Dünyada hiçbir salgın Korona-19 kadar sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan etkili olmamıştır. Virüsün ortaya çıkışını takiben, izolasyonu ve gen haritalarının çıkartılması,
genetik mühendisliği ve yeni moleküler biyolojik teknikler sayesinde birkaç hafta içinde sağlandı. Bu, hayal bile edilemez gelişmelerle, hastalığa yakalananları hızla tespit etmek için uygun PCR testleri devreye sokuldu. Hızlı artış gösteren hastalığa karşı bir an önce bir aşı geliştirilmesi gereksinimi, toplumda büyük baskı oluşturdu. Yeni moleküler biyolojik teknikler -söz konusu başarısı nedeniyle- bu konuda en fazla ümit bağlanan yöntem olarak öne çıktı. Fakat genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili araştırmalar, uzun süre alan çevresel etki değerlendirme nedeniyle, amaca pek de uygun görünmüyordu. Bu sorunu çözmek için, AB yetkilileri 14 Temmuz 2020 tarihinde, ilaç geliştirilmesi için gerekli çevresel etki değerlendirme testini devreden çıkartma kararı aldı.
Sonuçta, 2020 yılı sonlarına doğru söz konusu yöntemle Gamaleya (Sputnik V), AstraZeneca, Biontech/Pfizer ve Moderna (son ikisi mesajcı RNA tekniği) aşıları geliştirildi[1]. Aslında son 20 yılda Almanya’da 297 yeni ilaç gen mühendisliği yöntemi ile tescil edilmişti[2]. Genetiği değiştirme yöntemi ile 1998 yılında ilk tescilinden günümüze kadar 22 insülin ilacı tescillenmiştir. Sistemin ucuzluğu nedeniyle ilaç endüstrisi vitamin B2, B12, C’nin yanında lösemiden menenjite, hepatit B’den ebolaya birçok hastalığın ilaçlarını bu yöntemle üretmeye başlamışlardır. Hatta gen değiştirme olayı bazı ilaçların eldesi için hayvanlara da uygulanarak, ürünleri tıbbi ilaç olarak kullanımı sağlanmıştır: tromboz ilacının aktif maddesi artrin eldesi için transgenik yani genetiği değiştirilmiş keçi ve seyrek görünen kalıtsal anjiyo-ödem hastalığı için yine transgenik tavşan. Daha birçok kategoride genetik olarak değiştirilmiş mikroorganizmalardan elde edilen askorbik asit, riboflavin gibi gıda koruyucu ve renklendiricileriler piyasaya sürülmüştür.
Gen aktarımı sadece mikroorganizmalar değil, aynı zamanda bitki ve hayvanlarda da genetik olarak tasarlanabilmektedir. Bu yeni GDO’lu ürünlerin ve transgenik hayvanların insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından oluşturduğu problemlerin çözümü için 2003 yılında Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Cartagena Biyogüvenlik Protokolü yürürlüğe konmuştur[3].
İşte bu protokolün uygulanmasına ülkeler farklı yaklaşmaktadırlar. Tarımda 1996 yılında başlayan transgenik tohum ekim alanı yıllık 190 milyon hektara ulaştır. Mısır, pamuk, soya ve kolza gibi onlarca transgenik ürünün üretim ve tüketimi birçok ülkede serbest iken AB ve Türkiye üretimi yasaklarken, tüketimlerini serbest bırakmışlardır. Dünya ekim alanlarının %13’ünü kapsayan bu ürünlerden AB’nin mısır ve soya ithalatı yıllık 40 milyar US$ civarında, Türkiye’nin soya ithalatı ise 4 milyar US$ civarındadır. İlginçtir, İspanya ve Portekiz’de GDO’lu mısır tarımı serbest. Transgenik çeşitler de denilen bu ürünlerin %30 civarında agro-ekonomik artılarına karşın, yeni bir transgenik çeşit geliştirmesi yüzlerce milyon dolara mal olmaktadır. O nedenle bu tür çeşitler ancak uluslararası büyüklükte tohumculuk firmalarınca geliştirilmekte ve pazarlanmaktadır. Söz konusu meblağın çoğunu da sağlık ve çevre risklerini değerlendirme testleri oluşturmaktadır.
Son yıllarda, mucitlerine kimya Nobel Ödülü kazandıran devrim niteliğinde bir biyoteknolojik sistem geliştirildi.
