Düşünmeden edemiyorum, din yani şer’i şerif gerçekten muhakeme mi ediliyor diye!
70’ler, Türkiye’nin sağ-sol çatışmalarının zirveye çıktığı yıllar… Sokağa her çıkışınızda helalleşmek zorunda olduğunuz seneler…
Başınıza her şey gelebilirdi, çünkü sokaklar, mektepler ve hatta evler bile güvenli değil…
İşte o yıllarda Timurtaş Uçar isimli Diyanet’te memur bir vaiz vardı.
Amma ne vaiz?
Gözünü budaktan, sözünü kimseden sakınmayan, celalli mi celalli bir zat.
İlkokul, Kur’an Kursu ve İmam Hatip talebeliğimizin ilk yılları.
Çift kasetçalarlar henüz yok… Kasetlerini kimsenin olmadığı bir odada, iki teyple çoğaltır idik. Yani teybin biri çalar, diğer kaydeder…
Rahmetliden çok şey öğrendik. Mücadele ruhu ve cesaret aşılıyordu. O günün şartlarına rağmen Diyanet de ses çıkarmıyordu veya çıkaramıyordu.
Çünkü hem cemaati, hem de Akıncılar ile MTTB dokundurmazdı kimseye.
Bu sessizliğin acısını 12 Eylül’de çıkardılar.
Nevzat Arabacı’dan dinlemiştim. 12 Eylül’de kendini bir torbaya koymuş, içine de kedileri doldurmuş ve torbanın ağzını bağlamışlar.
Torbaya coplarla vuruyorlar, kediler Arabacı’yı cırmalıyor. Daha nice akıl almaz işkenceler hepsine.
İhsan Şenocak’a reva görülen muamele aklımıza getirdi bunları. Timurtaş rahmetli bugün cami kürsülerinde olsa o günkü konuşmaları yapabilir miydi, yapsa başına neler gelirdi, düşünmeden edemedim!
Bugün başınıza bir şey gelse Allah (c.c.) müstesna, kullar arasından sahip çıkacak kimse yok.
Çünkü Müslüman hizipler birbirinden öylesine nefret ediyor ki, herkes kendi gettosunda kendi uydurduğu sahte dinini yaşıyor.
Birileri Kur’an’dan hoşlanmadığı, beş para etmez akına uymayan ayetleri atıyor. Sırtlan beyinli birileri ise Hadis-i Şeriflere yapıyor aynını. Artık İslam’ı Müslümanların elinden kurtar kurtarabilirsen.
Öyle ki; iyi ile kötü, güzel ile çirkin, siyah ile beyaz, ak ile kara, temiz ile kirli, yaz ile kış, rahmet ile afat, doğu ile batı, kuzey ile güney, Müslüman ile münafık, Hıristiyan ile Yahudi, dürüst ile sahtekâr, samimi ile riyakâr, gerçek ile şüphe, tatlı ile acı, sahih ile muharref, sağlam ile çürük, sıhhat ile hastalık, doğru sözlü ile yalancı, kadın ile erkek, mütesettir ile açık, ayran ile rakı, bal ile glikoz, hâkim ile suçlu, saçlı ile kel, âlim ile cahil, iman ile şirk, giyim ile çıplaklık, örtünme ile moda, derviş ile berduş, şeyh ile mürit, yol ile bayır, samimiyet ile riya, dost ile düşman, ev ile sokak, yalan ile gerçek, çiçek ile kopyası, asıl ile vekil, maarif ile cehalet, konuşma ile sükût, rehber ile karga kısacası her şey biri birine giriftleşmiş durumda…
Ayırmak, seçip çıkarıp, iyiyi, güzeli, doğruyu göstermek çok güç. Basiret kanallarımız kapalı, feraset ise zaten bizi çoktan terk-i diyar eylediğinden hakikate erişmek artık daha zor.
Bu yüzden yukarıda zikrolunan karmaşa için ‘ayrışın ve herkes yerine marş marş’ demenin de kifayet etmeyeceğini biliyoruz.
Ancak sarih olan tek şey, Hakk ile batıl. İşte onları hiçbir güç birbirine karıştırmaz. Lakin bunu görebilmek nasip işi. Maddi ve manevi kirlerden uzak kalabilmek becerisine sahip kişilerde saklı.
Kur’an-ı tahrif eden, Hadis-i Şerifleri çöpe atma bedbahtlığı meşgul olanlara karşı çıtı çıkmayan Diyanet!
Diyanet Vakfı yayınlarındaki çocuk kitaplarındaki tüm T harflerini haç şeklinde yazan ve basımına izin verenleri soruşturamayan Diyanet!
Gençlik lime lime dökülürken eli armut toplayan Diyanet!
‘Helâl haram ver Allah’ım bu ahmak kulun yer Allah’ım’ zihniyetinin her yeri sarmasına rağmen seyreden Diyanet!
Bilgili, samimi, ama gençliğin verdiği heyecanla; Hürriyet, Odatv, CHP’nin arzu ettiği gibi konuşamayan, bu yüzden de “asrın en büyük suçunu işlemiş” olan İhsan Şenocak‘a el atmışken, ilgililerden ricamız şudur:
Emir buyrulsun da, yazma eserlerindeki kütüphanelimizde dine müteallik âsâr-ı atîkanın ivedilikle tespiti, el-an Diyanet İşleri riyasetinin kendince bunlardaki şer-i şerife mugayir gördüğü hususların, İmam Azam Ebu Hanife’den itibaren, akaid, fıkıh, hadis, tefsir ve diğer ulum-u dinîyyeye ait, matbu ve yazma her ne eser var ise, açığa alınan İhsan Şenocak’ın muhakemesi ile beraber bu eserlerin de muhakemesinin ve neticede Kemalistlerin, FETÖcülerin, tarihselcilerin, modernistlerin, hadis düşmanlarının beceremediği ıslah edilmiş, “yeni dine” kavuşturulalım!
Bu yapılırken de Ebu Reyye adlı sapkın cahilin izinden gidenlerin, diğer modernist tahrifçilerin, tarihselcilerin, akıl putunu tavaf eden Mutezililerin, Carullahcıların, Efganicilerin, kiliseler adına 50 yıllık mücadele eden FETÖ’nün memnun edilmesi içinde elden gelen hiçbir şeyden sakınılmamalı!
Netice itibariyle “göz bebeğimiz” Diyanet yıpratılmamalı. Ama Diyanet’te göz bebeğimizi hem oymamalı, hem de oyanlara seyirci kalmamalı değil mi? İlk önce de kendini arındırmalı!
Ve son iki not:
Yine düşünmeden edemiyorum acaba birileri Diyanet’e ve Beştepe’ye İhsan Elaçık’ın dosyasını İhsan Şenocak diye mi gösterdiler?
Ya da Erdoğan’ın Sünnet ve Hadis düşmanlarını sert bir şekilde eleştirdiği hafta, Sünnet-i Seniyye’ye en güçlü savunanlardan Şenocak’ı al(dır)arak birileri Reis’e mesaj mı gönderdi?