Orta yerimden tutturulmuş, kalmışım. Dön babam dön akşama kadar… Ne zaman bitecek bu ıstırap, bilmiyorum. Arada bir durup kalasım geliyor olduğum yerde. Duramıyorum. Tik tak, tik tak; bir şey çevirip duruyor beni, anlamıyorum. Sana bir kavuşup bir ayrılmak ne acı, anlatamıyorum.
Şu ‘uzun’ var ya şu uzun, gıcık oluyorum. Nasıl da hızlı hızlı dönüp duruyor, nasıl da kasım kasım hareketleri! Her elli-dokuzda bir, sırtımı çiğneyip de geçiyor. Geçerken tutuyor ensemden, beni de peşi sıra sürüklüyor. Bir dur artık, bir nefeslen. Nereye bu acele, kime bu süratli dönüşler?
Aslında seviyorum kendisini gizliden. Çünkü O olmasa, sana kavuşamam ki hiç ben. Sen, ben yaklaştıkça kaçıp uzaklaşıveriyorsun. Fakat uzunla anlaşmışım ben. Tutup çekiyor beni ve sana tik-tak, tik-tak yaklaşıyorum. Yirmi dört devirle yirmi dört seferde sana kavuşuyorum.
Sen nasıl da nazlısın. Benden de ağır, benden de sükûtla dönüşlerin. Hakiki zamanı gösteren sensin, biliyorum. Kimse uzunla bana aldırmıyor aslında. Bütün gözler sana bakıyor. Çeyrek kala ve daha yarım var diyorlar. Ama tutturulmuşum ya sana, bilmiyorlar.
On iki durak var. On iki istasyon. Hep benden önce konaklayıp uzaklaştığın ve tikleye taklaya ulaşıp, peşin sıra ardına takıldığım. Yukarı istasyonlarda tamı tamına kapanıyoruz birbirimize. Belimiz, boynumuz ve senin edalı hallerin ne güzel ben yanındayken. Fakat uzun, karanlık ve süratli bir zebani gibi gelip ayırıveriyor ikimizi. Ayrılasım gelmiyor ama tutturulmuş kalmışım orta yerimden. Gözüm arkanda kala kala, tik- tak, tik-tak uzaklaşıyorum mecburen.
Ah şu uzunun yerinde ben olsaydım… Bir gün üşenmeyip dikkatle saydım; tam üçbin altı yüz sefer dokunup geçiyor senden. Ağlayasım geldi ama ağlamadım. Çünkü bir saniye hepsi hepsi seninle bütün teması. Oysa ondan çok daha uzun kalıyorum sende ben…
Bazen kanımız çekiliyor üçümüzün birden. Yavaşlıyoruz. Sanki duruverir gibi oluyoruz. Öyle korkuyorum ki bu hallerden. Ya birden bire donup kalıverirsek? Sen altı’da kalmışsın, ben iki-üç duraklarında bir yerlerde. Uzun kim bilir nerelerde demir atmış. Tik- tak yok olmuş. Sana kavuşmak hayal olmuş. Yavaşladık arada bir bazen ama durmadık hiç üçümüz birden. Hep bir el aldı bizi, arkamızda bir yerlerle oynadı ve başladı devirlerimiz kaldığı yerden, tik-tak, tik-tak…
Yılda iki kez ne oluyor bilmiyorum; bizi bir el alıyor ve bazen ileri, bazense geri kuruyor. İleri almasına sözüm yok, koca bir sene bunu bekliyorum zaten ben. Çünkü sene de bir de olsa, uzun olmadan yaklaşıyorum sana bir tur daha. Ama sonra dönüp geri aldığı an var ya; bütün bir nefretimle asılıyorum belimin orta yerine. Çırpınıyorum, çırpınıyorum ama nafile, durduramıyorum, kurtulamıyorum.
Bak geliyor yine… Tik-tak, tik-tak. Alıp götürecek beni yine. Bin seferdir bıkmadı bizi ayırıp durmaktan ve her seferinde tekrar kavuşturmaktan. Ah benim nazlı yârim.
Kızma sakın; söz sana, dönüp dolaşıp yine geleceğim sana. Anlatacağım çok şey var daha. Tik- tak, tik- tak… Bekle sen azıcık daha, salına salına bekle bu istasyonda.