“Türk dilini seviniz, çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır”
Kaşgârlı Mahmud
“Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye, ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara, sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız susup o günü beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinden bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.”
87 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bu sözler sadece bir arzu ve dilek olarak kalmadı, gerçekleşmesi için güçlü adımlar atıldı. Öyle ki, 1924’te Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul Üniversitesi’nde Türkiyat Enstitüsü kuruldu, 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu bu amaçlara yönelik kurulan bilimsel merkezlerden bazılarıdır.
Hatırlatalım, ilk Türk halkları kongresi 1926’da Azerbaycan’ın Bakü şehrinde yapıldı.
Geçen yüzyılın 90 yıllarında tüm Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuşup, geçmişte yaşadıkları bir çok sıkıntılardan kurtuldular. Tarihin belirli dönemlerinde kullanılan Ortak Türkçe’yi Türk’ün büyük coğrafyasında yaymak meselesi gündeme çıktı. Bugün küreselleşen dünyada siyasi, ekonomik, kültürel ilişkileri yüksek düzeyde kurmak için Türk dilli halqarın ortak bir iletişim ve bilim diline ihtiyacı var ve Türkiye’de bunun için aşamalarla hangi işlerin görüldüğüne bakalım.
1992 yılı ekim ayında Ankara’da gerçekleştirilen “Türk Devlet ve Hükumet Başkanları Zirvesi” de Türk dünyasının sorunları ve çözüm yollarını araştırmak amacı ile kurultay geçirmek gerekliliğini de ortaya koydu.
1992’den günümüze kadar geçen sürede çeşitli kurultaylar yapılmış, buralarda Türk dünyasının problemleri ve çözüm yolları konuşulmuştur. Hükumetlere bir tavsiye niteliğinde alınan bu kararların bir kısmı ülkeler tarafından uygulanmıştır. TİKA, TÜRK- PA, Türk Keneşi, Türk Akademisi, Yunus Emre Enstitüsü, TRT Türk ve TRT Avaz kanalları gibi Türk dünyasına dönük kurumsal yapıların oluşturulması bu kurultaylarda dile getirilmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan kurumlar Türk dili konuşan ülkeler arasında aynı zamanda dil, edebiyat, tarih, sanat, iletişim, eğitim, kültür gibi alanlarda işbirliği alanlarının gelişmesini sağlayan çok faydalı çalışmalar yapmıştır.
Dil, tarih ve kültür temelli stratejik bakışların sağlam, kalıcı milli politikalar belirlenmesinde vazgeçilmez olduğunu ilke edinen Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi; Türk dünyasının yakınlaşmasına yönelik çalışmalar yapan merkezlerin başında gelmektedir.
Kazakistan’ın El-Farabi Üniversitesi profesörü A.B. Salkynbay (bir raporunda) Kazakların Latin alfabesine geçmesini Türk dünyasında ortak amaçlara ulaşmak yollarından biri olduğunu vurguluyor ve halkının yirminci yüzyılda yazı şeklini (alfabesini) siyasi nedenlerle dört kez değiştiğini, bununla alnının dağa- taşa çarptırdığını yazıyor. O elifbaya ve yazıya yüksek değer verip bunu özel olarak kayd etmiş ki, yazı olduğu yerde bir tarih vardır, onun bilgisi sistemli, düşüncesi sağlam, bilimsel kapasiteli ve manevi serveti ise kompakt topludur. A.Salkunbay fikrini biraz da açıklayarak sonuçta yazıyor:
“Bilimin varlığı doğrudan yazıyla ilgilidir, bu nedenle konuşma ve yazı ilişkisinin tayin edicisi de, ortak bir nimetlere dönüşüm biçiminin başlıca ve ana göstergesi de yazıdır. Ülke ve ulus tarihi kıyaslandığında, manevî kültür değeri belirlendiğinde yazının gücü artar. Kitabın söylenmemiş geçmişinin atalarımızdan miras olduğuna nasıl inanıyorsunuz? Her halda, yazılı bir tarih, ülkenin bölünmemiş mirasının korunmasının temel garantisidir. Yazısız bir tarih birçok iddialara, davalara yol açar ve ülkenin geçmişini takip edemeden, geleceğe olan umudunun zayıflayacağı kesindir.
Türk dünyasının sorunları ile ilgili düşünce kışkırtan anlar var.
24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye ile Suriye sınırının yakınlığında Rusya’nın Su-24 uçağının vurulması olayından 2 yıl geçmesine ve iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesine rağmen, halen Rusya bilim ve eğitim kurumlarında Türkiye ile ilgili bilimsel ve ilmi takasa engeller ortadan kaldırılmamıştır. Bu kurumlarda çalışan daha çok sayıda Türkçe konuşan entelektüeller mağdur durumda.
Çin’deki Uygur Türkleri Müslüman və Türk olduklarından katliamlara maruz kalmışlar.
İran’da yaşayan Türklerin durumu da dayanılmaz. Ülke nüfusunun neredeyse yarıdan fazlasını oluşturan Türklerin uzun illerdir ki, Türk dilinde okulu yok. Bu dilde kitap, gazete dergi yayınlanmıyor.
