‘Daha sonra, asla 12 yaşında sahip olduklarım gibi dostlarım olmadı. Sahip olan var mı peki?’… 1986 yapımı ‘Benimle Kal/Stand by Me’ filminin kapanış cümlesi olan bu sözcükler artık bir yetişkin olan ve başlarından geçenleri anlatan Gordie karakterine ait. ‘The Body’ isimli Stephen King romanından uyarlanan film, birkaç gencin bir cesedi bulmak için çıktıkları yolculukta yaşananları ve aralarındaki dostluk olayını sosyal mesajlar da vererek anlatan bir yapımdı. Yetişkinlik çağındaki çocukların kendilerini ispata odaklı ruhsal durumlarını da yansıtan yapım, sıradanlıktan kurtulup kahramanlığa terfi etmek uğruna önlerine çıkan ‘ceset bulma’ fırsatını değerlendirmeye hevesli dört arkadaşın macerası olmanın ötesinde… Çıkılan yolculuk bitimindeki dönüşüm tablosuyla da, bir insanın çocukluk demlerinin güzelliklerinden ne kadar kolay kopacağının ispatı konumundadır!
Aklımın köşesinde kalıcı yer edinmiş olan ‘Benimle Kal’ filminin çocuk macerasından söze başlama sebebime gelince… Göz açıp kapama hızında ömrümüzden geçip giden çocukluk yıllarında okunan-izlenen kurguların önemini vurgulamak! Bu husus gerçekten de önemli zira hayal gücünün sınırlarını yıkmayı sağlayan ve yeni ufuklar açacak türden maceracılık sergileyen işlerin varlığı çocukluktan yetişkinliğe geçişte farkını fark ettiriyor. Klişelerle ve yaratıcılıktan yoksun işlerle dolan beyinlerin ilerideki verimliliği ve dünya görüşü de belli çerçevelerde sıkışıp kalıyor. Hayal kurmayı bilmeyen insanlar olarak büyüyenler yaratıcılıktan da nasiplenemiyor. Nasıl ki ‘En büyük işler, büyük hayal sahibi insanlarca başarılmıştır’ der, filmlerin yanı sıra 1963 yapımı ‘Doctor Who’ bilim kurgu dizisinde iki sezon boyunca Ian Chesterton karakterini de canlandıran, İngiliz aktör William Russel!
Çocuklukta geliştirilen hayal dünyamızın yetişkinlikteki yeri bu denli önemliyken günümüz yapımlarına baktığımızda… Maalesef pek fazla örnek çıkmıyor karşımıza. Özellikle yerli dizicilerimiz hayli geride bu hususta. Kurgu dünyasının sınırsız yaratıcılık olanaklarıyla donatıldığı günümüzde kalıpları yıkmak ve izleyiciye farklı tatlar sunmak hiç de zor değil oysa.
Nitekim bu noktada fantastik içerikler, bilim kurgu anlatıları öne çıkan türler olmakta. Dahası renkli atmosferlerle bezeli fantastik öyküler büyüklerin olduğu kadar küçüklerin de ilgiyle yaklaştığı temalardan… Saklı kalanın hikâyesi, olağanüstü güçlerin yarattığı gizem, bilinmeyenlerin çekiciliği gibi detaylar her yaştan insanın merakını cezp eder çünkü. Gel gör ki, ekrana yenilikten nasiplenmemiş işler sürme alışkanlığı, fantastik yapımların cezp ediciliğini baskılamakta.
Romanından filmlerine adeta ölümsüzleşen ‘Harry Potter’ film serisi başta olmak üzere ‘Sabrina’, ‘Stranger Things’ gibi hayli geniş izleyici kitlesine sahip dizileri ortaya çıkartan yabancılar bu tarz işlere daha fazla yönelirken, bizdeki kurgu mantığının boş vermişliği bir yana, odağında çocuk bulunan fantastik yapımlara dahi pek itibar edilmemekte. Artık yaratıcılık yoksunluğu mu diyelim, yapım tembelliği mi? Bilemiyorum.
Hal böyleyken TRT’nin ‘İç yapım’ çalışması olarak varlık bulan ‘Tozkoparan’ dizisinin ekranlarımızdaki yerini daha bir derinlemesine değerlendirmekte fayda var. Zira çocuklarla büyüklerin fantastik merakını giderecek türden bir içeriğe sahip olan ve gittikçe aşama kaydeden ‘Tozkoparan’ bu boş vermişlik ortamında kendini gösterme cesareti sergiledi. Çabası da havada kalmadı. Gördüğü ilgiyle yeni sezonlara erişerek zoru başardı.
‘TOZKOPARAN’ FANTASTİK BAŞARIMIZ MI?
Tıpkı geçmişteki ‘Filinta’ gibi, içeriğinin ve sunduğu tablonun dışındaki olgulardan dolayı kimi eleştirilere hedef olsa dahiyolunda ilerlemeyi bilen‘Tozkoparan’ için söylenecek ilk söz,bana göre,‘Neden bizde de böylesi işler yapılamıyor’ derken adeta Hızır gibi yetiştiği yönünde olmalı. Çünkü ilklere önayak olma özelliği yadsınamayacak TRT dizilerini değerlendirirken, salt yapımın nitelik ve kalitesine odaklanarak olaya yaklaşmanın gerektiği görüşündeyim. Tabii içeriklerdeki algılar tadında bırakılmak kaydıyla!
