1990’lı yıllarda başlayıp günümüze kadar gelen Kamu emekçilerinin, sendikal örgütlenmesi bu gün yine toplu görüşmemi yoksa toplu sözleşmemi ikilemi üzerinde duruyor. Bir farkla bu gün grevsiz sendikacılığı savunan, grev olmasa da sendikacılık olur diyenlerin öne geçtiği kamu emekçilerinin temsil yetkisinin; kamu emekçilerinin haklarını pazarlamak isteyenleri masada yetkili göründükleri fiili durum farkı. Onlarda “Toplu sözleşme” diyorlar. Toplu Sözleşmeye toplu sözleşme gücünü ve belirleyiciliğini sağlayan “GREV” hakkını dillendirmeden. Bakan da toplu sözleşme diyor. Devlet ve yöneticileri zaten tümden toplu pazarlık hakkını işlevsiz kılacak koşulları yaratıyor, tedbirleri alıyor. Hele grev hakkının işlevsizleşmesi için elinden gelen zorbalığı ardına koymuyor. Hani Hep serbest piyasa deyip duruyorlar ya. Bu serbestlik ortadan kalkıyor. Sadece piyasacının yani patronu istediği piyasa ortaya çıkıyor. Tabii bu piyasanın simsarları, Pazarlık kızıştırıcıları, olarak da devletin güvenlik güçleri yerini alıyor. Zaten aç oldukları için toplu pazarlıkla yaşamlarını birazcık düzeltmek, ekmeklerini azcık büyütmek isteyenlere karşı. Dipçiği vurup Namluyu göstererek senin aldığı fazla bile sana fazlası verilirse patron kardan zarar eder diyorlar. Toplu pazarlığı, top pazarlığına, İşçilerin grev alanlarını da çeviriyorlar. Toplama kampına dönüştürüyorlar. İşçileri Emekçileri umutsuzluğa sürükleyip, bu durumdan çıkar sağlayanlar. Kaşın başına çıktıklarında, rahata erdiklerinde de bizdeki sendikalar barajları aşamıyor yakında toplu Sözleşme yapacak üyeleri kalmayacak diye. Sırıtarak laf ediyorlar. Yani sebep sonuçtan memnuniyetini ortaya koyuyor. Ama bunu sanki bu durum hoşlarına gitmiyormuş gibi yaparak dışa vuruyorlar.
Aslında bu gün kamu emekçilerinin adına masa başına oturanların “KESK”’i ayırarak söylersek Tarafların temelde ortak bir yanları var, Kamu emekçilerini aldatmak. Neden bu böyle. Kamu Emekçilerinin Sendikal mücadelesinin başından beri Memur-Sen, Türk Kamu-Sen bu iki akımda kamu emekçilerini toplu sözleşme değil toplu görüşmeye razı etmek için kurulmuş kurdurulmuş sendikal akımlardı. Bu gün toplu sözleşme demelerinin nedeni de “KAMU EMEKCİLERİNİN FİİLİ MÜCADELEYLE” Bu toplu sözleşme hakkını fiilen kazandıklarındandır. Bu konumu inkâr ve reddetmeleri olanaklı değildir. Bu belirleyici konumu kamu emekçileri mücadeleleri sonucunda elde etmişlerdir. Bu mücadeleye Önderlik eden “Kamu Emekçileri Sendikası” KESK’in belirleyiciliği tartışılamayacak bir gerçektir. İşte bizde KESK’in kamu emicilerinin mücadelesindeki samimiyeti ve içtenliği yalınlığını gördüğümüzden masa başındaki diğerlerinden ayırdık. Diğerleri Kamu emekçilerinin ekmek ve özgürlük mücadelesi karşısında riyakâr ve ikiyüzlü konuma düşmüşlerdir. Grev konusundaki ikirçilemeleriylede bu tutumu sürdürmektedirler. Masanı işveren tarafı zaten işveren gibi davranmakta genel anlamda yönetirken takındıkları tutumu tavrı masabaşındada sürdürmektedirler. Bu güne kadar yaptıklarından ortaya çıkan riyakâr konumdan ne kadar uzaklaşacaklar. Onu da zaman gösterecek.
