Geçtiğimiz günlerde basında yer alan haberlerde, TÜBİTAK'ta fişleme iddiaları ortaya atıldı. İddialara göre, TÜBİTAK çalışanları “bir grup”tarafından tek tek fişlenmiş. Kimileri için, “güvenilir, bizdendir” yazılırken, “erkeklere yem olabilir, porno izliyor, eşcinsel eğilimleri var, elimizde görüntüleri var.” diye kaydedilenler de var…
Türkiye'de yaşayan, hele ki gündeme aşina biriyseniz, “fişleme” de en az “telefon dinleme” , “teknik takip” , “isimsiz ihbar” , “gizli tanık” kadar olağan, hayatın bir parçası gibi gelir insana… Hrant Dink cinayetinin arkasındaki “olmayan” örgütün kimi üyelerinin sicillerinde “F. tarikatına yakındır.” yazması, yıllarca ordudan kimi subayların “mütedeyyin” oldukları gerekçesiyle ihraç edilmeleri, AKP iktidarı döneminde onbinlerce kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak dinlenip, izlenmeleri, telefonlarının dinlenmesi, e-mail hesaplarının didiklenmesi…
Geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu imzalı “Sızıntı” kitabı mesela… Wikileaks belgesi dediğin şey, gavurun fişlemesi… Tek fark; onlarınki biraz dedikoduyla karışık, laf taşıma…
Bir de milli sporumuz haline gelen, her “piyasaya çıkan” iddianame sonrası “acaba benim ismim yazıyor mu?”diye binlerce sayfa içinde arama yapmak var. İddianamede öyle ya da böyle ismin geçerse yandın çünkü, artık potansiyelsin.
Ama bu TÜBİTAK haberini okurken, “fişleme kriterleri” bir garip geldi bana… Ki Radikal'den Eyüp Can da, yazısında “utanç verici test” diye bahsettiği kriterleri maddelemiş…
Kendi üzerimden maddeleri bir değerlendireyim dedim; “olumlu” olarak bahsedilen kişilerin özellikleri; “Paşa referanslı olmak, İşçi Partisi'nde çalışmak, Kontrol dahilinde bulunan firmalara ihale vermek, İlgi grubunda olmak, Gruba ait çok gizli ve önemli projeleri takip etmek”miş…
Askerliğimi yaparken, gazetecilikten kaynaklanan çevremi kullanıp, hatır-gönül bulduğum Yarbay'a bölük komutanımı arattırıp izin koparmam sayılmazsa, daha birinci maddeden çuvalladım. Ancak ikinci maddeden rahatça yırtarım, geçmişte İşçi Partisi'nde yöneticilik yapmışlığım var. Hatta sağolsun Adnan Oktar benim için “helvacı kabağı” der, etrafındaki sunucu hatunlar da “maşaallah hocam, inşaallah hocam.” diye tasdiklerken, Doğu Perinçek'le çekilmiş fotoğrafımı kullandı. Bugüne kadar belediyecilikte de, gazetecilikte de elime ihale değmişliği yok, proje falan da bilmem… Etti mi sana 4-1?
“Güvenilirlik testinden” küllüm çuvalladık yani.
Bir de “güvenilmez olmanın koşulları” var… “Alevi olmak, Kadın ve porno zaafı olmak, Norveçli biriyle yaşamak, İnançlı olmak, Ermeni olmak, Metalci olmak…”
Anne tarafından bektaşi, baba tarafından sünni olmama rağmen, hadisleri ve mezhepleri reddeden bir hanif müslümanım. Buradan sıyırdık mı? İkinci maddeyi çaktırmadan laf kalabalığına getirip, hayatımda hiç Norveçli tanımadığımı, gençliğimde de Rap dinlediğimi, metal müziği hiç sevmediğimi göz önünde bulundurursak, Ermenilik ve inançlılık kalıyor geriye. “Hepimiz Ermeniyiz” sloganlarından çuvallarım, elhamdülillah imanlı da bir insanım…
Eğer TÜBİTAK çalışanı olsaymışım, beni fişleyecek adam, babasının düşmanıymışım gibi dolduracakmış ismimin karşı hanesini yani…
Ee, hem bir taraf “bu herif ulusalcı, Perinçek'le de resmi var, pis solcu.” diye sövsün, hem öbür tarafın fiş testinden geçemeyeyim… Kaldık mı ortada? Benim yerim, Ahmet Hakan'ın yanı…
Şaka bir yana…
Bir insanı, kim olursa olsun, hangi sebeple olsun, fişlemek, yaftalamak, hele ki özel hayatına ve tercihlerine müdahale edip, bunları kayıt altına almak, istismar etmek suç olmaktan da ziyade, kabul edilemez bir insanlık ayıbı…
Bunu AKP de yapsa ayıbın rezilliğin dik alası, ulusalcı kesim de yapsa aynısı…
Lakin, fişlemenin de, yaftalamanın da kendi içinde bir mantığı, bir tutarlılığı, bir bakış açısı olur…
Kimse kusura bakmasın ama, bu maddelere bakarsak, delinin teki eline kağıt-kalem almış, önüne gelene bir şey yapıştırmış havası var…
Aynı Ergenekon iddianamesinde, ne bileyim Oda TV iddianamesindeki yaftalar gibi…
Twitter : http://twitter.com/kaangkts