Şimdi bu doğrultuda 35. bölümüyle 1 Aralık’ta üçüncü sezonunu başlatan ‘Tozkoparan’ın zoru başarmasındaki performansına kısaca değinecek olursak…
Mustafa Burak Doğu, Meltem Çifci, Koray Gültekin’in senaryo yaratıcılığıyla ekranda boy göstermeye başlayan dizi, macerayla öğretiyi aynı çatı altında buluşturan bir fantastiklikle göstermişti kendini.
Osmanlı’da Kemankeş olmak isteyenlerin kulağına ‘okçuluk sırrı’ olarak fısıldanan Kur’an-ı Kerim’in 8’inci suresi Enfâl’in 17’inci Ayet’inin ‘Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lütufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir’ şeklindeki mealine istinaden okçuluğun uhrevi inceliklerini de dillendirerek çocuklara farklı bir bakış açısı sunma performansıyla yola çıkan ‘Tozkoparan’ın bu sezon bölümler ilerledikçe fantastik dünyanın inceliklerine adapte olmayı başardı. Özellikle bu sezon yapımın daha iyi olduğunu söylemekte fayda var.
İskender’in yayını ele geçirmeye ve üstündeki Piri Reis’in haritasında saklanan hazinenin ne olduğunu çözmeye çalışan Tozkoparanların Kuzgunlarla mücadelesini sergileyerek yeni sezonunu başlatan dizi, Mavi Ay ve Karayel ekiplerini de Temrenli’deki gizemli işlerin sebep olduğu olağanüstü olayların içine sürükledi. Böylece Mete’nin liderliğindeki Mavi Ay ile Sinan’ın liderliğindeki Karayel, bir yandan okçuluk turnuvasındaki rekabetçilik için hazırlanmaya başladı… Bir yandan da kasabanın başına musallat olan gizemli olayların peşine düştü okçularımız.
İçeriğini yeni sezonunda geliştiren yapım ayrıca arkeolog Kaya ile kızı Özge’yi de dâhil etti Temrenli sakinleri arasına. Özge’nin gelişiyle Dede Korkut Okulu’nda farklı bir hareketlilik yaratan senaryo, okulun yeni Fen Bilgisi öğretmeni Profesör Fikri Parlak ve robotu Çelebi ile de öyküyü daha fantastik boyuta taşıdı. Böylece ‘Tozkoparan’ dünyası iyice renklendi.
Diyeceğim o ki; Sinan’ın babasını arayışı… Piri Reis’in haritası… Temrenli’deki elektrik şirketi çevresinde yaşanan gizemli olaylar… Derken, yerli ‘Stranger Things’ olma yolunda hızla ilerleyen… Üstüne üstlük Dede Korkut Okulu’ndaki öğrenci tablosuyla da modern ‘Hababam Sınıfı’ havası yaşatan ‘Tozkoparan’, okçuluğun odağında bulunduğu içeriğini çok yönlü biçimde geliştirmiş halde. Okul içindeki sahnelerin üzerinde biraz daha çalışılması halinde ve yetişkin karakterlerin rollerini, ‘çocuk işi’ olmanın üstünde bir mantıkla yaratılan sahnelerde icra etmeleri durumunda rahatlıkla aşama kaydedileceği de muhakkak. Hele işin efekt boyutu da bir parça geliştirildi mi, ‘Tozkoparan’ fantastik başarımız olur çıkar!
SONUÇTA; Birtakım kusurları, acemilikleri olsa bile çıktığı yolda azimle ilerlemeyi sürdüren ve eğiticilikle hayal dünyasını geliştirme özelliği yansıtabilen ‘Tozkoparan’ için ‘Aile boyu izlence’ desek yeridir.
Bu doğrultuda ‘Rakip olmayı değil kardeş olmayı öğreneceksiniz’ diyerek gelişme çağındakilere ruhsal boyut açma yönünü ortaya koyup okçulukla bedensel faaliyete örneklik eden ‘Tozkoparan’ı takdir etmemiz lazım diyorum. İlaveten tarihsel değerler üstünden gelişen sıraları, bilim kurgu tadındaki gizemli olaylarla destekleyip fantastik rekabetçiliğe girişen yapım mantığına aşama atlatmanın ve Fantastik dizi olayını ‘Tozkoparan’la sınırlı tutmamanın gerekliliğini de vurgulayalım.
Zira ancak bu şekilde dünyaya ayak uydurabilir ve çocukları da kapsayan işlerle Netflix gibi portallardan dünyaya açılabiliriz… Ki, bu da yaş gözetmeksizin hitap etme potansiyeline sahip fantastik yapım yaratma noktasında zoru başarmanın ileri hedefi olmalı diyorum. Hadi bakalım…
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal