Ankara’nın ayazında, Kızılay’ın tam orta yeri denecek kadar merkezi, ayak altı bir yerde oturmuş, buz tutmasına ramak kalmış ellerini ovuşturup, on metre uzaklıkta sokak ortasında yanan, tuhaf bir koku çıkaran sobadan medet uman, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden kış günü çoluk çocuk haklarını aramak bahanesiyle gelmiş, boy gösterisi daha doğrusu sefalet gösterisi yapan Tekel İşçileri…
Şişe Cam işçileri bitti, sıra bunlarda ama; Tekelciler, Şişe Cam’cılara oranla daha fazla kayıpları olduğundan mıdır nedir bilinmez, daha bir dirayetli çıktılar. Senelerce tazminatını alanı kapı önüne koyan hükümet, 4/c uygulaması diye işçinin yeni bir iş bulana kadar 10 ay süreyle istihdam edilebileceği yeni bir sistem oluşturdu. 2 senedir haybeye maaş alan işçilerin rahatları bozulunca, kendilerine havadan ödenen milyarları unutup devlete isyan etmeye kalkıştılar.
2 sene önce sendika yetkilileri ile görüşüldüğünü ve kendisinden bu uygulamanın ertelenmesinin istendiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, 10 bine yakın işçinin depolarda çalışmadan maaş aldıklarını, söz konusu ücretlerin ülkeye maliyetinin 40 trilyon olduğunu, ancak bu kişilerin mağdur edilmemesi için kıdem ve ihbar tazminatı ödediklerini ve 4/c’li çalışma imkanı önerdiklerini de ekledi.
4/c’ye geçen Tekel işçileri eğitim durumlarına göre;
ilköğretim mezunlarına 772 lira
lise mezunlarına 856 lira
yüksek öğrenim mezunlarına 938 lira olmak üzere, 11 ay maaş verilerek çalıştırılacaklar. Maaşların Türkiye şartlarında düşük olduğu doğrudur ama atıl kapasitede az üreten işçilere milletin hakkı olan paraları ödemek yanlıştır. Senelerce profesör maaşı aldıkları yetmez mi?
Burada işten çıkarma diye bir şey söz konusu değil yani.2 senedir boş boş oturduğu yerde devlet memurundan fazla maaş alan işçiler, eğitim seviyelerine göre farklı işlerde istihdam edilecekler. Düşünün bakalım, asgari ücretli bir işe girmek için çabalayan kaç üniversite mezunu var bu ülkede?
Üniversite mezunu olduğu halde bu işçilerin senelerdir kazandıklarının yarısını hayatında hiç görmemiş memurlar var. Devlete sırtlarını dayayıp, her türlü sosyal imkanlarından yararlandıkları yetmezmiş gibi senelerce ekmek yedikleri çanağı pislemeye kalkışıyorlar. Halbuki özelleştirme kapsamında özel sektöre devredilen iş yerlerinden çıkarılmak istenen işçiler, başka bir kamu kuruluşunda çalışıp devlet ve sendika imkanlarına sahip olmaya devam edecekler.
Devlet kimsenin babasının malı değildir. Mevcut şartlarda vatanın menfaati neyi gerektiriyorsa o yapılır. Olayı sosyalist mantıkla proletarya diktatörlüğü nazarıyla değerlendirmek çok yanlış olur. Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin…
Tekel işçileri eyleminin ana sponsoru Kemal Kılıçdaroğlu, işçileri hükümetin genel merkez binasının önüne getirerek fitili ateşlemiş, sonrada ortadan kaybolmuştur. Ama bu hadise Doğan Medya Grubu başta olmak üzere birçok yayın organınca görmezden gelinmiştir. Bu oturma eylemi tamamen provakosyondur. Sendikaları ayaklandırıp millet açlıktan kırılıyor eylemi yaptırmanın tek amacı kaos çıkarmaktır.
Ankara’nın o yüz kesen ayazında sefalet içinde direnen işçiler inanın sizden bizden zengindirler.
