Dostlarım,
Devlet yönetimi, gece istiareye yatıp, sabah uygulamak değildir. Ne yazık ki, bu hale getirildi devlet yönetimi. Akıl, izan dışlandı da vicdan nasıl dışlandı!?.
Ekonomiden sağlığa, sağlıktan tarıma, tarımdan siyasete, eğitime, ticarete, üretime, savaşa, barışa, imardan, hukuka her ama her konu iki dudak arasının esaretine teslim edilebilir mi?
Sayın R. Serdaroğlu, “her konuyu bildiğini söylemek sağlıklı ruh hali değildir” diyor. Sağlık Bakanlığı yapmış adam. Bir bildiği olmalı..
Toplumu doğrudan ilgilendiren her kararı tek başına oluşturan bir kişi, sosyolojik, psikolojik, ayni zamanda insani ve toplumsal değerler açısından, sıradan çağdaşlık sınırına ulaşmış toplumlarda hoş karşılanmayacağı açıktır. Sıradan demokrasilerin bile en başta reddettiği paradigmadır bu. Parlamentolar bunun için vardır. Ortak aklın hakim kılınamadığı toplumlar huzurlu olabilir mi?. Yasalar bunun için var değil midir!?… Toplumda, Sultan fermanları hayatiyetini sürdürecek idiyse niçin Kurtuluş Savaşları verildi de Cumhuriyet kuruldu!?…
Diyelim hadi, (bazı) insanlar doğası gereği, emir vererek bireysel ihtiraslarını toplum üzerinde kuracakları otorite ile tatmin etme yoluna gidebilirler. Ama daha dün esamesi okunmazken, bir gece istiaresi sonucu aniden ortaya çıkıveren kararları emir kabul edip, uygulamaya alan sultada harekete geçiveren kadroların varlığna ne buyurulur!?..
Sulta duruşları da mı insan doğasının gereği sayalım!?…
Hadi ben yalakalığın diyeceğim de, siz “biadın” deyin… “Bu kadarı da fazla!!!.”
*
Yukarıdaki kahırlı irdelemenin yüzlerce örneği var da , en güncel olanı TEOG!..
Ya sen hükümetsen, sen hükümetin sorumlu başbakanı isen, hükümetin eğitimden sorumlu bakanı isen, ve bu sistemden memnuniyetsizlik varsa, değişecek idiyse, senden duymalıydık ilk!…
Bu işin faturası –iyi ya da kötü- sana kesilecekse, bunu “her şeyi bilen” adama bırakıp, kişilik üzerinden kendine söz ettirmeyeydin!…
Hadi bunu yapmadın, “üzerinde çalışılacak” de, bir ay sonrasına ertele de kurtarılacak bir –onur diyeceğim de dilim varmıyor- zevahir varsa zaman kazan. El pençe divan durup anında hükme uyum gösterme!…
Bakım bir hatırlatma… Tam da sırası:
Hiç değilse, bugün hala hatırlanan ve hedefe koyduğunuz ve müfredatlardan çıkardığınız Atatürk’e (huzurda bile) haksızlıklara ve yanlışlara karşı kafa tutan Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’i hatırlayın. Bilmiyorsanız öğrenin.
Bu gün Reşit Galip hala unutulmamışsa, onu unutturmayan bakanlık makamına oturmuşluğu değil, doğru bildiği bir konu adına kafa tutabilmiş olmasıdır!.
*
Hiçbir sözünü ikiletmeden günü gününe uygulamaya alanlara bir çift sözüm var: Yahu, robotların bile verilen komuta bir uyum süreleri vardır!.
Lider her sözünü anında kabul ettirmeyi bilen değil, düşündüklerinin doğruluğunu bir tebliğle canının istediği zaman duyuran değil, emrinde binlerce hazırolda adam bekleten değil, çevresine danışandır, başarıya çevresini ortak edendir, demokrasiyi her alanda uygulamayı düstur edinendir.
Uyum içinde olmak da liderinin her sözünü emir sayıp, önünde düğme iliklemek demek değildir. Elbette varayoğa kafa tutmak da değildir!… Onurunu, duruşunu ve görevinin gereğini yasaların kendisine tanıdığı hak ve yetkiler çerçevesinde kurum, kurul ve kurallarıyla hakkıyla yerine getirmektir. Gerektiğinde direnmek de dahildir buna.
Tek kişilik kararlar (yararına inanıyor olsam bile) onurumu kırıyor.
(TEOG ÜZERİNE DEVAM EDECEK II. BÖLÜM)
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci
Mehmethalilarikqgmail.com