Nerde o eski günler, nerde o eski bayramlar, der der dururuz da şimdilerde özlemle, çok da kolay değildi o eski günler, eski bayramlar efendim. Çok konuksever ve çok da sabırlı olmak gerekiyordu o günlerde.
Seksenli yıllar, rahmetlik babaannemi kışın bize getirirdik bizde kalırdı, Karamanoğlu apartmanına taşındıktan sonra, amcamlarla kaldığı kendi evinde tuvalet bahçede olduğundan. Hiç istemezdi kendi bahçeli evinden apartmana gelmeyi lakin yaşı ilerlediği için kışın da duramazdı evinde, gelirdi bize. O, bize gelince de evde günün, akşamın her saatinde konuğumuz hiç eksik olmazdı, sağolsunlar büyük var diye evde. Neyse, yine babaannem bizde ve bir Ramazan Bayramı, gündüz birçok gelenimiz oldu sağolsunlar, akşam oldu devam misafire. Kapının kanarya kuşu sesli zili hiç susmuyor. Baba tarafımdan, halalarım, amcalarım, ana tarafımdan dayılarım, yengelerim, babamın kamyon ortakları, anam o da yetmedi eski mahalleden komşular herkes eşli çocuklu, kızlı, oğullu, torunlu sözleşmiş gibi bize geliyor. Hole sığmayan ayakkabılar artık kapı önünde yığılmış vaziyette. Salon doldu, salonda babaannem olduğu için büyükler kıdemliler salona yerleşti, salona açılan iki oda da gençler, çocuklar doldu ev hıncahınç. Köydeki bir akraba yakınımızın kızı Semiha da geldi, bir aydır bizde kalıyor. Neyse efendim, biz başladık beraber misafir ikramına, önce baklava, sarma, börek ve ayrandan oluşan ikram tabakları gitti geldi, gitti geldi. Allahdan işi iyi biliyoruz pratikteçe atlattık bu ikramı çok şükür. Sohbetler koyu, gönüller neşeli sıra geldi çay ikramına, gündelik demlikleri, dolabın üstündeki bayramlık, misafirlik, pikniklik demlikleri bile indirdik, ocağın dört gözünde de birer demlik çay demlenmekte salondaki sohbet gibi. Aman Allahım bütün çay tiryakileri bizim evde bu akşam, ben ocak başındayım dolduruyorum, Semiha dağıtıma gidiyor, oniki bardaklık tepsinin biri gidiyor, onikili boşlar geliyor ben dolduruyorum tekrar boşlar, demleri ayarla, alt demliklere su ekle, İkimiz de heder olduk, bir ara bardakları doldururken “Tomağın kaveye döndürdünüz heri, birazınız da yarın akşam gelseydi” demişim gayri ihtiyari. Semiha dolu çaylarla salona gidince bakmış ki hakikaten kahvehane gibi evin vaziyeti, benim sözüm aklına gelmiş çayı sunarken bir taraftan da hiiiiii hiiiiii hiiiiii gülmeye başlamış, tiz bir sesle sesli sesli, tabi elinde sıcak çaylarla da gülmemek ve çayları dökmemek için çok uğraşmış, kendini sıkmış bunalmış mutfağa geldi “amaninnnn ben mahfoldum, hep güldüm misafirlere çayı verirken beni ayıplamışlardır, ben gitmem bi daha kendin götür çayları” deyiverdi. Çaresiz onun gülme krizi geçene kadar ben götürdüm çayları, evimizi Çorum’un en tanınmış kahvehanesi olan ‘Tomağın kaveye’ çeviren sevgili misafirlerimize. Tabi tepsi tepsi böreği baklavayı, tencere tencere sarmayı anca hazmettiriyordu demlik demlik çaylar. Kızılderililer derlermiş ki “beyaz adamları anlamak çok güç, önce ağır ağır yiyecekleri çok çok yiyorlar, sonra hazmedebilmek için renkli renkli sular içiyorlar” O hesap bizim konuklar da vurdu çayın gözüne gözüne. Gece ilerleyip sohbet doruğa varınca yavaş yavaş izin isteyip gitmeye başladı konuklar, Allah sizi inandırsın ev bir saatte zor tahliye oldu. Çorumluların çok kullandığı ‘Tomağın kahveye çevirmek’ bizde de kullanılır bir deyim oldu. O bayramın geleni çoksa da güzeldi, otuz sene sonraki bu bayramın da hiç tadı tuzu da geleni gideni de olmadı salgından dolayı. Bayramları bayram yapan eş dostmuş, tadı oradan geliyormuş bayramın. İnşallah şu salgın ve yasaklar biter de döneriz eski bayramlarımıza eski dünlerimize en kısa zamanda.
“Yabancı olduk şimdi
Yazık birbirimize
İstersen gel dönelim
Eski günlerimize”
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
30 Mayıs Ankara
























