Demokrasinin tarifi yapılırken, ortaya atılan ve öne çıkan iki görüş daha çok dikkati çekiyor.
Birincisi, çoğulculuğun yönetim şeklini belirlemesi olarak vurgulanırken, ikinci olarak azınlıkta kalanların haklarının korunması demokrasinin tarifi içerisinde yer alıyor.
İster çoğunluğun isteğinin yerine getirilmesi olarak kabullenin, isterseniz azınlığın haklarının korunması olarak, her ikisinde de toplumun temel kurallarına, kabullenmişliklerine, hak ve özgürlüklerine son derece dikkat etmek zorundasınız.
“Ben yaptım oldu” mantığı ile hareket ettiğiniz takdirde, arkanıza aldığını sandığınız başta halk gücü, bir gün gelir sizi yalnızlığa da mahkum bırakabilir.
Bunun geçmişte de, günümüzde de örnekleri mevcut. En basiti de, bir zamanlar geniş halk kitlelerini meydanlara toplayan ve onları arkalarında koşturan liderler. Örneğin Mesut Yılmaz… Bugün Meclis’te bir yalnız adam görüntüsü içerisinde…
Örneğin Tansu Çiller… Bir dönemler bu ülkede rahmetli Bülent Ecevit’ten sonra ikinci kişi olarak umut olan bir başbakandı. Kadın olarak bu ülkeye yıllarca başbakanlık yaparken, önünde el pençe divan duran erkeklere karşı sert tavırları ile dikkat çekiyordu. Şimdi, adı unutulmuşlar listesinde yer alıyor.
Tüm bunlar, siyaset sahnesinde her siyasinin başına gelebilecek olağan durumlardır.
Ancak, herşeyden önemlisi, sizi seçen, ama sonra da tercihini başkasından yana kullanan halkın gönlünde, kalbinde yer edinebilmektir.
Bunu da örneklendirmek gerekirse, en son örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. Erdal İnönü’yü ebediyete uğurlarken, katılanların ortaya koydukları görüşleri ile Türk demokrasisine yaptığı katkılar hep ön planda yer alıyordu.
İşte, tüm bu gerçekler gözönünde bulundurarak, bugün mevki ve makam sahibi olanların, ilelebet bu konumda kalamayacaklarını düşünerek, gelecekte hayırla yad edilip, toplum içerisindeki saygınlıklarının sürebilmesi için, gücü ellerinde bulundurdukları dönemlerde, toplumun nabzını da iyi ayarlamaları gerekmektedir. Aksi takdirde, toplum kendisine gerginlik yaşatanları, asla unutmayıp zamanı gelince yapılan gerginliklerin gereğini de yerine getirmekten kaçınmamaktadır.
Demem o ki, Bandırma yıllar yılı ihmal edilmiş, unutulmuş, geri plana atılmış bir kent görüntüsünden, Cemal Öztaylan’ın belediye başkanlığı görevine getirilmesi ile birlikte, kabuğunu kıran bir kent görüntüsüne büründü.
Onlarca yıl hizmete olan susamışlığını, topluma yudum yudum değil de, bardak bardak sunan Öztaylan, ciddi anlamda bu kentin makus talihini değiştirecek yatırımlara da imza attı.
En büyük yatırımları da, gözle görülmeyen, ama en büyük gider kalemini oluşturan toprak altına yaparken, kentin Nuh Nebi’den kalma kanalizasyon, atık su ve yağmur suyu kanallarını değiştirmiş, önümüzdeki 50 yılın sistemini Bandırma cadde ve sokaklarına kurmuştu.
Bu tabii ki unutulmayacak bir hizmetti. Bununla da kalmadı Öztaylan, sahil bandı dediğimiz ve Bandırmalı’nın yaz kış sıkıştığı bir alanı da, bir anda yerle bir edip, Türkiye’nin en büyük meydanını bu kente kazandırırken, yapılan düzenlemeler çerçevesinde, 200-300 metrelik gezinti alanını da bir kalemde 3-5 kilometreye çıkarttı.
Tüm bunlar bile Bandırma için son derece büyük gelişmelerdi. Diğer yatırımlarını hep birlikte izliyoruz ve görüyoruz.
Yerine gelen Recep Eraydın da, Cemal Öztaylan’ın dile getirdiği gibi, kendisinden daha fazla hizmet etmek için çalışıyor imajıyla bu kentin makus talihini yenmesine büyük hizmetler sunuyor.
Bugüne kadar gerek bu köşeden, gerekse gazetemizin sütunlarından, Marmara Televizyonu ekranlarından Bandırma Belediyesi’nin hizmetlerini kamuoyuna yansıttık.
Yeri geldi, bizce yanlış olan uygulamalara da yine kendi penceremizden eleştiri oklarını yönelttik.
