulaşmıştır.

Comte’a göre, bilimin ve bilimsel yöntemlerin, adeta her şeyin önüne konduğu Pozitivist Dönemde, toplumları, öngörülebilir hedeflere yöneltmek mümkün ve hatta gereklidir. Comte, bu noktada,“Ordre et Progrés (düzen ve ilerleme, yani İTTİHAT ve TERAKKİ)” sloganı ile, insanlığa, kendince doğal olarak olması gereken (ve mümkün olan) “en mükemmel yolu” gösterdiğini düşünüyordu…

1880’li yılların sonlarında Osmanlı İmparatorluğu içinde (Askeri Tıbbiye öğrencilerinin kurduğu “İttihad-ı Osmani Cemiyeti” gibi), özellikle askeri okullar olmak üzere, ülkenin muhtelif bölgelerinde (hemen hepsi de son derece vatansever olan gençler) tarafından kurulan, ama yönetime muhalif pek çok gizli cemiyetin bulunduğu bilinmektedir. 1895’de bu örgütlerin pek çoğunun bir araya gelerek kurdukları “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile pozitivizm Türk düşünce dünyasına girdiğinde, Avrupa’da bu felsefenin yıldızı sönmeye başlayalı çok zaman olmuştu!..

Kendi aralarında, Batıcı, Yeni Osmanlıcı, Ümmetçi, Türkçü, vb. gibi farklı şekilde değerlendirilen Osmanlı Aydınlanmacıları, Avrupa’da meydana gelen bilimsel ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle (bunun nasıl olduğuna bir türlü akıl erdiremedikleri halde), bilimi insan yaşamının temeline oturtan pozitivizme dayanarak, esasen bir “şark milletleri kompozisyonu” olan Osmanlı toplumu için, bir “gelecek tasavvuru”na giriştiler. 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarında, bu tasavvurla vazedilen ve bir asrı aşkın süredir uygulanmasına çalışılan ve 1940’lardan itibaren adeta kutsanmaya başlanan toplum düzeni modeli, o günden bu yana hiçbir yönden sorgulanmıyor, sorgulanamıyor!

Bu model aslında, biri devletin yapısını ilgilendiren siyasi sistem, diğeri ise toplumun kültür ve inançlarını kapsayan moral değerler sistemi olmak üzere, başlıca iki kısımdan oluşuyor. Devletin yapısı ile ilgili kısım, Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1927 yılında “sadece bir siyasi parti için” vazettiği “Dört Ok (Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklik)”a, 1931’de “İki Ok (Devletçilik ve Devrimcilik)”un daha eklenmesi ile son şeklini alan “Altı Ok”tan oluşan siyasi manifesto, hemen Atatürk’ün vefatından sonraki yıllardan başlamak üzere, zamanla A’dan Z’ye, “devletin ve toplumun tamamına şamil”, adeta bir “kutsal” haline getirilmiş bulunuyor…

Dolayısı ile de, birtakım kişi ve kuruluşlar, adeta Ortaçağ Engizisyonları gibi, kendilerini bu manifestonun bekçileri olarak ilan etmişler. Bu kutsal manifesto zamanla, bu kişi ve kuruluşların meslekleri (geçimlerini temin ettikleri bir faaliyet alanı) haline dönüşmüş bulunuyor…

Pozitivist toplum modelinin, Devletin siyasi ve bürokratik yapısı ile ilgili olan bu kısmıyla ilgili olarak, ne söylenirse söylensin, Türkiye’de halihazırda aklın bu konuda, herhangi yeni bir sonuç elde etmesi mümkün görünmüyor.

Bu modelin, toplumun kültür ve inançlarını kapsayan moral değerlerle ilgili bölümüne gelince; burada da, “geleneksel kültür” ve “din” alanlarında benzer durumların olduğunu söylemek gerekiyor.

1928’den bu yana tüm Anayasalarda “laik” olduğuna önemle vurgu yapılan Devlet, hem din, hem de geleneksel kültür alanlarında, bu vurgu ile çelişecek şekilde “müdahil” konumdadır. Öyle ki, toplumun en ücra birimlerinde dahi, din ve kültür alanlarında Devlet, bir “müdahaleci” ve “sınırlayıcı” olarak hep vardır! Gelişmiş ülkelerde de bu alanlarda Devlet belki yine vardır; ama, toplumsal ve bireysel üretkenliği ve çabaları destekleyici (ve belki biraz da yönlendirici) bir etkinliğe sahiptir.

Devletin bu alanlardaki mevcut yapısı ve faaliyetleri ile ilgili olarak burada detay bilgileri vermek, konunun anlaşılmasına bir katkı yapmayacak. O nedenle bunun yerine, geleneksel kültür ve din alanlarında Türk toplumunda var olan (ve “sivil” olduğu zannedilen) bazı yapılar üzerinde durmak, çok daha doğru olacaktır.