Grev Tabi olmayan bir sendikal anlayış üye yapmak istediklerini kandıran. Onların hakları için Toplu İş Sözleşmesi değil de Üyelerinin hak ve menfaatlerini topluca pazarlamak istiyordur. Gerçek niyeti budur. Ama bu durumu “sendikal alanın dışındaki argümanlarla” Saklamaya kendi iki yüzlülüklerinin üstünü örtmeye çalışırlar. Çünkü bilirler ki emekçiler grev hakkını kullanmaya başladıklarında onlara rağmen de bu hakkı kullanırlar. Bu hak kullanıldığında kayıkçı dövüşü açığa çıkar. Balık tutmayı öğrenenler birilerinin onlara verdiği kokmuş balığa razı olmazlar biz taze balık tutacağız derler. Grev aslında sendikal alanın turnosol kâğıdıdır. Sendikalar bu hakkın layıkı ile kullanıp kullanamadıklarına göre ayrışırlar. Mücadeleci, ya da teslimyetci olmak üzere… ZONGULDAK MADEN İŞCİLERİNİN YÜRÜYÜŞÜ İLE PRESTİJ KAZAN SENDİKAL HAREKET. Kesk ve bazı iyi niyetli sendikacıların çabaları ile durumlarını korumaya çalışsalar da: bu gün Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığını bakana tebessüm ettiren konumdadırlar. Bunun bu durumun sorumluları da hiç kuşkusuz sendikaların başına çöreklenmiş riyakârlık iki yüzlülüktür. Vatan millet Sakarya nutukları ile sendikacılık yapanlar. Mezarda emeklilik yasası başta olmak üzere. Özelleştirmeler taşeronlaştırma uygulamaları karşısında aldıkları tutumla işçi sınıfına ve halka karşı ihanet cephesinde yer aldıklarını ortaya koymuşlardır. Bu durum ülkenin ve tüm halkın bizlerin yaşama hakkımız başta olmak üzere, taşımızı toprağımızı, havamızı suyumuzu, yer üstü ve yer altı zenginliklerimiz pazarlamak isteyenleri işini kolaylaştırmıştır. Bu durum Vatan millet ve Sakarya edebiyatının da boş gevezelik olduğunu açık kanıtıdır. Açıktır ki üyesi emekçilerin haklarını patrona pazarlayanlarla, ülkemizi, olanaklarımızı uluslar arası patronlara pazarlayanlar öz olarak aynı işi yapmaktadırlar. Bu benzerlikleri de onları masada birleştirmiştir. Bu durumun tersini ispatlamak masa başında toplanmışların elindedir. Yaptıkları ile kendileri bunu açıklayacaklardır.
Ülkemizde adam gibi toplu sözleşmeninde, Hak ve özğürlüklerimizi yeterince kullana bilmeninde, Herkesin inancını adam gibi yaşamasının da, Kan ve gözyaşına son vermenin de yolu, yeni bir ana yasadan geçmektedir. Bu ana yasa savaş gerekçelerini, ortadan kaldıracak, halkların eşit özgür gönüllü birliğini sağlayacak genişlikte, Demokratik nitelikte olmalı. Yerinden yönetimi ve demokratik özerkliği uygulayacak bir anayasa olmalı, aynı zamanda bu anayasa toplumun örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldıran. Halkından korkan devlet yerine. Halkına güvenen halkın bilgi birikim ve kültürünü halkın iyi yaşaması için kullanan. Farklılıkları düşmanlık gerekçesi değil sevgi gerekçesi yapan bir devlet. İşte bugün bu topraklar üstünde yaşayanların ihtiyacı tanda bu.