Bulgar Türkleri, 4. sınıfa kadar geçen yüzyılın 40’larına kadar ana dilde eğitim hakkına sahipti. 1946 yılında Bulgaristan’daki Türkçe eğitim veren okullar olduğu halde, sonraki yıllarda Türkçe tamamen yasak edilmekle birlikte, oradaki Türklerin varlığı zorla yok edilmiş edilmiş ve bu insanların Türkçe olan adları, Hristiyan isimleri ile değiştirilmiştir. “Burada amaç asimilasyon mu yoksa Türkleri aşağılamak yoluyla tarihten intikam almaktır ?
Diğer dillerde olduğu gibi Türk dili de artmış ve çökmüştür. Yüzyıllar boyunca Türk dili tek bir dil haline geldi ve tüm Türklerin Çin’den Hazar Denizine konuştuğu dil oldu. Orta Çağ’da Ortaçağ olmasına rağmen, yirminci yüzyıl arasındaki farklar bağımsız dillere ayrılmıştır. Orhun anıtlarının dili olarak gördüğümüz, büyük coğrafyada yaşadığımız tek edebî dil, ortak dildir. Uzunca bir süre Moğolistan’daki taş yazıtların incelenmesi Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, en eski Türkçe kelimenin 3035 yaşında bir “kıngırra” olduğunu kanıtlamıştır. Hun Türkçesinden günümüze kadar olan bu kelime, Türk çağını 30 asır geri alır.
Dr. Hasan Celal Güzel Türkçe’yi İngilizce ile karşılaştırarak, olgular temelinde Türkçenin söz dağarcığındaki kelimelerin sayısının ünlü Ohford sözlüğünü de geçip aştığını ve Türkçe’nin artık bir “Dünya dili” olma yoluna çıktığını yazıyordu:
“İngilizce’nin zengin bir dil olduğu doğrudur. Halen, dünyanın ‘lingua Franca’ unvanına sahip tek yaygın dilinin İngilizce olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, Ohford ansiklopedik bir sözlüktür. Coğrafi yerleri, teknik terimleri, hasılı İngilizce olsun olmasın her türlü kelimeyi barındırmaktadır. Halbuki Türk Dil Kurumu {TDK) Türkçe Sözlüğü’nde sadece genel Türkçe kelimeleri bulabilirsiniz.
Şimdi şu iddiamızı altını çizerek ifade edelim: Dünyanın en zengin dili Türkçedir. Elbette, bizim bazı ciğersiz, yabancılaşmış aydın taifesini hariç tutarsanız, dünyada herkes kendi dilini sever ve yüceltilmesini ister. Lakin bu iddiamız teorik yanılgıdan ya da boş bir övünmeden ibaret değildir. Türkçe, son yüzyılda epeyce badire atlattıktan sonra kendisini toparlamış ve gittikçe zenginleşmeye başlamıştır. Dilde tasfiyecilik yüzünden bir dönemde kuşa çevrilen Türkçe, artık bir ‘dünya dili’ olma yolundadır. Özellikle son 10 yıllık dönemde çalışmalarını hızlandıran Türk Dil Kurumu, eski Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halük Akalın döneminde ve yeni dönemde üretkenliğini sür’atle arttırmıştır.
TDK, önce Türkçe Sözlük adlı eserini geliştirmiş ve 2011 yılındaki son baskısında kelime sayısını 122.423’e çıkarmıştır. Ayrıca, internet ortamında hazırlanan ‘Büyük Türkçe Sözlük’te kelime sayısı rekor seviyede arttırılarak 616.767’ye yükseltilmiştir. Bu haliyle dahi ‘Büyük Türkçe Sözlük’ 500.000 kelimelik ve dünyanın en zengin sözlüğü olduğu ilan edilen Oxford Sözlüğü’nü çoktan geride bırakmıştır. Lakin, ne yazık ki hala basımı gerçekleştirilememiştir.”
Bugün, Türkçe konuşan ülkeler önünde çözülmesi gereken birçok sorun var. Bilim, kültür, sanat, ekonomi, teknoloji ve benzeri temel işbirliği koşullarının başında ortak dildir. Ortak dili; birlik ve bütünlüğün temel unsuru olup, Türk dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültür köprüsünü kuracak, bu köprünün üzerinden diğer alanlarda da (ekonomik, ticari, askeri, siyasi) entegre edilmesi kolaylaştıran bir unsurdur.
Günümüzde Türk halkları arasında ortak iletişim dilinin Türkçe olması gerektiği güçlü bir şekilde vurgulanır. Terim birliğinin sağlanması bilimsel işbirliği imkanlarını artıracak olup, bu yolda başlatılan çalışmaların kesintisiz sürdürülmesi ifade edilen konulardandır. Türk cumhuriyetlerinde kullanılan Latin esaslı alfabelerin birbirine yakınlaştırılması ve 34 harfli ortak Türk alfabesindeki harflerin tercih edilmesi gerektiği en fazla dile getirilen hususlardan biridir.
“Türk dilini seviniz, çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır”. Kaşgârlı Mahmud bu kelimeleri bin yıl önce söylemişti. Önünde saygıyla eğiliyoruz.
Başta ATATÜRK olmak üzere Türklüğün, Türkçe dilinin değerini bir bilebilsek, belki bu derece zengin bir kültürün içerisinde sersefil, kimsesiz, naçar, biçare olmazdık. Gülüyoruz ağlanacak halimize.