Başta Türkiye olmak üzere, diğer tüm şark ülkelerinde “İslam” adı altında cari olan çeşitli anlayışlar, farklı organize yapılar halinde, toplumsal yaşamları bir şekilde kontrol edebiliyorlar. Halihazırda İslam adına yaşanmakta olan fiili durumların, ne derece İslami ölçülere uygun olup-olmadıkları da (tıpkı devletin yapısını ilgilendiren siyasi sistemde olduğu gibi) sorgulanmıyor, sorgulanamıyor…

İnsanların, İslam dinini kolaylıkla anlayabilecekleri anlatım ve yorum imkanları varken, adeta pozitivist bir yaklaşımla, dinle ilgili detaylar, birbirleriyle ve yaşamın gerçekleri ile ilişkilendirilmeden ve mantıksal bir sistematiği kurulmadan, tamamen olgulara dayalı olarak tek tek ele alınıyor. Bu ise, sıradan insanların kafalarının karışmasına yol açıyor, dini gerektiği şekilde anlamalarına ve kendi yaşamlarında uygulamalarına imkan vermiyor. Bu ise, din alanında adeta Allah ile kul arasında “aracı”lık yapacak birilerinin varlığını gerekli hale getiriyor. Dolayısı ile de, diğer tüm dinlerle arasındaki en bariz farkın, bir “ruhban sınıfının bulunmaması” olan İslam adına, çeşitli adlar ve yakıştırmalar altında, “formal özellikleri ve nitelikleri son derece belirsiz bir ruhbanlar sınıfı” ihdas edilmiş bulunuyor!

12. Yüzyıldan bu yana tüm Müslüman toplumlara hakim olan (ve aslında, Hz. Peygamber zamanında hiç var olmayan) birtakım “din paradigmaları”nın toplumlar üzerindeki hakimiyetleri, bu işleri kendileri için bir meslek haline getirmiş bulunan bu ruhbanlar tarafından, “İslam” adı altında sürdürülüyor.

Mesela Türkiye’de, laikliği adeta bir din haline getirenlerle, İslamı sosyal ve siyasi bir manifesto olarak kullananlar birbirleri ile karşılıklı kutuplar halinde konumlanmış bulunmaktadırlar. Ancak, her iki kutuptakilerin de düşünceleri ve davranışları, aslında tamamen pozitivist felsefe temeline oturmaktadır. Birinciler pozitif bilimlere, ikinciler ise dini ilimlere dayandıkları söylemleriyle, aynı sonuçlara ulaşıyorlar. Dolayısı ile Türk toplumu, pozitivist bir eksen üzerindeki bu iki kutup arasında gidip-gelmekten başka bir yönde hareket edememekte ve gelişme imkanı bulamamaktadır.

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü her yere yazan laik kesimden, uluslararası düzeyde hiçbir bilim, sanat ya da siyaset adamı çıkmıyor! Çünkü, Dünya’da bilim, kültür ve sanatta paradigmalar o derece değişti ki, bizim pozitivistlerin bundan haberleri bile olmuyor. Nasıl ki 20. Yüzyıl başlarında, Batı’daki bilim ve teknolojik gelişmelere akılları ermemiş idiyse, aslında bugün de aynı durumdalar.

Öte yandan, bir insanın “Ben Müslümanım” demesi (her ne kadar “Allah’a teslim olan” manasında, öncelikle bir tevazu anlamı taşıyor olsa da), her Müslümanın “İnsan-ı Kamil (her bakımdan olgun insan)” olması gereğinden dolayı, bu ifade aslında bir “mükemmellik iddiası”nda bulunmak anlamına geliyor. Kaldı ki zaten İslam dininde, bu dinin mensuplarına, ısrarla diğer insanlara “iyi örnek” olmaları emredilmektedir.

Peki, günümüzde Müslüman olduklarını söyleyenlerin, bırakın her konuyu, herhangi bir tek konuda tüm diğer insanlara iyi örnek olabilecek ve onların takdirlerini kazanabilecek derecede yüksek vasıflı oldukları söylenebilir mi?

Tabii ki (ve ne yazık ki) hayır!..

Rakiplerine (ve tabii düşmanlarına) karşı, en azından aynı usul ve yöntemlerin (ya da silahların) kullanılması gerektiğini vazeden bir dinin mensupları olmaları gerekirken, günümüzdeki Müslüman toplumların içinde bulundukları durumlar, hiç de bu ifadeye uymuyor!

Sonuç olarak, bugün Türkiye’de, dini tema peşinde koşturulan kesimler ile, laik tema peşinde koşturulanlar o derece aynı yerdedirler ki, yüzyıldır aralarındaki tartışma konuları da, usulleri de tamamen aynıdır!..

Sanki bütün sorun, her gün tartıştıkları konuları da, usulleri de hızla değişen batılı toplumlarda! Yüzyıllardır zihinlerini Dünyadaki gelişmelere kapatarak, iç çatışmalardan öte herhangi bir mücadele kültürüne sahip olamayan Doğulu toplumlara kusur izafe etmek ne mümkün?!.

