Küçük Prensin yazarı A. Saint Exupery ;
“İnsan acılarıyla zenginleşiyor: Keşke herkesin ömrü vicdanı kadar olsa ama ne yazık ki herkes beton bir duvarın ardında yaşıyor,” derken _günümüz insanının ruhsal anatomisini_ olduğu gibi net anlatmıyor mu sizce de?
Çoğu düşünür ve yazar: Hayata insana dair her ne varsa yazmış, açıklamış düşüncelerini.
Bizler de kah şiirle, kah öz metinlerimizle yazıp duruyoruz. Kime, niçin, nedensizce bazen…
Belki de unutulmamak adınadır…
Zira açığa çıkmayan düşüncelerin ölümsüz olduğuna inanırım. Şiirsel, insansal, evrensel düşüncelerimizi; gün yüzüne vurmuş kardelenlere benzetirim. Gün ışığına uzanan o zarif boyunları, bir süre sonra yana düşer solarlar. Ama yeniden doğarlar. Düşünceler de öyledir. Umutlar da…
Doğar doğmaz, önce hayranlık uyandırırlar, sonra karşıt düşüncelerle cenk ederler. Hangisi güçlüyse yaşamda ki varlığını sürdürür.
İnsanın doğasında ki o belirsiz açlık, doyurulmayıp giderilmedikçe , “elde etmek adına” bir diğerini kırmayı, üzmeyi sürdürecektir.
Değişmeyen bu tarihsel, genetik insan doğasını, aynı Fransız şair/ yazar A. Saint Exupery nasıl da anlamlı resmetmiş: Okuyalım:
“…Elbette seni inciteceğim.
Elbette beni inciteceksin.
Elbette acı çekeceğiz.
Ama bu varoluşun mutlak koşuludur.
Bahar olmak, kışın riskini kabul etmek demektir.
Var olmak, var olmama riskini kabul etmektir..!”
.
Ne yazık ki hayatın ve insanın temel esas alacağı hakikat budur.
Zira hiçbir doğrunun, hiçbir gerçeğin _kuluçka süresini_ bizler çıplak gözümüzle göremeyiz.
Ama hissederiz.
Biz ancak yüreğimizin sesini dinlemeyi başarabilirsek, ileride iyi kötü yaşayacakları daha az hasarla atlatma şansımız olacaktır.
Aslında tek bir cümleyle özetlemek gerekirse;
“Varoluşumuzun tek sorunu sevgidir.”
Kalın sevgiyle ve sağlıcakla …
Emine Pişiren/ Akçay