Gazi Teknik Eğitim‘de bitirme tezim şuydu; Fuzzy Lojik Denetimli Bir UPS’in Matlab’da Simulasyonu.
Yani bildiğiniz kesintisiz güç kaynaklarının Bulanık mantık ile denetlenmesi nasıl olur?
Bunu Matlab‘daki simulasyon araçları ile yapmam gerekiyordu…
Bulanık mantık denen şey esasında bir yaklaşım şekli. Yazılımsal bir şey.
Elektroniksel bir sistemde; sistem değişkenlerini kontrol etmek için başka elektronik devreler kullanırsınız.
İşte bu yan-tümleşik devreler yerine yazılımsal modüller-denetim kodları kullanırsanız hem sistem daha sağlıklı çalışır
hem de üretimsel maliyet düşer.
Bulanık mantık konusunda benim gördüğüm ilk gerçek uygulama bir çamaşır makinesindeydi. Ön panelinde yazıyordu; Fuzzy Logic‘li… diye.
Benim yapacağım şey bir simulasyondu. Yani bir güç kaynağında, örneğin şebekeden kaynaklı bir gerilim düşmesi olduğunda
devreye giren Bulanık mantık kodları bu düşmeyi çıkışa aksettirmeyecekti, düzeltecekti. Bu düzeltme işini tabii ki ek devreler de yapabilirdi
fakat işte işin esprisi buradaydı… Bulanık mantık denetçisi devreye girdiğinde çıkış düzeltmesi daha düzgün olur-du.
İyi kötü bir şeyler yaptım. Tabii, gerçek güç kaynaklarına da uygulanabilirdi. Böylece, güç kaynaklarına bağlı sistemler de daha sağlıklı ve
uzun ömürlü çalışabilirdi.
(Fuzzy Logic‘in kullanım alanı elektronikle sınırlı değildir.)
…
Matrix film serisinde de distopik bir simulsyon içinde olup olmadığımız fikriyatı mevcut idi. Distopik dedim ama… Simulasyonun içindeki insanlar
; toplumlar kendilerini distopik olmayan bir hayatın içinde görüyorlardı. Yani sonuçta, lan bir simulasyonun içinde miyiz? sorusunu sordurtuyordu
Matrix fim serisi.
Aslında öldüğümüzde toprakta çürümüyormuşuz… Uzaylı mikro canlılar bizleri dönüştürüp yağımızı üst uzaylılara götürüyormuş.
Çürüme esnasında oluşan kötü koku da işin perdesiymiş… gibi distopislami bir yorum da yapabiliriz.
Gerçek olan hayatta, veya gerçek olduğunu varsaydığımız hayatta,
ise yaşantılarımızda aslında kendimize uyguladığımız değişik değişik simulasyonlardır.
Topluma gösterdiğimiz yüzümüz ile iç dünyamız arasındaki
en ufak fark bile aslında kendimize bir simulasyon uyguladığımızın ispatı gibi duruyor. Kendine kaset koymak gibi.
İnsanların kendilerine uyguladıkları simulasyonlar; tv‘lerden, internetlerden, kitaplardan alıp uyguladıkları simulasyonlara ne zaman dikkat kesildim?
Beni, benim gerçekten beni bildiğim gibi bilmediklerini fark ettiğim zaman.
Halbuki anlamak için o kadar sözcük, o kadar söylenmiş söz, o kadar eylemsel kararlılık, o kadar göz, o kadar kulak, o kadar zaman varken…
Özellikle zaman kavramını ve değişimi anlamamaları, onların bir simulasyon olabileceği olasılığını yükseltti. Bir simulasyonda aslında zaman kavramı yoktur.
Ama gerçekmiş gibi kabul ederiz.
Sonra bir de; özellikle bu Covid-19 simulasyonunun içinde ve dışında durup pek çok çelişkiyi yakaladığım zaman.
…
Simulasyonun simulasyona bakışı diye de bir şey var.
Gerçi ben kendimi ordan burdan çakma simulasyon ile ayakta tutan biri gibi görmediğim için, bana bakışların aslında boş olduğunu görüyorum.
İnternette Siri diye bir yapay zeka kadın var ya. Aslında sizi görmüyor. Bilmiyor da. Onun gibi yani.
Kendine çakma çıkma simulasyonlar yükleyen-yükletenler arasında, beni bir kod parçası olarak görmeleri beni bunaltıyor.
“Bug” olarak görülme olasılığım yüksek.
İsmimi de değiştirebilirim. Hatta değiştireceğim. Benim adım Herald Sonne. Onların simulasyonlarını çökertmenin yolu bu.
Benim adım Herald Sonne.
Heralde yaneee! der gibi.