Bizdeki “tedhiş”’in karşılığı olarak, Fransızca ‘terreur’ kelimesinden lisanımıza “terör” kelimesi geçmiş. Yıldırmak ve korkutmak maksadıyla kanunlara karşı gelerek sistemli bir şekilde şiddet ve cinayetlere başvurma hareketine terör deniliyormuş.
Tedhiş ise korku salma, ürkütme ve dehşete düşürücü fillere verilen bir isim. Tuttuğu siyasî dâvâyı zorla kabul ettirmek için karşı tarafı dehşete düşürücü davranışlarda bulunan yani haklı ya da haksız olmasından bağımsız olarak, suçlu veya mâsum ayırımı yapmaksızın çeşitli araçlar kullanarak cebir, şiddet, cana, mala, nesle, inanca, geleceğe zarar veren kimseler ‘terörist‘ yahut ‘tedhişçi‘ olarak adlandırılıyor.
Burada durup hep birden derin ama çok derin bir nefes almak zorundayız. Zira birileri alıcılarımızla oynadığı için terörü sadece şehrin ortasında bomba patlatmak, eline silah alıp toplu katliam yapmak olarak anlıyoruz. Oysa bu terörün sadece bir yönü ve terörden söz ediyorsak bu hususta ciddi bir listeleme ve değerlendirme yapmak mecburiyetindeyiz.
Terör örgütleri PKK/PYD’nin, DHKP-C’nin, FETÖ’nün, DAEŞ’in ve diğerlerinin yaptığı her türlü gayr-i meşrû eylem terör müdür? Hiç şüphe yok ki öyledir. Ama terörü bunların eylemleri ile sınırlı tutmak sadece basiretsizlik değil, aynı zamanda ahmaklık olur.
İşadamı kılıklı baron lakaplı küresel çetelerin emrine girmiş ahlâkî değerlerden yoksun devletlerin, şirketlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların, kurum ve kuruluşların; insana, tabiata, hayvanlara, tohumlara, denizlere, toprağa, su kaynaklarına, tedrisata, ilme ve bilime yaptıkları terör değil de nedir?
Mesela uyuşturucu üretip satmak terör değil mi?
Kadın ticareti yapmak terör değil mi?
Çocukları kaçırmak terör değil mi?
Çocuklara, kadınlara ve hatta erkeklere tecavüz etmek, onları pazarlamak terör değil mi?
İnsanları kaçırıp organlarını çalmak terör değil mi?
Zararlı sentetik/kimyasal gıdalar üretip, insanların sıhhatiyle oynamak terör değil mi?
Tohumlar, hayvanlar, diğer canlılar ve hatta insanın genetik yapısı ile oynamak terör değil mi?
İnsanların lisanlarını, dillerini, kültürlerini zorla değiştirmek terör değil mi?
Daha fazla ürün elde etmek yalanıyla toprağı, suyu, bitkileri dolayısıyla onları yiyip içen insanları zehirlemek terör değil mi?
Mâbetleri yakıp yıkmak, ahıra çevirmek terör değil mi?
İnsanların topraklarına, yerlerine, yurtlarına saldırmak, havadan karadan bombalayarak muhacir hâle getirmek terör değil mi?
Ensest ilişki, zorla dilendirmek, zorla evlendirmek, başlık parasına kızını satmak terör değil mi?
Kimyasal, biyolojik ve radyolojik silahlar üretip günahsız insan ve canlıları öldürmek terör değil mi?
Diğer cemaat, düşünce, oluşum, şirket ve orduya kumpas kurmak terör değil mi?
Reklam, moda, dizi, film, haber ve sairle şuuraltına/bilinçaltına, inanca saldırmak, tahrif etmek, insanları yoldan çıkarmak, fuhşiyyâtı yaymak terör değil mi?
Aşı ve ilaçlara ağır metaller ekleyerek engelli doğumlara yol açmak terör değil mi?
