İnsanların huzur ve güven ortamında bir arada yaşayabilmesinin ön şartı bireyler arasındaki sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bilincinin gelişmesidir.
Toplumda birlikte yaşama bilincinin oluşabilmesi için, öncelikle fertlerin birbirlerine karşı iyi niyet ve samimiyet taşıması, insan olarak birbirine saygı duyması, bencillik ve bireysel çıkarcılığın insanı yiyip bitiren girdabından kurtulup paylaşmanın manevi hazzına ermesi gerekiyor.
Bir toplumda sorumluluğun yerini, sorumsuzluk, vicdanın yerini acımasızlık, kardeşliğin yerini bencillik, paylaşmanın ve dayanışmanın yerini cimrilik ve vurdumduymazlık alırsa, kişilerin en yakınlarına dahi itimat edemeyeceği derecede güven bunalımı yaşanır. Orada toplumsal yapı çöküntüye uğrar.
Yüce Allah’ın insanlığa en büyük ihsanı ve rahmeti olan ve Kur’an-ı Kerim’de “büyük bir ahlak üzere” olduğu bildirilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), insanı insan yapan erdemlerin ve değerlerin odaklandığı yüce bir şahsiyettir.
İslam, farklılıkların doğal olduğunu kabul eder ve hatta dillerin ve renklerin farklı olmasının Allah’ın varlığının delillerinden olduğunu ifade eder:
“O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.”
Ayrıca Kur’an’da “Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet yapardı.” buyrularak insanların farklılıklarının ilahi hikmetin ve sınavın bir parçası olduğu vurgulanmaktadır.
Toplumun fert üzerinde olduğu gibi, ferdin de toplum üzerinde hakları vardır. Sadece insanlara karşı değil, bütün canlılara karşı sorumlu olduğumuzu bildirİr Kur’an. Bir yandan bireysel anlamda şükür, takva, sabır, iffet, doğruluk, dürüstlük ve çalışkanlık gibi ahlâkî değerlerin önemine vurgu yaparken, diğer yandan da birlikte yaşamanın gereği olarak paylaşma, af, dayanışma, fedakârlık gibi erdemleri ön plana çıkararak toplumsal yapıyı güçlendiren ahlaki ve insani erdemlere dikkatleri çekmektedir.
İslâm’ın öngördüğü kâmil insan modeli peygamberimizin hayatında tecessüm etmiştir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun ki Resûlullah’da sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı zikredenler için mükemmel bir örnek vardır.” buyrularak onun hayatı bizlere ‘yaşanabilir en güzel örnek’ olarak takdim edilmektedir.
Rahmet yüklü kuşatıcı mesajın modern dünyaya sunduğu barış, esasen hepimizin Hz. Âdem’den geldiği ve Hz. Âdem’in de topraktan yaratıldığı gerçeğine dayanır.
Böylece biz Hz. Adem (as) ailesinin üyeleri olarak kardeşliğimizi, birbirimizi sevmeye olan ihtiyacımızı, faniliğimizi ve alçak gönüllü olmamız gerektiğini fark etmeliyiz. Sevginin vatanı bireyin gönül yurdudur; gönül yurdunun sahibi ise Yüce Allah dır.
Affedici olmak, özür dilemesini de bilmek gerekir. Özür dilemenin Allah’a karşı yapılanının adı tövbedir. Allah’a tövbe etmesini bilen kardeşinden özür dilemesini de bilir. Özür dilemek, asla hakkı düşürmek değildir.
Güç ve bilgi, ahlak ve hikmet ile buluşmadıkça, mazlumların, mağdurların hakları iade edilmedikçe, bomba ve silah seslerinin, gariplerin ahu iniltilerinin yerini sevinç ve mutluluk duyguları almadıkça bu yapılanların hesabını Yüce Allah’a Mahşer gününde hiç birimiz veremeyiz!.. Hesap var, kitap var ve ebedi kalacağımız cennet ya da cehennem var!.. Hayat sınırsız değil, ölümlüdür; asıl hayat ebedi olan Ahiret hayatıdır. Bunu kendine düstur edinmeyen aldanır ve beyhude yaşar!…