Hızlı fakirleşme dönemlerinde, ahlak tartışmaları öne çıkar. Ama kardeşim insanımızda da ahlak yok ki. İfadesi tavan yapar.
Ahlakın bozulduğu, eskiden, ahlakın çok iyi olduğu ama git gide, çürümenin çoğaldığından söz edilir.
Laikliğin ve sekülerleşmenin, insanı dinden uzaklaştırdığı, dinden çıkan insanın da ahlaklı olamayacağı ifade edilir.
Ne dinden uzaklaşma ne de sekülerleşme, ya da ateist olmanın ahlakın bozulması ile doğrudan ilgisi vardır.
İktidar 21 yıldır, dindar nesil imal etmek için her şeyi yaptı. Lakin sekülerleşme, yani inançlardan uzaklaşma eskiye göre çok hızlandı.
İki olgu birbirinin tersine işliyordu. Vahşi kapitalizmin kuralları, yani hileleri ve dinin ortaya koyduğu ahlaki varsayımlar.
İktidar iki konuda çok aşırıydı.
Birincisi; Kapitalizmin en vahşisini uygulamak, yani ticaret kalkındırır, ticaret her şeyi çözer. Yani kapitalizmin, üretim tarafına değil de ticaret ve tüketim, hizmet tarafına ağırlık verdi.
Kapitalizmin aşırı ticaretçi kanadındaki ilişkiler, büyük ölçüde, hileye dayandığından, toplumdaki ilişkilerin esasını da hileler belirler oldu.
Bir anlamda, din ilkeleri ile finans kapital ilişkileri karşı karşıya gelen ilişkilerdi.
Toplumu belirleyen ana ilişkilerin kendisi HİLEDEN ibaret olunca, o ilişkilerin ürettiği toplum da, hile üreten, hile yolu ile çıkış arayan toplum oldu.
Oysa kapitalizm Batı da vardı. Ve İnsanımız batının bizden daha ahlaklı olduğunu, hep itiraf ediyordu.
Farklı olan neydi?
Batı sanayileşme düzenindeyken, üretim disiplini ve üretimin kendisi, toplumu kurallara uyar hale getirmişti.
Biz önce ticaret sonra üretim dediğimiz için bu süreci tersine yaşadık.
Zaten teknoloji üretemememizin sebebi de budur.
Bir çelik işçisinin ahlaksız olabileceğine hiç inanmıyorum. İster dindar olsun ister olmasın.
Maddi üretim insanı da üretir. Üretmek kutsal bir şeydir. Üretilenin üzerinden kazanmak, başka ilişkileri gerektirir.
Hile bundan sonrasına girer.
Kapitalist ilişkilerin, üretimden yana değil de, ticaret ağırlıklı yürüdüğünde, hilenin daha etkin olabileceğine inanıyorum.
Batı Kolektifinin, ahlaktan yana olan kurumları, her yıl, güvenilir ülke sıralaması yaparlar.
Bu yıl, bu sıralamada, en güvenilir ülke olarak, Çin devleti belirlenmiş.
Ülke içi birliğin, beraberliğin, dış güveni artıran unsur olarak değerlendirildiği anlaşılıyor.
Toplum içerisindeki ayrışmaların, tüm toplumun istikrarını belirlediğinden, böyle ülkelere de, güvenli olmayan ülke olarak bakılıyor.
Çin, kendi içinde birliği sağladığı gibi, dünya ölçeğinde de birlik beraberlikten yanadır. Son örnek sekiz yıldır süren Yemen Savaşını bitirmesidir.
Ülkemizdeki ayrışma, kendi içimizde güveni azalttığı gibi, dışarıya karşı da güven vermiyor..
Çünkü ayrışma iç ahlakı da bozuyor.
Ahlak ilişkilerin kendisidir. İlişkiler bozulmuşsa elbette ahlak düzeyi düşer. Bunun din ile ilişkisi yoktur.
bulentesinoglu@gmail.com