Hatıralar insan hayatının vazgeçilmez özelliklerinden biridir. Tıpkı hayaller gibi…
Hayaller var olmasını istediğimiz ve olursa mutlu olacağımız şeylerdir. Hatıralar ise bizatihi yaşanmıştır. Bir bakıma kişinin tarihidir.
Geçmişi düşündüğümüz zaman hafızamızda bazı şeyler canlanır. Özellikle çocukluk hatıraları ilk sırayı alır. Nerede, nasıl ve kimlerle yaşamışsanız bir film şeridi gibi geçer hafızanızdan. Her hatıra mazinizin bir parçasıdır.
Mazi ne zaman hatırınıza düşse içinizden bir şeyler geçer. “hey gidi günler hey´” ifadesi maziyi açıklayan en veciz ve hissi cümlelerden birisidir.
Zaman ilerledikçe çevrenizde bazı değişmeler olur. Siz onları o an için fark edemezsiniz. Bir nevi çocukluk rüyası görürsünüz. Yaşadınız mekân bunda önemlidir. Köyde iseniz bir yerdeki bir kayalık, bir tarladaki ağaç sizin için önemlidir.
Şehirde ise bir köşede bulunan büfenin zaman sonra yıkılması bile size üzüntü verir. Hâlbuki o büfenin sahibi siz değilsinizdir.
İnsan bu alıştığı şeylerden ayrı kalmayı sevmiyor işte.
Bu kadar girişin ardından asıl konumuza girelim.
Bundan üç sene önce o zaman belde hükmünde olan Hüseyinmescit´e atandığımda yol güzergâhım olan yerlerden birisi de Hüsyinmescit´i Devlet Sahil Yoluna bağlayan tali yoldu. Büyük bir kısmı Bağsaray köyünden geçen bu yolda üç tane köprü vardı. Vardı diyorum şimdilik iki tane.
Bu üç köprüden birisi olan Arımdere Köprüsü idi. Her sabah ve öğlende üzerinden en az bir kere geçerdim. Köprü üzerinde bulunduğu ırmaktan epeyce yüksekteydi. O köprüden taşıtla bile geçenler en az bir kere durup etrafı seyretmiştir. Çünkü kendine has bir tarafı vardı.
Arımdere Köprüsü bulunduğu yerin adıyla anılıyor. Ve köprünün bulunduğu yerdeki manzara şehrimizin ve ülkemizin nadir görüntülerindendi. Termenin diğer ırmaklarında da olduğu gibi duruyormuş gibi görünen su, ırmağın iki tarafında söğütler başta olmak üzere bölgeye ait bitki örtüsü, temiz bir hava, insanı kendisiyle baş başa bırakan bir hal…
Nerden bakarsanız bakın farklı ve müstesna bir yer.
Bunları görmek için göz kâfi değil. Gönülle de bakmak lazım.
Günlerden bir gün Arımdere Köprüsünün yıkılma haberi geldi. Gerekçe ise fazla yağmur yağarsa sel köprüye zarar vermesi imiş. İçimde bir sızı hissettim. Üç sene içinde ne yağmurlar, ne seller görmüştüm. Hatta Terme´in içindeki yani şehrin merkezindeki köprünün üzerinden akan sulara bile şahidim. Üstelik şehir içindeki bu köprü mal ve can emniyeti bakımından daha az güvenilirdi.
Neyse…
Şimdi uzmanlar(!) işin teknik, statik, jeolojik, dinamik, stratejik gibi taraflarını açıklayıp yıkılması gerektiğine dair onlarca gerekçe sayarlar.
O uzmanlar “ Çocukluk hafızası, hatıra, hayal, ruh hali, tarih vs” gibi şeylerden anlamazlar. Anlayamazlar. Çünkü bu saydıklarımın ihalesi yoktur. Maliyeti yoktur. Sermayesi cüzdanda değil vicdandadır.
Biz yine burada duralım da fazla yazmayalım.
Bizi de o uzmanlara benzetirler sonra.
Bizim cüzdanlarla bir işimiz yok. Biz gönlümüzle konuşuruz.
Yazık oldu Arımdere Köprüsüne.
Yenisi mi yapılıyor?
Siz hangi şeyin aslının yerini tuttuğunu gördünüz.