Tüm bunları yaparken, hiçbir çıkar, hiçbir hedef gözetmedik. Sadece olabildiğince toplumun sesi, gözü, kulağı ve dili olmaya çalıştık. Bunu da başardığımız inancındayım.
Öte yandan, Bandırma’da yapılacak daha o kadar çok iş var ki, bunları burada saymaya gerek yok.
Onlarca yılın hizmete susamış ve aç kalmış Bandırma’sına yapılacak 3-5 yıllık yatırımla, bu açığı kapatmak elbette mümkün değil.
En az, bir dönem, belki iki dönem daha bu işlerin erbabı kişilerin yapacağı hizmetlerle, bu açık nisbeten kapatılabilir.
Balıkesir, il merkezi olmanın tüm avantajlarını alabildiğine kullanıp, son yıllarda yaptıkları atak ve birbirinden değişik yatırımlarla, Anadolu’nun ortasında ortaya çıkan çağdaş bir kent görüntüsü çizerken, bizler halen alt yapımızın yapılması, bir meydanımızın açılması, sahil bandı projesinin devreye girmesiyle yetinecek miyiz?
Tabii ki bu yetinme olmamalıdır.
İstanbul, İzmir ve Bursa gibi üç büyük kentin orta noktasında yer alan ve bir geçiş güzergahı oluşturan Bandırma’nın alacağı çok daha büyük hizmetler bulunmaktadır.
Ortadoğu’nun Dubai’si neyse, Güney Marmara’-nın Bandırma’sı da aynı gelişmişliği kendine örnek almalıdır. Bunun için de öncelikle birlik ve beraberlik içerisinde olmamız en başta gelmesi gereken bir olgu olarak ortaya çıkıyor.
Tüm bunlarla uğraşıp, kent bilinci içerisinde hareket ederek, toplumun dinamiklerini harekete geçirmek gerekirken, aksine uygulamalar ve görüntüler, doğaldır ki toplumun da gerginleşmesine, dinamiklerin çatışmasına ve farklı seslerin de giderek yükselmesine yol açacaktır.
Bir konsensüsün sağlanmasında kent yönetiminin katkılarını göz ardı etmek mümkün değildir. Toplumları yönlendirme-de, kamu yöneticilerinin tavırları ve uygulamaları doğaldır ki, daha yakından takip edilir, uygulanabilirlikleri açısından takdir ve eleştiri görebilir.
Bugün belediye yönetimine baktığımızda, toplum içerisinde bugüne kadar gerçekleştirdikleri hizmetler ve yatırımlar açısından son derece olumlu imajlar çizerken, yine toplumun da desteğini aldıklarını söylemek yanlış bir değerlendirme olmaz.
Zaman zaman Cemal Öztaylan’ın belediye başkanlığı döneminde sözleriyle toplumu germesi, muhalefetle çatışması ve sonu mahkemelere kadar uzanan karşılıklı şikayetlerin ortaya çıkması, ara sıra da olsa kentin üstü-ne kabus gibi çöken bir karabulut havası yaratıyordu.
Öztaylan’ın milletvekili seçilip, Ankara’ya gitmesiyle birlikte, Recep Eraydın’ın uyumlu yapısından kaynaklanan hoşgörü ve demokratik yaklaşımı, Bandırma için bulunmaz bir nimet olarak da nitelendirildi.
Yalnız, kimi siyasi kulislerde konuşulduğuna göre Öztaylan’ın Bandırma Belediyesi’nden elini çekmemesi ve Eraydın’ın şahsında belediyeyi yönetmesi, yönlendirmesi yeni bir huzursuzluğun kaynağı olmaya başlamış gibi görünüyor.
Bunun en son örneği, hem basın hem demokrasi şehidi olarak tanınan iki gazetecinin isminin kaldırıla-rak, bu caddelere yeni bir isim verilmesi gösteriliyor.
Türkiye, bugün yetiştirdiği Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi iki değerli insanın hayatını koruyamama ve onların bombalı bir saldırı sonucu öldürülmesi ayıbını üzerinde taşırken, Bandırma’nın bu iki değerli insanın ismini caddelerden silmesi, bu kent halkına yapılacak en büyük ayıplardan biridir.
Bu ayıbı da hiç kimsenin Bandırma’ya, Bandırma-lı’ya yaşatmaya da hakkı yoktur. Zaten bir kuduz olayıyla, bir “lan” sözüyle yeterince Türkiye’nin gündemine oturup, son derece olumsuz tepkileri üzerimize çektik.
Olumsuzluk zincirine yeni bir halka ilave edip de, Türkiye gündeminde Bandırmalı’yı böylesine ayıplı bir karara ortak etmemeliyiz. Son olarak; yanlışın neresinden dönsek kârdır… Bu erdemi gösterelim lütfen…