Gebeleri sırf para hırsı için kürtaj ve sezaryen yapmak terör değil mi?
MSG vs. katkı maddeleriyle insanları obez yaparak diyabet ya da kalp krizinden öldürmek terör değil mi?
Sigara ve alkolle insanların sıhhati ve akıl melekelerini tahrip etmek terör değil mi?
Faiz ya da başkaca iktisadî fırıldaklarla milletin alın terini çalmak, borç batağına saplamak terör değil mi?
Barınacak evsiz, ekecek bir karış topraksız bırakmak terör değil mi?
Üniversitelerde geliştirilen işkence yöntemleri, filmlerde sahnelenen vahşet örnekleri terör değil mi?
Vs…
Kapsamını çok mu genişlettik yahut hayli eksik mi bıraktık?
Daha fazlası veya daha azı ne fark eder?
Önemli olan bu faaliyetlerin hepsinin terörün uluslararası tanımı olan ‘yıldırmak ve korkutmak maksadıyla sistemli bir şekilde şiddet hareketleri ve cinayetlere başvurma‘ fiiliyle aynı olup olmaması değil mi?
Soruyu şöyle soralım; bir şeyin terör sayılabilmesi için, sadece devletlerin terör örgütü saydığı çetelerin insan öldürmesi mi gerek?
Evladı olanlar şöyle bir düşünün; bir bebek bekliyorsunuz, heyecanınız dorukta ve size evladınız ‘otistik doğdu’, ‘bir kolu yok’, ‘gözleri görmüyor’, ‘kalbi delik’ türünde bir haber getiriliyor. Bu sizin dünyanızı yıkar mı? Elbette yıkar. Bu çocuğun yahut bu şekillerde doğan milyonlarca çocuğun dünyasının cehenneme çevrilmesi terör değil de nedir? Buna kimin hakkı var?
Kırım Kongo, sars, kuş gribi, domuz gribi, ebola, mers, corona, AIDS ve zika şeklinde uzayıp giden biyolojik saldırılar, ülke ve milletlerin gelecekleriyle oynanması, petrol ve madenler uğruna devletlerin sömürülmesi, servetin tek elde toplanması ve insanların açlığa mahkûm edilmesinin PKK/PYD/HDP/YPG’nin İstanbul’da, Ankara’da, Güney Doğu Anadolu’da yaptığı katliamlardan ne farkı var? Hatta daha alçakça değil mi?
O halde, neden resmî organların terör örgütü ilan ettiği kâtil sürülerinin cinayetlerinin ardına takılıp hem zamanımızı, hem de geleceğimizi hebâ edip duruyoruz? Dünyanın her yerinde eğitim/diploma masalıyla milyonlarca insanın okullarda mesleksiz, topraksız, yersiz-yurtsuz köleler olarak yetiştirilmesi terörüne ne zaman itiraz edeceğiz?
PKK terörü ne zaman sona erer biliyor musunuz? Terörün tanımının değiştiği, gerçeğin olanca çıplaklığıyla görüldüğü, siyaseten de dünyanın yükselen değeri ve uyanan devi Türkiye’nin hedeflerinden vazgeçmesiyle…
O halde, PKK bomba patlattı diye ekranlarda car car bağırıp, PKK’nın değirmenine su taşımak da neyin nesi?
İyi insanlar derdi ki, ‘üzüm üzüme baka baka kararır’, ‘adam adamın gölgesinde yetişir!’ Şimdi bağ kalmadı ki, bakarak kararalım. Adamların dizinin dibine çökmemize izin vermiyorlar ki, yetişelim.
Demek ki, temel sorun âmâlıkta değil, yaşadığı dünya gerçeklerini görememekte. Aklını kullanamamakta.
Dertte belli, çaresi de. Lâkin ‘idrak ve vicdan fakirliği‘ diye aşılması gereken bir dağ var önümüzde.