Birkaç günlüğüne İstanbul’dayız, burdan göndereceğiz selamlarımızı. Ayasofya camii olarak açıldı orada kılalım Cuma namazını dedik. Malum İstanbul’un trafiği keşmekeş, yoğunluk hiç bitmiyor. Sinir harbi yaşıyor, bunalım geçiriyorsunuz. Bu rezaleti çekmektense tramvaya binelim rahat gidelim dedik. Sabah saatleri boş heralde diye ümit ederken yoğun bir insan kalabalığı ile karşılaştık. Güç bela bir yer bulup oturduk…
Malum eskiden yolculuk esnasında yol arkadaşları olurdu sohbet eder giderdik yolun nasıl tükendiğini de bilmezdik. Şimdi mi? Herşey yabancı ağızları bıçak açmıyor. Bakışlar bile yabancı. O sıcak Türk muhabbetinden esame yok! Hatta herkes tedirgin ve kuşkulu çünkü birbirine güven kalmamış. Bi ben yabancıyım galiba derken herkesin yabancı olduğu kanaatine varıyorum!..
Şöyle bir sağa bir sola baktım ip gibi uzayıp gidiyor Tramvay. Herkesin elinde bir telefon onunla muhabbet ediyor. Çevresindeki insanları unutmuş kıtalar ötesindekilerle konuşmaya çalışıyor zavallılar! Gözümüzün önündeki dostları, hemşehrilerimizi göremiyoruz kilometrelerce ötedeki sanal alemdeki insanlarla muhabbet etmeye çalışıyor. Bir birimize ne kadar yabancı olmuşuz böyle? Allah Allah Rabbim kardeş olun kaynaşın kucaklaşın derken biz bir birimizden uzaklaşıyoruz. Hatta kuşku duyuyoruz, hırsız mı haydut mu diye?.. Ne büyük bit tehlike?…
Türk insanında saygı sevgi hakim derdik öyle değil mi? Yok o da değişmiş! Çevreme bakıyorum hepsi benden genç dinamik ve güçlü ama yer bulmakta zorlandım dedim. Benden sonra ki duraklarda çocuklu kadınlar bindi onlarda ayakta kimse tınmıyor. Eskiden böyle değildi bu şehirler insanlar yaşlı ve çocuklu bayanlara kalkıp nazikçe buyurun buraya oturun derdi!… Dedik ya bu toplum yabancılaşıyor, yozlaştırılıyor. Bu da bir sinsi politika galiba?.. Küçüğe sevgi büyüğe saygı hayat bilgisi kitaplarında kalmış: “Aman Allah’ım ne günlere kalmışız biz!…”
Öğrenciliğimizdeki günleri hatırladım. Gençtik delikanlıydık. Bir yer buldu mu hemencecik otururduk. Bir yaşlı yada çocuklu bayan bindimi hiç düşünmeden kalkar buyur abla- anne, bacı der yer verirdik; hem de büyük bir zevkle… Bir yaşlı amca, dede binince de tavrımız aynı olurdu. Hatta utanırdık, ar kabul ederdik kadına, kıza yaşlıya saygısızlığı… Ne bileyim bu yozlaşma bize nerden bulaştı?…
Avrupa ülkelerinde otobüs tren ve tramvay içerisinde de yüzlerce insanın elinde kitap okuyor görmüştüm. Kitap okuyorlar. Kitap dostluğunu hiç bırakmazlar. Bizimkilerin tamamının elinde telefon var, bu alışkanlık hastalığa dönüşmüş. Tutsak etmiş bizi akılsız telefon illeti. Bu da mı bir tuzak insanımıza? Diye
Çok düşündüğüm olmuştur. Telefon bir ihtiyaç ama insanı tutsak- esir edecek kadar da bir kötü dost olmamalı heralde ne dersiniz? Biz bunu çok abartmadık mı böyle? Zamanımızın tamamını çalan kötü bir alışkanlığımız…
Bir şeye sevindim yolcuların yüzde sekseni gençti! Yanı neslimiz, gencimiz elhamdüllah fazla. Genç nüfuza sahibiz. Bu Avrupa’nın tam tersi. Avrupa kocamış, ihtiyarlamış genç nüfusa muhtaç? Bu bizim sevindirici yanımız. Tek sıkıntımız bu gençlere iş sahası bulamamak. İşte bunu çözmek zorundayız. Niye mi? Çünkü bu gençlere iş bulamaz isek sapık akımların ve kötü niyetli insanların tutsağı oluyorlar; bu ise en tehlikelisi!.. Yani devletin en önemli sorunlarından birisi bu gençleri milli ve manevi duygularla eğitmek ve iş imkanı sağlamak. Sizce de öyle değil mi?…
Sultan Ahmet’te indik, yoğun bir insan Selin’e karışı verdik. Yabancı Turist yoğunluğu bir anda dikkatinizi çekiyor. Diyorlar ya: “ İstanbul da yetmiş iki buçuk insan var!.. Polislerce aranarak girdik alana..Cuma’ya yarım saat kaldı. Tuvaletti, abdesti derken anca sıra geldi. Ve Ayasofya girişindeyiz. Aynı yoğun kalabalık burda da var. Polisler kapatmış tüm girişleri ? “ Doldu giremezsiniz! Ama biz Cuma Namazı kılmak için geldik! Fark etmez dolu alamayız!”
Eyvah dedik ama yapacak bir şey yok. Yoğun bir ziyaretçi ve turist akını… Ah İstanbul ah!..”Bunlar boşuna gelmiyor ey Türk oğlu buralar bizim bizim olacak! “ diye geliyor aklını başına al ülkene sahip çık… Yozlaşma, kucaklaş, yabancılaşma kardeş ol ve sevgi saygı rehberin olsun!.. Senin rehberin Fatih Sultan Mehmet Han ve senin önderim Hz. Muhammed Mustafa (sav) sana yabancılaşma değil kardeşlik yaraşır. Bırak yozlaşan yozlaşsın sen özüne dön ve tarihine, cennet vatanına sahip çık!… Bön bön gezdiklerine bakma: Yoksa bunlar seni Allah korusun parçalar yok eder ve cennet ülkende de yaşatmazlar…