Acılardan kaçmak istememize rağmen bir yandan onlara neden yapışıyoruz? Neden her zaman güzel ve olumlu şeylerin peşinde koşmamıza rağmen, istediklerimizi elde ettiğimizde onları kolayca unutuyoruz? Yada tam tersini düşünelim; kötü şeylerden, yani negatiflerden kaçmamıza rağmen, onlara yakalandığımızda neden derinden etkilenmekteyiz? Peki kötü hissetmemize neden olmasına rağmen, neden tüm bu acıları bırakamıyor ve hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edemiyoruz? İşte bu yazımda tüm bu soruların cevaplarını verirken, “pozitif” ve “negatif” diye tanımladıklarımızın derin özelliklerine değineceğim.
Bir örnekle başlamak istiyorum. Rüzgar ve okyanusu ele alalım. Rüzgar okyanusun yüzeyini dalgalandırabilir, fakat rüzgarın okyanusun dibine kadar ulaşıp onu sarsabildiğini gördünüz mü hiç? Sadece derinliğe sahip olan birşey bunu yapabilir, değil mi? Aynı şekilde bizler de okyanus gibi bir derinliğe sahibiz. Merkezimiz çok içerilerdedir. İçimizde sakladığımız bu merkezimize ulaşabilecek, onu dalgalandırabilecek ya da sarsabilecek tek şey, derinliğe sahip olan şeylerdir. Negatifler de işte bu yapıdadırlar. Asildirler ve derinliğe sahiptirler. Bu nedenle merkezimize kadar ulaşır ve bizi ciddi anlamda etkileme ve sarsma gücüne sahiptirler. Bu nedenle de, olumuzluklar her zaman bizi canlı tutar.
Diğer taraftan, positif negatifin tam zıttı özelliğe sahiptir, yani geçici ve yüzeyseldir. Derine inemediklerinden dolayı bizi derinden etkileyemezler ve bu nedenle başımıza gelen güzel şeylerin ve olayların etkisi yüzeysel kalır ve kısa sürer. Bugün milli piyangodan bir milyon lira kazandığınızı düşünelim. Tabii ki bu sizi bir kaç gün mutlu eder, fakat ondan sonra tekrar her şey eski haline dönecektir. Bu bağlamda “neden negatifleri bırakamıyor ve unutamıyoruz” sorusunun cevabı açıktır. Çünkü bahsettiğimiz gibi, olumsuz olan derinliğe sahiptir ve merkezimizi etkiler. İşte bu nedenle, farkında olmadan bizi canlı tutacak olan şeylere koşarız; yani olumsuza tutunuruz. Bunun çok psikopatça bir davranış olduğunu düşünebilirsiniz ama konunun özü bir yandan negatif şeylerden kaçıp diğer yandan aslında onları bırakmak istemeyişimizdir, çünkü bir tek negatifler derinliğe sahip olduklarından dolayı monoton ve ölü hayatımızı canlandırır ve bize yaşadığımızı hissettirirler.
Ama kişi her ikisini de günün birinde ardında bırakmalı; yani ne pozitifi seçmeli, ne de negatifi itmelidir, çünkü aslında negatif ya da pozitif diye bir şey yoktur, her şey olduğu gibidir. Ancak böyle bir seviyeye gelindiğinde gerçek yaşam kendisini gösterecektir.