Sabahın erken saatinde, Nadir dükkandaydı. İşe gidenin söküğünü dikerim, üç beş kuruş kazanırım, diyordu.
Yalnız Nadir, ender rastlanan bir terziydi. Dükkânı, motor tamirhanesi gibiydi. Eşyaların nerede olduğu belli değildi. Kumaşları bir tarafta, yeni tamir edilmiş pantolonlar sandalyenin üzerinde kotlar askıdaydı. İplik kutusu yerde, pantolonluk kumaş yere düşmüş ve masanın üzerinde üç adet çay bardağı.
Nadir’in saçları dağınık, gömleğinin yakası çıkmış, ceketini kapının koluna asmıştı. Buna rağmen, terzi eline bezini almış her yanı siliyordu. İki saksısı da kurumaya yüz tutmuştu.
Nadir, dışarıdan seslenene, bir dakika, diye işaret etti. Toz bezini sandalyeye atı ve dışarı çıktı. Gözleri dışarı fırlamış ve elmacık kemikleri çıkıktı. Yanakları soluk, arada öksürüyordu. Parmakları tığ gibi, dişleri ağzının içine sığmıyordu.
Kapıyı açtı ve eline süpürgeyi aldı. Öteye beriye birkaç defa vurdu. Her tarafı toz sardı. Kapı ve pencereyi araladı. Sandalyeleri sildi. Köşelerden çıkan böcekleri de değneğin ucundaki çiviyle parçaladı.
Dükkâna biraz çeki düzen verdikten sonra içeri girdim ve önlüğümün düğmelerini sağlamlaştırmak için geldiğimi söyledim. Hemen düğmelere sarıldı.
Çocukluğundan beri babasıyla çalışıyordu. Babası vefat ettikten sonra ise yalnız kalmıştı. Okulların tatil olduğu günler, yanına çırak alıyordu. Yakınımızdı. Geçen demiştim, dükkânı kâğıtla kaplarsan, gençleşir, diye. Ayrıca kumaş geldiğinde takım elbisemi unutma, diye de hatırlatmıştım.
Başında şapka, üzeri boyun atkısıyla sarılı, yaşlı amca içeriye girdi. Selam verdi, oturdu. Ayağındaki çizmeler ve sırtındaki palto, çok eskiydi. Amcayı çizme ve paltosundan tanırlardı. Bizim karşı köydendi. Lafını bilmez, nereye gittiğini düşünmeden konuşurdu. Terziye işaret ettim. Önlüğü hallet gideyim, dedim.
Başını salladı, ellerini ovuşturdu ve dinlenmeden uzun yolu teptim, yorulmuşum. Öksürdü. Geçen hafta doktordaydım. Doktor yatırmak istedi, zatürre olmuşum, ne demek istedi bilemedim. Zatürreyi ilk defa duyuyorum, niçin yatacağım diye itiraz ettim. Terziye:
İyi günler Turan, dedi.
Birbirlerinin ellerini sıktılar. Sağlık ve afiyet dilediler. Terzi:
Amca, Turan babamın adıydı, dedi.
Yaşlı amcaya baktım ve nasıl olduğunu sordum. Yaşlı amca:
Doktora kalırsa yatta öl, benim niyetim yok. Zatürre, ne olmuş yani ölümcül değil ya, dedi.
Paltomun düğmeleri kesildi, teyzenizin ipliği olsa bu yorgunluğu çekmezdim.
Nadir, yavrum; sararan yüzüme bakmak istiyorum, ölüm yoksa yaklaştı mı? Nadir ayna parçasını eline verdi ve yaşlı adam yüzünü uzun uzun inceledi. Nasılsın diye sormayın, yüzyıla az kaldı. Yüzyılı tamamlamadan ölmek yok, dedi.
Ölüm bana uzak, çünkü dudaklarım kırmızı, hala kanım, canım yerinde, dedi.
Terzi, amca sağlığına dikkat etmelisin. Sabahın köründe ne işin vardı. Biraz daha geç gelseydin, dedi. Yaşlı amca, balıkhaneye uğrayacağım. Balık gelmişse alacağım, dedi.
Önlüğümün düğmelerini güçlendirdi ve alıp çıktım. Peşimden, yaşlı amca:
Ne soruyorsun nasıl olduğumu, görüyorsun atom gibiyim, demiş.
Yaşlı amcanın haftaya kalmadı, cenazesine gittik. Nadire göre, düzgün konuşması, ölüm işaretiydi, demişti.
Hasan TANRIVERDİ