Araştırıcıların devrim niteliğindeki CRISPR/Cas9 sistemi ile yapılan gen düzenlemeleri, canlılarda, geçici DNA kesici enzimleri ile geni susturabilmekte, genin etkisini artırılıp azaltabilmekte, yani gende mikro-mutasyon gerçekleştirebilmektedir. Bitki ve hayvanda yeni genotiplerin geliştirilmesi, ıslah edilmesi için gerekli 10-15 yıllık klasik ıslah süresini 4-5 yıla indirebilmek dünya tarımı için çok önemlidir. Böylece hastalıklara-zararlılara dayanıklı, iklim koşullarına adapta olan, yüksek kaliteli ve performanslı yeni çeşitlerin kısa zamanda üretime geçmesi ile ne denli ekonomik kazanç sağlanabileceği tartışılamaz[4].
İlginçtir, AB dışında uygulanmaya başlanan bu gen düzenleme yöntemleri ile standart tohumculuk firmaları devreye girerek, kısa zamanda birçok çeşit geliştirmiştir. Ve bu uygulama, transgenik mevzuatında değil, standart bitki ıslahı ilkelerine göre yürütülmüştür. Fakat AB (ve dolayısı ile AB ile ticari ilişkisi olan Türkiye gibi ülkeler) gen düzenlemelerini de GDO’lu ürün mevzuatında olduğu gibi, yani sağlık ve çevre risk testleri ile değerlendirilmesi zorunluluğu oluşturmaktadır. Bu uygulamaya tohumculuk firmaları maliyetleri artıracağı nedeniyle karşı çıkarken, AB çiftçisi de biyoteknolojinin sözü edilen artılarından yararlanamama nedeni ile rekabet güçlerini koruyamayacaktır.
İşte kovid aşısının geliştirilmesinde kullanılan biyoteknoloji mevzuatında yapılan değişikliğin, AB tohumculuğuna da uygulanması ve böylece tarım ve gıda üretim potansiyelinin artırılma şansının kaçırılmaması beklenmektedir.
[3] Kıvılcım Z. Cartagena Protokolü ve Türkiye biyogüvenlik mevzuatı. Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü Avrupa Araştırmaları Derg. 2015;20(1):99– 121.
1964 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olan Nazimi Açıkgöz, 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesi'nde doktora derecesini aldı. 1972-1973 yılları arasında TÜBİTAK'ta çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi'ne katıldı ve 2009 yılında emekli oluncaya kadar orada çalıştı.
Çeltik ıslah çalışmaları CENTO, NATO, IAEA ve TÜBİTAK tarafından desteklendi ve sonunda bir çeltik çeşidi “TOAG92” tescil edildi.
Tarımda bilgisayar kullanımı üzerine çalışmaları tohum veritabanı yönetim sistemi ile biyoistatistik üzerine yoğunlaşmış ve TARIST (Agrostatistics) paketi geliştirilmiştir. Bu uygulama hala bu alandaki tek Türk yazılımıdır.
1996-2016 yılları arasında, aylık elektronik haber dergisi “agbiyotek” in de (http://agbiyotek.com/) yöneticiliğini yapmıştır.
1998-2004 yılları arasında yöneticiliğini yaptığı Ege Üniversitesi'nde “Tohum Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurucularından biridir.
Düzenlediği bilimsel etkinliklerden bazıları:
CENTO'nun desteğiyle Güncel Pirinç Yetiştirme Tekniği ve Yeni Çeşitlerin Yetiştirilmesi (1978 - İZMİR)
Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu 1994-İZMİR,
ITAFE'03 - Uluslararası Tarım, Gıda ve Çevre Bilişim Teknolojileri Kongresi 7-10 Ekim 2003, İzmir
Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar sempozyumu 14-15 / 12/06 İzmir (www.enerjibitkileri06.ege.edu.tr)
2005-2007 yılları arasında FAO, GEF, UNDP, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası ve DSÖ tarafından yürütülen "Uluslararası Tarımda Bilim ve Teknolojik Gelişmeler" projesinde yazar olarak yer aldı. (http://www.agassessment.org/)
Serbest yazar olarak tohum ve tohum teknolojisi, tohum stratejisi, agrobiyoteknoloji, iklim değişikliği ve tarım ile ilgili pek çok portalda yayın yapıyor:
http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim
https://nazimiacikgoz.wordpress.com
https://geneticliteracyproject.org/
https://nacikgoz.blogactiv.eu/
Ayrıca IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporunda (2019) İnceleme Editörü olarak görev almıştır (https://www.ipcc.ch/srccl/).
Halen haftalık bir e-dergi yayınlamaktadır: "Haftalık Bitki Islahı" (https://paper.li/e-1578347400#/)
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.