diyerek oda şeref duymuş tekzip yayınlamaktan. Yazdıklarıyla ilgili birkaç sözümüz olacak. Önce merkez medyada tekziplerin nasıl iptal ettirildiğine yönelik itiraf niteliği taşıyan yazısını paylaşalım.
"TEKZİP" CÜZDANIN ARASINA
SIKIŞMIŞ BİR KAVRAMDIR
Beylikdüzü Büyükçekmece civarında çok haber yaptığım için Ali Tarakçı'yı da Mehmet Mert'i de tanırım. İki gazete sahibini de severim. Önceki gün Tarakçı'nın dün de Mert'in yazılarını okuyunca bir yazı da ben yazayım dedim. Kimseden yana değilim, taraf hiç değilim. Büyükçekmece ve Beylikdüzü'nde yaptığım haberlerden sonra yaşadığım bir olaydan yola çıkarak aşağıdaki yazıyı yazmaya karar verdim.
Beylikdüzü'nün önceki kaymakamı Yusuf Odabaşı ile ilgili yaptığım haberleri herkes hatırlar. Deniz ve göl manzaralı bir rezidansta oturan kaymakam konut giderlerini de belediyeye ödetmek için ricada bulunur. Hem de resmi belgeli bir ricayla…
Belediye de meclis kararıyla kaymakamın aylık 200 liralık konut giderini ödemeyi onaylar. Sorumlu gazeteciler olarak biz de bunu haber yapmaya karar verdik. Kaymakam Odabaş'ı aradım. Bana,"Öyle birşey yok, ben imza atmadım altına" açıklaması yaptı.
Neyse uzatmayayım. Haberi manşetten duyurduk. Ertesi gün de 'Çık o Rezidans'tan' başlığıyla yine manşet yapmıştık. Aradan bir ay geçti. Hukuk servisinden avukat Selin Hanım yanıma geldi. Elinde 9 tane tekzip kararı vardı. Yanlış okumadınız DOKUZ tane tekzip kararı. Yusuf Odabaş'la ilgili 3 haber yapmamın mükafatı 9 tekzipti. Bir habere üç tekzip aldırmış. Kimden aldırmış? Büyükçekmece Asliye Ceza Mahkemesi'nden. Bu mahkemenin hakimi kimdi?
Yine gazetemizde o dönem haber olan bir hakimdi. Hani bir çeteye yardım ettiği ve bir takım iddialar ile gündeme gelen hâkimdi. Bu hakim aynı zamanda Beylikdüzü Seçim Kurulu Başkanı'ydı. Kaymakam Odabaşı, bu hakimden 9 tane tekzip kararı aldırarak bir Cuma günü gazeteye gönderdi. Üstelik elimizde belgeleri, kaymakamın ses kayıtları olmasına rağmen itiraz hakkımız da yoktu. 3 gün içinde o tekzipleri yayınlamak zorundaydık.
Yoksa 160 bin lira
ödemek zorundaydık.
Hepsini yayınlamadık ama Cumartesi günü bir tane yayınlamaya karar verdik. Pazartesi günü de İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'ya sitemlerimizi bildirdik. Daha sonra kaymakam Odabaşı tekziplerini geri çekti. Yukarıda anlattıklarımı, attığım başlığı şimdi anladınız mı? Bir mahkemede ahbabınız varsa doğru, belgeli ve ses kayıtlı bir haber için de tekzip yayınlatabilirsiniz. Yani tamamen DUYGUSAL… Paran varsa, mevki sahibiysen herşey senden yana olur. Tekzip yayınlamak ayıp birşey değil, aksine haberin doğruluğuna inandığında gurur duyulacak şeydir.
Haberdar'ın sahibi Mehmet Mert'in yaptığı gazetecilik doğru olanıdır.
Ali Tarakçı'yı severim ama sırf rakibinin yayınladığı tekzipten dolayı ona 'belaltı' çalışmasını da doğru bulmadığımı söylemek zorundayım. Bu yazımı hem Haberdar'a hem de Gerçek Gazetesi'ne gönderiyorum. Yayınlayıp yayınlamamak tamamen size kalmış. Doğru olanı yazdığım için içim rahat. İkinizi de seviyorum, kalın sağlıcakla…
Merkez medya amirlere sitem ederek,
tekzipleri iptal ettiriyor muş!
Ercan, bu yazıyı tarafıma gönderdikten sonra telefonlarıma ve mesajlarıma yanıt vermedi. Yüzünü karşı söyleyeceklerimi şimdi yazıyla kendisine yanıt vereyim.
1- Dünyanın hiçbir yerinde gazeteci de gazete de yayınladığı tekziple gurur duymaz. Kendisi de bunu gururla anlatıyor. Kaymakam Odabaş, 7 tane tekzip kararı aldırmış, gazetenin başındaki zat-ı muhteremler Valiyi aramış ve valide kaymakama tekziplerini çektirmiş. Hafta sonu olduğu ve ceza ödememek içinde tekzipi yayınlamışlar.
