Bir yandan Dolar’dan kurtulalım diye çareler arıyoruz, öte yandan yabancı sermaye gelsin diye, ülke ülke dolaşıp, Türkiye’ye yatırım yapın diye yalvarıyoruz.
Yatırım yapmaya gelen çok uluslu şirketler,Dolar’ı da beraberinde getiriyorlar. Dolar eşittir yabancı yatırımcı oluyor.
Yatırım yapıp, kar’a geçtikten sonra, ulusal pazarlarımızdan elde ettiği karları kendi ülkesine taşıyorlar.
Dolar içeriye girerken ucuzluyor, karlar dışarı çıkarken pahalılaşıyor.
Elin parasına muhtaç olduğumuzdan, ya da birileri, bizi elin parasına muhtaç olacak siyasetler izlediğinden, borç paraya mahkûm oluyoruz.
Borç bombası patlayınca, elin oğlu geliyor ve reform adı altında yeni tavizler istiyor.
İşbirlikçi sermaye, çok uluslu şirketlerin ulusal pazarlarımızdan elde ettiği kazançtan payını aldığından, bu siyasetlerin devamını sağlayan siyasilerin, iktidara taşınmasında destekçi oluyor.
Dolayısıyla bir türlü yerli yatırım yerli ürün amacına ulaşamıyoruz.
Ulusal pazarlar yabancıların elinde olunca, piyasada geçerli para, onların parası oluyor.Başkalarının parasının değerini, bizim Merkez Bankamız denetleyemiyor. İşlevsiz kalıyor. Bunun adına da Bağımsız Merkez Bankası deniyor.
Tam bu işler böyle sürüp giderken, terör gelip ülkenin gırtlağına sarılıyor.
Biz terörle mücadele edersek; ulusal pazarlarımızı elinde tutan ülkelerin yöneticileri, size bundan sonra, borç vermeyiz diyorlar.
Borç vermek için ileri sürdükleri koşul; terörle mücadele etmeyeceksin, demokrasi ve insan haklarını kılacaksın diyerek, karşımıza çıkıyorlar.
Resmi görüşmelerde ileri sürülen koşul “insan hakları” olarak önümüze geliyor. (Osmanlı’da da böyleydi)
Bu sistem Mustafa Kemal dönemi hariç, Osmanlı dönemi dahil, böyle işleyip gidiyor.
Şimdilerde, kar’ların özelleştirilip, zararların halk tarafından ödeneceği döneme girdik. Lakin halkın bu kadar büyük zararı (borçları) ödeyecek zaten geliri yok.
Bu borç bombasının, mevcut sağ siyasetlerle çözülmesi imkânsız. Piyasa’nın görünmez eli her şeyi düzene sokar mantığı (aslında büyük yalanı) gelmiş borç bombasına toslamıştır.
Şimdi bizi bu çukura sokanlar diyor ki; “Amerika ile hemen anlaşın, ABD ile antlaşma olursa sıcak para akışı devam eder ve biz de sıkıntıdan kurtuluruz.” Amerika da diyor ki Kürdistan’ı beraber kuralım.
Yaşadığım yetmiş iki yılda şunu gördüm.
Böyle durumlarda, iktidarda ki bir sağ siyaset gitti, bir başka sağ siyaset geldi. Ama uygulanan ekonomi siyasetleri ufak tefek değişikliklerle aynen sürüp gitti.
Bu kez durumda bir fark var. Savaş ve borç aynı anda kapımıza dayandı.
Eğer Astana Süreci,İdlib sebebiyle zarar görürse, Suriye’de sürecek istikrarsızlık, artık, Türkiye’de de sürecek demektir.
Siyasi alanda tek umut ışığı; olarak Astana Süreci görünmektedir. Yandaş medyanın sürdürdüğü Suriye siyaseti bu ışığı da söndürmeye adaydır.
Hala İhvan diyorlar başka bir şey bilmiyorlar.
Bülent Esinoğlu
ulusal.com.tr