Bu karantinalar veya kısmi karantinalar aslında herkesin faydasına oldu. İnsan,
kalbini ve düşüncelerini de karantinaya alıyor, gibi oluyor. Hatta “gibi“si gereksiz; oluyor.
İnsanları ve düşüncelerini kalbinizden ve kafanızdan seyreltiyorsunuz.
Bir ağ örgü var; ister istemez, dahil olduğunuz rutinler/döngüler, sözler, alışkanlıklar, minibüsler, kediler, köpekler…
Bu ağ örgüsü içinde aslında bir örümcek ağına takılmış kara sinek gibi de oluyorsunuz “normal” hayatta.
Bir asiliğiniz varsa bile, rölanti duruma döndüğü için, sadece geçici enerji patlamaları veya hazları yaşatan bir şeye dönüşüyor
örümcek ağına takılıyken. Örümcek ana’nın bizi ne zaman yiyeceğini kestiremiyoruz. Keyfi bilir.
Fakat o kadar çok ki ağa takılan…
belki de obez olan örümcek ana’nın hiç gelmeyeceğini içten içe biliyoruz.
Bir kara sinek olarak bu rahatlama, bizlere kara sinek oldumuzu unutturursa vızır vızır uçmayı bile unuturuz.
Sineklerden biraz faklıyız, elbette.
Birkaç küçük genetik ekleme veya çıkarma yap; hooop sineksin. Birkaç küçük genetik dürtme ekleme çıkarma yap; hooop insansın.
Çinliler yaptılar ya! Neydi o! Maymunla domuzu birleştirip (genetik olarak) değişik bir canlı hasıl oldurdulardı.
10 tane filan deney yapmışlar da, bir tanesi yaşamış. Bir domuzun suratı yerine daha düz bir yüz olan maymun yüzü düşünün.
Öyle bir şeyler olmuştu işte.
Ahlaki bir tartışma başlatmak için yazmıyorum bunları. İnsandır sonuçta; her şeye döner.
Ben de döndüm tabii… Biraz da karantina marantina, HES kodu, maske, simulasyon, felaket tellalı Gri Mehmet Gandalf, çip mip, çakma doktorlar… derken
kendimi bir başka adamla konuşurken buldum…
Bunları CERN gibi düşünün… Yani sizi bir fırıldağa sokuyorlar(belki farkında bile olmadan); bir sürü şeyle tokuşunca bilişsel ve kalbi oluşlar dağınıklaşıp farklı şeyler de oluşturabiliyorlar.
Oluşan farklı şeylerin “siz” olmadığını söylemek yanlış olur. Sizin parçalarınız sonuçta. Yani ayağımı söküp kafama taksam ben yine ben olmaz mıyım, gibi yani.
Tek bir soru sordum. Oturuyordum koltukta. Bir an öyle bir soru sordum. Ne yapıyorsun sen? Bu bir bölünme miydi?.. Hayır! Hiç de değil.
Sonra sonra, konuşmalarımız arttı ortaya aniden çıkan bu adamla. Tıpkı bana benziyordu.
Ne yapıyorsun sen? demesi, beni tanınığını da gösteriyordu. Hiç tanımasa, kimsin sen? derdi. Bir huzur da kaplamıştı kalbimi.
Sohbet ediyoruz çokça. Ara ara anlatırım. Adı Herald Sonne. Benden tek farkı, sigarayı Red Kit gibi içiyor olması. Red Kit sigara içerdi.
Al sana simulasyon. Sinekten, maymundan, domuzdan… bizden de Red KiT çıktı. Bir de at. Şimdilik sesleri geliyor atın.
Bazen yan odada olduğunu sanıp fırlıyorum. Diğer koltukta oturan Herald, daha gelmedi, diyor.
…
Artık her şeyi ona devredebilirim. O konuşsun. O yazsın. Ben, şimdiden onun web adresini vereyim de haberiniz olsun.
http://heraldsonne.com/
[youtube id=”bLUqtkAUaZY” width=”490″ height=”300″]