Bilirsiniz insanların içinde yaşadığı dünya ötesindeki gerçeklikle geldiğiniz ve yine tekrar oraya gideceğiniz boyutlarda olanı idrak etme durumuna geldiğiniz an, gerçek öz varlığınızla (benliğinizle) tanışmaya ya da yüzleşmeye hazır olduğunuz anlarınızdır!…
Kırgınlıklarınızı, küskünlüklerinizi dışarı çıkardınız mı?
Kim bilir nasılda çok yer kaplıyorlar… Bağışlamayı, hoşgörmeyi yerleştirin yerine hemde özenle, titizlikle her birinin üstüne ekin tohumlarınızı verimini almayı bekleyin…
Her yere ama her yere görebildiğiniz, göremediğiniz her yere serpiştirin…
Atarken çöpe kırgınlıklarınızı bakmayın neydi onlar diye…
Gelecek geçmişten daha fazla yaşanası, daha fazla keyifli… Hiç bakmayın merak da etmeyin neydi onlar diye!.. Hoşgörüyü ve bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyorsunuz değil mi?
Çok kolay bunu yapabilirsiniz…
Belkide çok değerli bir eşyanızı bulmuş gibi olursunuz kim bilir!…
Yeter ki kin ve nefret olmasın içinizde…
Bunca olumsuzluklara nasıl alışılır yoksa… İçten bir sevgi nasıl duyulur…
Bir begonya misali yerini, yurdunu, toprağını oldukça sevmiş bir çiçek gibiydiler belkide…
İyide bakmıştınız nede olsa!…
Her gün olumsuzluklar ilave edip binbir türlü endişelerle sulamıştınız çünkü!…
Coşkularınızı, mutluluklarınzı, ne de çok ihmal ettiğinizi anladınız o an!…
Vefa duygusunu bilirsiniz hala saklı kalmış değerler vardır bir yerlerde!…
İnsanların dost olup olmadıklarını belirler… Sanki bir sıvının asit mi? Alkali mi? Olduğunu anlamak için kullanılan bir tür boya gibi…
Bu eşsiz davranış,duygu kimi zamanlarda da İnsanları değerlendirirken pırlanta gibi insan deriz… Kömürü elmasa dönüştüren ek karbon farazası gibi… Onun içindir ki her insanda bulunmaz vefa duygusu… Az ve özdür… Değerlidir…
Eski bir kent misali… Bir sürü kusurlar okyanus sularına gömülmüştür… Sonra yeni bir zaman geldiğinde ortaya çıkar ve vefa duygusuna dair ne varsa talep eder… Sanki vefaya dair yakınmalar karşısında olumsuzluk adına ne varsa kalkacak yerine vefa gelecek… Oysa vefaya dair şikayet eden insanlık vefasızlığı ile o eski kentin yok olmasına sebep olan değil midir? Vefa bir semt oldu diyen nice yurdum insanını o semte yollayandır. O yüzdendir belki de vefa her sohbet, muhabbette suların üstüne tusunami etkisiyle yükselip tekrar gerisingeriye suların dibine çekilmesi değil mi?
Önce içinizde ki gücün, varlığın daha fazla farkında olsaydınız böyle bahar temizliklerine ihtiyacınız kalmazdı belkide…
İç içe girmiş örgü şişlerinden çıkan zincirler gibi kenetlenmişlerdi adeta…
Ama onları da sakinlikle, sabırla çıkardınız…
Temizlik yapın bugün… Bahar temizliği… Neşe ekin, hoşgörü, güven, vefa, sakinlik, sevgi ekin…
Beklenti içine girmeden ekin… Korkusuzlukları ekin alabildiğine… Mutluluk ekin… Doğallık… Sonsuzluk… Bağışlama ekin…
Sevgi ekin her hücrelerinize… Coşku heyecan… Kabullenme ekin… Baş eğme değil, olduğu gibi kabullenme… Nede olsa suyu taşırmayan çiçeklere her zaman yer vardır.
İnsan ruhu da doğanın bir parçası değil mi? Doğa gibi boşluk kabul etmez…
İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır ne yazık ki…
Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız öyle değil mi?
Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorunda. İçinde nefreti yaşatmaya çalışan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuş olsa gerek. Artık onu bulması çok zor…
Sevgisizlik ağır bir yük yaşadığı zamanlarda…
Değer vermesini bilmek… Yaşama hakkını kabul etmek… Varolmaktan kıvanç duymak… Yapaylık adına ne varsa hayattan çıkarmak… Bilinçli toplum olmak… Sevgi insan olmak…
Sevgiyi hayatınızdan kovdunuz ve yerine parayı, üstün olmayı koydunuz… Sevgisiz olduktan sonra, daha çok paranız olsa
daha üstün olsanız daha çok toprağınız, daha, daha, daha!…
Yaşamınızda Sevgi yoksa hiçbir şeyiniz yok.
Yaşamınız yavan ve anlamsız.
Belki de yeniden öğrenilmesi gereken bu olabilir mi?…
Vee Mevlananın sözüyle!…
”Gönül gitmek isterse gidilecek yol bitmez. Göz görmek isterse görülecek yer bitmez. İnsan çekilirse içindeki mağaraya her yanı karanlık bilir. Her yer ona mağara görünür. İçindeki aydınlığa yürümenin yolu yollara düşmektir.!..”
MEVLANA
Sevgili Nurdan,
Kurduğun ilk cümleyi bir kaç kere okudum ama anlayamadım. (Samimiyetimle söylüyorum ki bu benden kaynaklanıyor da olabilir.)
Senin yazılarını iki buuddan severim;
1. Cümlelerin insanın aklını zorlamaz, sanki kelimeyi insanın aklına inidirirsin.
2. Metalleşmeye, kablolara, cigabaytlara; dolayısıyla kendimizden uzaklaşmalara merhem olacak kadar insan ve insani konular işlersin.
Sn:İbrahim Feyzullah ilk paragrafta yer alan cümlemdeki kelime düzeltimi ile daha anlaşılır hale geldiğini düşünüyorum!…
Diğer konulardaki açılım, ilgi ve tevecühleriniz için ayrıca teşekkürler…
Sevgili Nurdan,
Teveccühüm yok, ben gördüğümü yazıyorum. Gerçekten de çok rahat ve yararlı cümleler kuruyorsun.
Sevgili kardeşim,
Kalbindeki güzellik hiç eksilmesin,
âmin!
Nurdan Hanım yine döktürmüşsünüz inceden inceye sizi tebrik ediyorum ve gönülden kutluyorum.Duyarlı yönünüz hiç eksilmesin az ve özsünüz bizim için okurken akıcı ve anlamlı yazmalarınız bizi mutlu etmekte ellerinize ve yüreğinize sağlık.