 

Paylaş
Etiketler: din ve siyasetmetafizikpozivistsiyasal düşüncelerteoloji
Önceki Yazı

Açlık Hastalığı

Sonraki Yazı

Niyet mi, Kısmet mi?

Ramazan AYDIN

Ramazan AYDIN

1957 yılında, Balıkesir-Merkez Armutalan köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde okudu. 1975 yılında Edirne Erkek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. 1975-1985 yılları arasında Adıyaman ve Ankara’da ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. Bu arada, 1975’te girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA) Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan, 1980 yılında mezun oldu. 1978-79 yıllarında, yerel Balıkesir Birlik gazetesinde Yayın Müdürü olarak, gazeteciliğe adım attı. 1985’te (daha sonra “İhlas Holding” adını alacak olan), “Türkiye Gazetesi Yayın Grubu” tarafından yayınlanan “İnsan ve Kainat” adlı aylık bilim ve teknoloji dergisinin hazırlık çalışmalarına katıldı ve 1991 yılına kadar, bu derginin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürüttü. Daha sonra Türkiye gazetesine geçti ve bilim, teknoloji, sağlık, ekonomi politika ve dış haberler alanlarında çalıştı. 1992 yılında, 4 arkadaşı ile birlikte, İhlas Haber Ajansı’nın kuruluş projesi ile ilgili çalışmaları başlattı. 01.01.1993 tarihinde, İHA’nın kuruluş beyannamesinde, “Sorumlu Yazı İşleri Müdürü” olarak yer aldı. Yaklaşık 2 yıl bu görevde kaldıktan sonra, 1994 yılı sonlarında TGRT televizyonuna geçti. TGRT Haber Merkezi’nde, Editörlük, Sabah Haberleri Program Yapımcılığı ve Gece Haberler Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1989-1997 yılları arasında, özellikle Kafkasya olmak üzere, eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan tüm ülkelerle ilgili haberlerle Dünya çapında tanınan bir gazeteci oldu. BBC, Reuters, CNN International, CBS, vb. gibi dünyanın önde gelen yayın ve haber kuruluşlarında haber ve yorumları yayınlandı. 1997 yılı Şubat ayında, kendi isteği ile TGRT’den ve İhlas Holding’den ayrılarak, Yeni Şafak gazetesine geçti. 1999 yılında, İstanbul Eminönü Belediyesi’nde “Başkan Danışmanı” olarak göreve başladı. 2001’de, Ana Haber Editörü olarak, İstanbul’dan yayın yapmakta olan 9. Kanal televizyonu haber merkezine geçti. 1998 2004 yılları arasında, bir grup arkadaşı ile birlikte, “Türk siyasi fikirler tarihi” ile ilgili araştırmalar yaptı. Bu dönemde, uluslararası stratejiler ve dış politikada dinamik senaryolar konularında çok sayıda seminer ve konferans verdi. Türkiye’de basın sektörü ile ilgili sorunlar ve çözüm yolları üzerinde çalışmalar yaptı. Hazırladığı raporları, başta Başbakanlık ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, gazetecilikle ilgili başlıca meslek kuruluşlarına sundu. Halen, Balıkesir Üniversitesi Turizm Fakültesi Sekreteri olarak görev yapmaktadır.

İlişkili Yazılar

Ramazan AYDIN

Yeni Anayasa Nasıl Yapılacak?

04 Ocak 2012
5k
Ramazan AYDIN

İnançlar, Toplumların Temelleridir

03 Ocak 2012
5k
Ramazan AYDIN

İnançlar, “İdeoloji”ye Dönüşmemeli!

02 Ocak 2012
5k
Ramazan AYDIN

Müslümanların Bir Medeniyet Alternatifi Olmalı

01 Ocak 2012
5k
Sonraki Yazı

Niyet mi, Kısmet mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Aksekili Hayriye Ana

Aksekili Hayriye Ana

15 Aralık 2025
Milli Eğitimde Reform Hemen Şimdi

Eğitimi Ayağından Vurmak

15 Aralık 2025
Konkordato Sürecinde Takas Hakkının Sınırlandırılması

Konkordato Sürecinde Takas Hakkının Sınırlandırılması

15 Aralık 2025
Mezarlıktaki Dilenci

Mezarlıktaki Dilenci

15 Aralık 2025
Birlik Olalım

Birlik Olalım

15 Aralık 2025
Hediye Kitap (l)

Hediye Kitap (lV)

15 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarımız, Sedayi ALTUN’dan,

“Bir Eğitim Yolcusu” adlı güzel bir eser. Yazarımızın eseri, yine bir yazarımız ve Karadeniz Şairler ve Yazarlar Derneği yönetim kurulu üyemizin sahibi olduğu Ateş Yayınlarından çıkmıştır. Kendilerini kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap