Batı bilim ve teknolojisini edinme yarışına eşzamanlı diyebileceğimiz şekilde bizimle birlikte başlayıp bu gün teknoloji üretiminde Batı’yla at başı giden Japonya, kendine has, kendi kültürünü yansıtan teknoloji ortaya koyamamakla eleştirilir. Japonya, Kore ve sonrasında Çin’in yaptıkları Batı teknolojisini iyi bir taklitle üretmektir. Yüzyıllarca dünyanın en güçlüsü iken Batı’nın ürettikleriyle birden bire karşılaşmamız bugün bile bizi hala kendimize getiremedi. Batı yıllarca sürdürdüğü bilimsel çalışmalar sonrasında kendine yeni bir dünya, Doğu’ya göre adeta cennet kurmuştu.
Öyle bir şaşkınlık ve bir taraftan da kabullenememek yaşadık ki uzun süre ne yapacağımızı bilemedik. Çok sonraları tanımak için elçiler gönderdik Batı’ya. Kolay olan Batı’nın üstünlüğünü kabullenmek, onlardaki yenilikleri ithal ederek Batılılaşmaktı. Bu doğal yaklaşım Karlofça barışıyla birlikte ‘Lale devrini’ sonuç verdi.
Ancak din veri tabanlı bir toplumduk. İslamiyet, Hıristiyanlık değildi. İnsana ve dünyaya hitap eden her şeyi İslam, Hıristiyanlık gibi kabullenemezdi. Batı’nın bariz dünya üstünlüğünü gören Osmanlı okuryazarlarının hemen tamamı toplumlarının veri tabanından dolayı eksikliği adeta ‘Din’de gördüler. İşi mevcut veri tabanıyla birlikte yürütmek isteyen az sayıdaki Osmanlı aydını, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in birbirleriyle uyuşmayan din veri tabanlarını doğru teşhis ettiler. Ama sorunu ve yapılması gerekeni net olarak ifadede zorlandılar. Halkın genel çoğunluğu din veri tabanından dolayı ‘gavurdan’ gelen her şeye karşıt tepki verdiler. Zira Batıdan gelen her şey onlara ‘kafirlik’ ifade ediyordu. Bunun halk dilindeki ifadesi ‘gavur icadıydı’.
Batı, Doğu’ya göre yeni bir dünya ortaya koymuştu. Bunu yaparken Hıristiyanlık veri tabanından kesinlikle ayrılmadı. Bu veride mevcut kültürünü bir anlamda geliştirip dönüştürerek ürettiği tüm teknolojiye yansıttı. Güçlü ve üstün aletlerle birlikte bunlara yansıttıkları çok güçlü bir Hıristiyan veri tabanlı kültürleri vardı artık. Tüm dünyaya hükmetmeye hazır bu kültür, amazon ormanlarının en derinliklerine kadar yayılmaya hazırdı ve yayılacaktı da.
Halkın ‘gavur icadı’ diyerek anlatmak istediği Batının teknoloji ürünlerine yansıttığı bu kültürdü. Bu bağlamda bisiklete başlangıçta ‘cin atı’ denmesi manidardır.
Dindar Osmanlı aydınları da aslında bu gerçeği yerli yerinde bir zemine oturtup doğru ve eksiksiz bir değerlendirme yapamadılar. Batıdaki gelişmelere çaresizdiler; mecburen alınmalıydı. Ama devamında Batının kültürünü de tevarüs ediyorduk. Teşhis eksik yapıldığından en son dindarlar slogana sarıldılar: ‘Batının bilim ve teknolojisini alalım ama ahlaksızlığını almayalım’. Onların ahlaksızlık dedikleri Batı kültürüydü ki zaten bilim ve teknolojiyle istemesek te onları da alıyorduk. Bu, din veri tabanlı toplumda, etkisi hala süren müthiş ve korkunç bir sarsılmaydı.
Hoş ya takliden bile olsa, bir Çin kadar, Batı teknolojisini üretmekte montaj aşamasının çok fazla ilerisinde değiliz. Veri tabanımıza zıt kültürüyle bile Batı bilim ve teknolojisini tam olarak edinemedik. İthal ettik ama aynısını veya benzerini taklitte olsa imal edemedik. Bu, maalesef en acınası durumumuz.
Abdülhamit dönemi Avrupa’ya at başı ithal ettiğimiz Batı teknolojisini 30’lu yıllarda tek kalemde bile olsa imal etmeye başlamamıza rağmen, nedense bir teknoloji ürününü bile bugün yüzde yetmiş seksenler düzeyinde de olsa üretiyor değiliz.
Japonya ve Çin gibi Batı teknolojisini tamamen üretme aşamasına gelmemiz hedefimiz ama bu hedefte henüz fazla bir yol kaydetmiş değiliz.
Bir Japonya olmayı başarsak bile sonuçta elin gavurunun teknolojisini üretmiş olacağımızdan Batıya göre hep bir adım geride kalacağızdır. Bu da Batının, ‘tereciye tere satmak’ deyimi esinli olarak bize dudak bükerek bakmasına neden olacaktır.
Dünyaya bir şeyler vermek, dünyayı etkileyip yönlendirmek istiyorsak, öncelikle, şu Batıya karşı durumumuzu, din veri tabanımızı tamamen kaybetmeden yerli yerine oturtmak ve kendimize özgün bilim ve teknoloji ortaya koymak zorundayız. Bulunduğumuz konum düşünüldüğünde bu, gerçekleştirilmesi çok zor bir ideal. İdeali olmayan bir toplum ise dağılmaya mahkumdur.