Aç olan adam kanaat etmeyi bilir. Ama bizim milletimiz şükürsüz. Elindekine kanaat etmek yerine sürekli şikayet etmeyi kendine görev bilir.
Bu ülkede özelleştirme en çok devlete ait işletmelerde çalışanların yüzde 75’inden çoğunun, çalışmasam da devlet para mı verir mantığı ile hareket etmeleri nedeniyle yapılır. Genelde kırık dökük, kokmuş, bozulmuş demirbaşıyla insanın içini karartan kendine hayrı olmadığı gibi ürettiği kalitesiz mamul yada mallarla devlete zarardan başka bir şey getirmeyen kuruluşlar özel sektöre tamamen devlet menfaatine kar sağlamak amacılığıyla geçirilir. Her ne kadar aralarında tasvip etmediğiniz karakterler olsa da bu ülkenin başındakiler de devlet malını zararına, yok yere elden çıkaracak kadar aptal değildir. Hangi hükümet zamanında olursa olsun özelleştirme yaparken kar amacı güdülür ve bunun için bir çok fizibilite raporu, ihale dosyaları, anlaşma metinleri hazırlanır. Bor rezervleri hariç hangi doğal kaynağımız bizi abat edecek şekilde ki ülkeye yabancı sermaye sokmayalım diye yırtınacağız. Ya Afganistan gibi kabuğumuza çekileceğiz, ya Rusya’nın doğalgazı çıkarıp işlediği gibi biz de bir şeyler çıkarıp işleyeceğiz ki bunun yapacak imkan ve kaynak Türkiye’de mevcut değildir, o zaman işin oluruna bakıp endüstriyi geliştirme yollarına eyvallah diyeceğiz.
Bugüne kadar özelleştirme mağduru yüz binlerce işçi devlete isyan etmedikleri için enayi mi oluyorlar yani?
Devleti atıl kapasiteyle zarara sokan bir kuruluşu ayakta tutmaya çalışmak zaman kaybı, orada eksik kapasite çalışanların maaşlarını milletten kesilen vergilerle ödemek ise adaletsizliktir. Kangren olan parmağı keseceksin ki, hastalık eline koluna yayılmasın…
Bu arada, Zonguldak’tan Ankara’ya kadar yürüyen maden işçilerinin, İzmir’deki SEKA işçilerinin direnişlerini ve haklarını nasıl söke söke aldıklarını hatırlarsak bu devlette işler böyle mi yürüyor acaba demeden de kendimi alamıyorum…
Sayın ULUCAK,
Ben de tekel işçileri ile ilgili bir yazı yazmıştım. Sizin yazınızı okurken doğrusu beklemediğim bir reaksiyonla karşılaşmıştım. Şöyleki;
Devlette devamlılık esasında bu işçilerin işe alınırken veya bu işçiler bu işe girmek isterken defacto durumu esas alıp müracaatta bulunmuşlardır. Şimdi devlet/hükümet “bana ne ben bu durumu kabul etmiyorum” diyemez, dememelidir. Zira adil, sosyal adaleti esas alan bir anlayış geçmiş yıllarda fazla maaş almışlar ise en fazla bu çalışanların maaş arttırımını dondurup emsalleri kendi seviyelerine gelinceye kadar bekletilirler. İşçileri, çalışanları mağdur etmek “işçini hakkını alın teri kurumadanveriniz” espirisiyle uyuşmayacağını çok iyi bilirsiniz.
Siyasetçiler yıllarca seçim kazanma hırsıyla bu KİT leri Bit haline getirdiler. Yandaşlarını işe kata kata aşırı personel şişmesi yapıldı ve zamanla bu kuruluşlar zarar eden batık gemilere dönüştüler. Sonra da özelletirme talanıyla yabancı şirketlere satıldılar.
Bu olayı bende Nasreddin hoca gibi değerlendiriyorum.
İşçi de hükümette haklı yani herkes haklı