Okuluma, huzurlu ve güvenli bir şekilde trenle ulaşıyorum. Bu durumdan mutluyum. Fakat trene kadar, dilenen iki çocukla karşılaşıyorum.
Dikkatimi çeken, dilenen çocukların, her gün değişmesiydi.
Bu konuyu arkadaşa açıkladım. Arkadaş, iyilik hislerimizi, birileri çocuklara sömürtüyor. Dikkat edersen çocukların nasıl avuç açtıklarını görürsün, dedi.
Yağmurlu bir gündü, iki çocuğu takip ettim. Köşede değneğine yaslanan, kadının yanına vardılar. Değnekli kadının yanına, bir saat içerisinde, en az on çocuk gelip gitti.
Arkadaş, çocukları yaşlı kadın dilendiriyor, dedi. Bundan sonra önümü kesen olmadı. İyiliğin kalbimde mutluluk yarattığını bilen dilencilerden kurtuldum. Ayrıca sahtekârlara taviz vermeme kararı aldım. Bugüne kadar, duygu sömürüsü yapan soyguncu ağına takıldığımı fark ettim.
Duygusallığımı nasıl kullanmışlardı. Aldatılmak kadar kolay, bir eylemin varlığına inandım. Bundan sonra, kalbimi dışa açmamak için dikkatli olmayı kendime şiar edindim.
Trende ağlayan çocuğun sesiyle irkildim. Yemek için aldığım, kremalı bisküvi paketini, anasına verdim. Çocuk ağlamayı kesti. Olayın nasıl olduğunu anlamadım. Çünkü çocuk nereden gördü, anaya paket verdiğimi. Yaptığım tam bir duygusallık örneği idi. Olayı aynı arkadaşa anlattım ve bebekli kadını bir daha görmedim. Yalnız en az üç gün kadına bisküvi paketi verdim.
İyilik duygularım biraz daha törpülendi. Duygu sömürücülerine karşı dikkatli olmalıyım. Duygu yüklü kelimelerle aldanıyordum. Aradan iki hafta geçti. İki genç trende tartışıyorlardı. Yardımcı kitaptan ödevleri varmış ve kitabı almak ne mümkünmüş. Biri babama söylesem de nasıl alacak eve ekmeği zor getiriyor, diyordu. Bu pazar günü su satar da parasını elimden almazlarsa, kitabı belki alabilirim, dedi.
Çocukların biraz daha irisi ağlamaklı oldu. Çantamı açtım ve yardımcı kitabı ona verdim. Yüreğimin sesine uydum ve içimdeki sızıntıyı gidermiş oldum. Yine beynime danışmadım. Yalnız üç sabah gençler yardımcı kitap konuşuyorlardı. Ve onlara kitap parası veriyorlardı. Buradan kendime çıkarttığım pay ise, yalnız kandırılan olmadığımdı.
Duygusallığım keşfedilmiş, yolunacak kazı bulmuşlardı. Arkadaşla konuştum ve hiç durma evini okula yakın yere taşı, dedi. Kitap işi de öyle bir fırtınaydı. Evimi değiştirmek mantıklıydı ama bir daha duygusallığa yer yoktu. Çünkü bundan sonrası, tam da yolunacak, kaz örneğiydim. Duygusallığıma takılan, oltayı çıkartmak ve soygun ağından, çırpınarak da olsa, kurtulmaya özen gösterecektim.
Okula yakın mahallede, ev kiraladım. Soygun cenderesine bir daha yakalanmayacağımı zannettim. Kaldırımda yatan gence ilaç, yolda arabası kalan, bayana benzin parası verdim. Aynı olaylar tekrarlandı ama yutmadım.
Çocukların eline tutuşturduğun paradan başlayarak, kadının çocuğuna bisküvi ve yardımcı kitapla devam eden soygun. Kaldırımda yatan gence ilaç ve yolda kalan bayana da benzin parasıyla duygu yüklü kalbime kilit vurmasını bildiğimi zannettim.
Arkadaşım daha büyük soygunlar göreceksin. Çünkü duygulara ket vurmasını bilmez ve aklımızı kullanmazsak çok daha soyulmaya örnek teşkil ederiz, dedi. Bir daha olmayacak dedim. Arkadaş, duygu sömürüsü üst düzeye çıktıkça, para miktarı da artıyor. Onun için kalbinin sesi yardım edersen mutlu olacağım diyerek kişiyi aldatıyor, dedi.
Arkadaş okuldan örnek verdi. Fakir öğrencilere para toplandı ve önceden tespit edilen bot, kazak ve mont gibi ihtiyaçlar alındı. İsteyen öğrencilere bakmadım, ama yeni aldığım kazağı verdim. Birkaç gün sonra, kazağı okul kapısında bekleyen gencin sırtında gördüm. “Daha büyük soygunlar” gördüğümü fark ettim.
Fark ettiğim önemli bir şey oldu. Yalnız aldatılan, ben değilmişim.
İyi niyetli olmak yetmiyordu. Çünkü seni değersiz görenlere ilgin azalıyor. İyilik yapmayı normal görmemeye başlıyordun. Fakat soygun düzeninin devam ettiğine kesin emindim. Soygun üst kademelere çıkıldıkça yüksek meblağlara ulaşıyordu.
İyiliği karşılıklı olarak sürdürmek, mutluluk vericidir. Fakat bu mutluluğun, arkasında kötülük yani gizlenen bir oyun algılıyorum.
Yapmacık, riyakâr ve iki yüzlü kişilerin, yardımına yüreğim yansa da ilgilenmiyorum.
İnsanın gücü, bağımsızlığı ve kendine güvenidir. Köle ruhluluk ancak kötülük doğurur.
Kötüler de iyileri ve iyiliği asla hissetmezler.
Hasan TANRIVERDİ