Bürokraside, FETÖ’nün yaptıklarının aynısını yapmak, aynı torpile devam etmek, aynı zihniyetle devam etmek kime ne sağlar? O çok söylenen liyakat, ehliyet, bilgi,
beceriye ne oldu? Yapılan ayıptır… Ders çıkarmamaktır…
Bu kadar olmaz denilecek bir olay… Milli Eğitim Bakanlığı 3-21 Temmuz tarihleri arasında yönetici adaylarıyla sözlü mülakat yapacaktır.
Türk Eğitim Sen 9 Nolu Şubu Başkanı Enver Demir’e Haziran ayında bir ihbar listesi gelir.
Adı geçenler Eğitim Bir Sen üyesidir. Ve sendika tarafından liste hazırlanmıştır.
Ve ilginçtir bu kişilerin alacağı puanlar bile önceden bellidir.
Demir, iddia edilen listeyi alır, notere gider. Tasdik ettirir.
Günü geldiğinde sözlü mülakat yapılır.
Ve sonuçlar açıklanır. İddia edilen liste ile açıklanan liste aşağı yukarı aynıdır.
Sözlü mülakata girenler, mülakatı yapanlar büyük bir oyunun parçalarıdır.
Yönetici olacaklar bellidir. Belli olduğu gibi alacakları puanlar da bellidir.
Aynı 15 yıldır FETÖ’nün yaptığı gibi…
Şimdi de devletin tüm kurumlarında paralel başka yapılar ortaya çıkmaktadır.
Devletin içersinde cemaatler bakanlıkları, devletin kurumlarını paylaşmıştır.
FETÖ’den boşalan yerler diğer cemaatler tarafından doldurulmaktadır.
Anlaşılan o ki, geçmişten ders çıkarılmamıştır.
Aynı devlet, aynı bürokrasi, aynı zihniyet…
Ancak, 100 yıldır devletin tüm kurumlarında bürokraside işlerin böyle yapıldığını da biliyoruz.
Yetmez, ihaleler de adrese teslim yapılıyor.
Yetmez işe alımlar da…
Yetmez yönetici belirlemeleri de…
Liyakat, yetenek, birikim o işi yapıp yapamayacağına yönelik hiçbir kıstas geçerli değildir.
Bize ne kadar yakın…
Bize ne kadar sadık…
Bize ne kadar katkı yapar…
Bizim dediğimiz ne kadar yapar?
****
İşe alınan, yönetici yapılan devletin işini değil onu işe alanın işini yapar, onu yönetici yapandan talimat alır.
Başkasından değil.
Aynen FETÖ’de olduğu gibi…
Düşünün cemaat üyesi; milletin çıkarları için değil, vatandaşlar karşısında eşit davranmak için değil, hukuka uygun işler yapmak için değil…
Kim o’nu işe aldırmışsa, hangi cemaate yakınsa oranın abilerinin, ablalarının emirlerini uygulayacaktır, iş yapacaktır.
O’nun için, millet denilince aklına cemaat gelir.
Onun için, devletin çıkarları değil cemaatin çıkarları aklına gelir.
Seçilmiş iktidardan emir almaz, cemaatinin abisinden, tepesindeki kutsal gördüğü kişiden emir alır.
Aynen 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da olduğu gibi…
****
17-25 Aralık ve 15 Temmuz rezaletini yaşamışız…
Milli iradeye karşı, seçilmiş iktidara karşı devletin bürokratlarının, savcısının, emniyet görevlisinin, istihblaratının, askerinin, genarelinin kutsal gördüğü kişiden gelen emre nasıl biat ve itiat ettiğini görmüşüz.
Bundan ders çıkarmak gerekirken, milleti bölen, ayrıştıran, ötekileştiren dile de tam gaz demişiz.
Herkesi düşman görmeye devam ederken, sadık adamlar dönemine devam diyoruz.
Ki, o sadık adamların iki darbeye giriştiğini görmemişiz.
Bırakın iki darbe girişimini, bugüne kadar yapılan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtirası, 367 hukuk darbesini, ergenekon, balyoz, ayışığı darbe girişimlerinin nedenlerini unutmuşuz.
Devletin tamamen bizim olduğunu düşündüğümüz anda, devlete teslim olmuşuz. Dün karşı çıktığımız her şey bugün savunduğumuz değerlere dönüşmüş…
100 yıllık otoriter Cumhuriyet’ten farkınız var mı?
Türkiye’nin acil tam demokrasiye, hukuka, insan haklarına, özgürlüklere ihtiyacı var.
Başka nedenler bulunarak hukuk guguk yapmaya, herkese efelenerek düşman yaratmaya, milleti ikiye ayırarak, devlete sadık devlete karşı, milletin yanında milletin karşısında diye insanları ayırmaktan vaz geçmek gerekiyor.
Darbelere neden olan sistemi acilen değiştirmek gerekiyor.
Diğerlerine benzemek yerine, diğerlerinden demokratik bir hukuk sistemi inşa ederek ayrışabiliriz.
Bürokrasiyi azaltarak, devleti küçülterek, milletin söz, karar ve yetki sahibi olabileceği kurumları demokratikleştirerek, çoğaltarak; otoriter, baskıcı devleti ortadan kaldırıp, herkesi ortak demokratik bir hukuk sisteminde birleştirebiliriz.
Ve işe devleti büyüterek değil, küçültecek bir programı toplumsal mutabakat yaparak uygulamaya başlayabiliriz.
****
Türk Eğitim Sen 9 Nolu Şube Başkanı Enver Demir’in yaptığı açıklamada, altını çizdiği, “Türk Eğitim Sen olarak; ötekileştiren, ayrıştıran, dışlayan zihniyetle mücadelemize azim ve karalılıkla devam edeceğiz. Bu iş burada bitmeyecek, yapılan haksızlıların ve rezilliklerin hesabını öbür dünyaya bırakmayacak ve mutlaka bu dünyada soracağız” temennisine katılıyorum.
Altını da imzamı atıyorum.
****
Devleti yönetenlere, AK Partili yöneticilere de çağrı çıkarıyorum.
100 yıllık otoriter Cumhuriyetin geleneğini, zihniyetini devam ettirmek, o’nu yeniden üretmek size bir şey katmaz. Devlete sahip olduğunuzu zannettiğiniz anda o devletin sizi ele geçirdiği gerçeğini görmek için, sadece yaptıklarınıza bakın.
Ve yaptıklarınızın 100 yıllık otoriter Cumhuriyet’in yaptıklarından, farklı olmadığını göreceksiniz.
Sadece önyargılardan arınarak baktığınızda bunun açık seçik göreceksiniz.
Son söz: 100 yıl önce devlet kendine millet yarattı. O devletin kendisi, yarattığı milletin kendisine koşulsuz biat etmesini istedi. İşte bu zihniyete, sisteme; 100 yıllık mevcudiyete, bürokratik, oligarşik, otoriter Cumhuriyetin diline, zihniyetine, yaptıkları uygulamalara, ayrıştırmalara, ötekileştirmelere, hukuksuzluğuna iktidar olmadan önce ve iktidarlarının 12 yılında karşı çıkanların, 100 yıl sonra onlara benzemeleri, benimsemeleri, aynı dili kullanmaları, hatta 15 Temmuz’dan sonra benzeşmeleri ne büyük bir trajedidir..