2- Bu satırların hangisini tutsam elimde kalır. Türkiye’de ulusal, merkez medya yaptıkları haberlere nice ailenin, bireyin hayatını karartılar. Ne yanıt hakkı, ne düzeltme ne tekzip… Çünkü bu gazeteci ağalarının yaptıkları haberlere itiraz, düzeltme istemek ha-yatların karartılması demekti. Sanki bu ülkenin topraklarında alınan her tekzip kararında duygusal bir ilişki varmış gibi, hakimlere iftira atılmasını da kabul etmediğimi belirteyim. Bakın medya tarihine bunu açıkça göreceksiniz. Ve bilin ki bu topraklarda, iftira ve aşağılamaya dayalı haberlerle ilgili, hakkını arayamayan öyle çok insan dolu ki…
3- Valiyi arıyor sitem ediyorlar ağalar… Ve vali, kaymakama talimat veriyor ve tekzipler çekiliyor.
4- Ercan’a soracağım şu: Madem tekzip yayınlamak ayıp bir şey değil ve haberin doğruluğuna inanıyorsunuz gurur duyulacak bir şeyse; neden tekzipleri valiyi araya koyarak çektirdiniz? Yani kaymakamın, üst amirine arayarak tekzip sorunun çözdünüz. Haberinizin haklılığına rağmen, gururlarınızdan neden azaltma yapmak zorunda kaldınız?
5- Haberin doğruysa arkasında durursun. Sana tekzip kararı geldiğinde itiraz edersin. Bir şey daha sorayım. Siz tekzipleri, düzeltmelere manşetten büyük puntolarla tekzip diye giriyor musunuz? Yoksa gurur duyduğunuz şeyi, diplere yerleştirerek işin içinden sıyrılmaya mı çalışıyorsunuz? Ve büyük büyük adamları devreye sokarak, tekzipleri geri aldırtmaya mı çalışıyorsunuz? Böylelikle gururlarınızın ve şereflerinizi azalttığınızı düşünmüyor musunuz?
6- Son söyleyeceğim şu Ercan. Tartışmanın nereden başladığını bilmeden rol çalarak, Mert arkadaşımızın haklı olduğunu, tekzip girince gurur duyduğunu söylemek bir meslek ayıbıdır. Mert şeref duyuyor, sen ise gurur duyuyorsun. Aynı kapıya çıkıyorsunuz. Sizlerle gururlu ve şerefli, biz mi? Onların yanından bile geçemeyiz!
Bunlar olurken, Mert arkadaşım Cumartesi günü sessiz sedasız bir “Cevap ve düzeltme” daha girdi. Allahıp sopası yok ki, o tekzip madem şeref ve gurur, Mert arkadaşım neden baş sayfadan ve internet sayfasında girmedi? Şeref duyma sayısını küçülttü.
Ve kendini mesleğimizden sayan gazetecilere: Madem tekzip, düzeltme itibar, şeref ve gurur, gönderilen düzeltme metni size kapak olsun. Gururu ve şerefi hepinize ait olsun. Bir gazeteciye gönderilen o metin hakaret metnidir ve asla girilmez. İtiraz edilir. Mahkeme kararı olmaksızın yani tekzip kararı olmadan girilmez. Tekzip geldiğinde ise itiraz edilir. O metni girmektense cezasına katlanırım, yazdıklarımın doğruluğuna inanıyorsam. Masa başında çakmadıysam tabi…
Şeref ve gurur duyulan metin…
Aziz Babuşçu’nun vekilinin gönderdiği metinin özeti şöyle: Mehmet Mert’in köşesinde 06 Şubat 2012 tarihinde (Aziz Babuşçu) hakkında “…… yanlış, yanıltıcı ve iftira boyutuna varan ifadelere yer verilmiştir. Hakikate aykırı beyanlarla dolu bu yazı dayanaksız, kötü niyetli, halkı yanlış bilgilendirmeye yönelik maksatlı iftira ve hakaret boyutunda iddialarla doludur.
“…. söz konusu iddiaların tamamının asılsız, hakaret ve iftira olduğunu…
“…. herhangi birine ayrıcalık gösterdiği asılsızdır.
…. iddiada, hakaret ve iftiradan başka bir şey değildir.
…. faaliyetler gerçekleştirmesi izansız, anlayışı kıt ve küçük beyinlerin ileri süreceği cüretkar bir karalama ve müvekkilimizi teşkilatı nezdinde itibarsızlaştırma girişimidir.
Son söz: Yayınlanan düzeltmedeki şeref duyulacak hakaret kelimelerin toplamı: İftira 4, yalan 3, hakaret 3, yanlış 2, yanıltıcı 1, dayanaksız 1, kötü niyetli 1, maksatlı 1, gayri insani 1, gayri ahlaki, izansız 1, anlayışı kıt, karalama 1, itibarsızlaştırma 1 ve küçük beyinli 1.
Bu konuyla ilgili yazı yazan, yorum yapan tekzipten şeref duyan tüm meslektaşlarıma; yukarıdaki hakaret dolu kelimeler kendilerine kapak olsun.
Bir hatırlatma daha. Şayet bu ülkenin topraklarında okuyucuyu, yurttaşı koruyan yasalar olmasaydı merkez ve yerel medya ne yapardı? Söyleyeyim: Hayatları karartırlardı. Hem de masa başında yapılan haber ve yorumlarla… İyi ki, son çıkarılan yasalar var.
Son söz: Bu tartışma benim için Cumartesi günü, Mehmet Mert’in köşesinde kendi yazısına gönderilen hakaret dolu metinle bitmiştir.