“Hastane”
Aile hekimim, resmen beni “sen bana direnirsen, seni iki yıl ehliyetsiz bırakırım,” dercesine “abasının altından” sopasını göstermişti. Ona hafiften;
“Yıllarca çalışmış bir sağlık emekçisi olarak sizi anlıyorum, ama keşke ekranınızdaki sağlık grafiğimi dikkate almış olsaydınız…”
Ne demiş olsam kabul etmemişti. Ben de zorunlu olarak onun sevkiyle sağlık ocağından ayrıldım.
Aynı gün, ne olur, ne olmaz düşüncesiyle hastaneyi arayıp sağlık kurulunun günlerini öğrendim. Sabah 08:30’da hastanede olmam gerektiğini söylediler.
Sabah saat 06:30’da karga bokunu yemeden kalkıp yollar düştüm. Hastaneye vardığımda bilgi işlem memurları henüz gelmemişlerdi. Bir otuz dakika da onları bekledim. İlk numarayı almam bile içimi ferahlatmıştı. Demek işim erken bitecekti.
Kuyruğun başından ayrıldığımda en az 50 kişi vardı. Memur elimdeki fişle vezneye gitmemi söylemişti. Vezneye vardığımda sürgülü cam kapalıydı. İçeride ki memur beni görünce eliyle beklememi işaret etmişti. Bekleme moduna geçtim. O da bilgisayarda yazıp duruyordu. Dakikalar ne kadar da yavaş ilerliyordu. Saat 09:30 olmuştu.
Sabah kahvaltısını yapmamıştım. Midem açım, diye sinyal veriyordu. Biraz daha sabır, sabır, sabır…
Nihayet on beş dk sonrasında sürgülü cam yana doğru kayınca, memura fişimi uzattım. Bir süre bilgisayar ekranında uğraştı, sobra yüzünü ekşiterek;
“Fişiniz ekranda okunmuyor. Bu fişi aldığınız memura gidin, size yeni fiş versin.”
Haydii, bu ne aksaklıktı!
Tekrar aynı memura gittim, durumu anlattım. O da kızıp bana yeni bir fiş verdi. Ama bu kez fiş numaram 01 değil, 75 sayısındaydı. Bu şu demekti: Tam 75 kişi sonrasında göz ve kulak doktoruna muayene olacaktım.
Niçin?
Bir gişe memurunun ekranda iki kutuyu check-in yapmamış olduğundandı!..
Tekrar vezne yoluna koyuldum. Adam yüksek sesle düşünüyordu.
“Haydaa!”
Camlı açık bölmeye doğru eğilip sordum;
“Sorun nedir?”
Adam biraz mahcup;
“Yeni bir uygulama çıktı. Şimdi de kulak boğaz doktoru şart koymuş. Boy, kg, ölçülmeden hasta bana gelmesin, notu düşmüş.”
Dumura uğramıştım!
Suskundum!
Anlaşılan hastane içinde maraton başlamıştı.
Memur da buruk ve anlayışlı bir sesle konuştu:
“Siz ölçüm yaptırın. Aksi halde büyük şehire sevk edileceksiniz.”
Hoppala!
Vezne memuru fişi uzatıp yine aynı gişeye beni yönlendirip ” aşı odasına yeni fiş almanız gerekiyor” dedi.
Yine aynı memura gittiğimde kuyruk uzadıkça uzamıştı. İçimden ‘eyvah, bu kez sıra numaram 75 den de yüksek olacak!’ diye geçirdim.
Memur kızdı.
“Yahu eski köye yeni adet mi gelmiş?!”
Yerinden kalktı. Vezneye gitti. Dönüşte ;
“Sistem yeni değişmiş. Benim de yeni haberim oluyor. Buyrun yeni fişiniz…”
Fiş numarasına baktım. Bu kez sıram 105’e yükselmişti. Ne kadar şansızdım.
Eğer aile hekimi beni kayda almasaydı, bu durumda başka bir hastaneye sevkimi isterdim.
Lakin o hekim bana ne demişti:
“Bana bugün hayır derseniz, iki yıl askıda kalacaksınız!”
Sakin olmalıydım. Hem de çok sakin…
Tekrar aşı odasına gidip orada sıramı bekledim.
Boyum, kilom ölçüldü. Sonrasında yine vezneye yol aldı ayaklarım. Vezne memuru filimi onayladı benden 450 ₺ ücret istedi. Eğildim:
“Hani 15₺ idi. Bu nedir şimdi?”
Memur iki elini yana doğru çaresizce kaldırdı:
“Valla benim cebime girmiyor. Kanunlar böyle…15₺ PTT veya bankaya yatıracaksınız…”
Ona ne diyebilirim ki?
Emir yukarıdandı.
Şimdi sıra kulak kontrolündeydi.
Kulak boğaz doktorunun odası alt kattaydı. Oraya indiğimde dudaklarımdan İç Anadolu insanının kullandığı, ” Aboov” nidası çıktı.
Çaresiz bekleyecektim.
Bir saat…
İki saat…
Ben aile hekimine içimden ahlar edip duruyordum. Birden karar verdim. Kapıyı çalıp içeri girdim. Hayatımda ilk kez bir sağlık hekiminden ricada bulunmuştum. Yüzü mattı. Duygusal beden dili tepkisini anlayamamıştım.
“Dışarıda bekleyin lütfen” dedi.
Çaresiz odadan çıkmıştım.
Çevremde öksüren, tıksıran bir sürü hasta içinde kalmıştım. Daha yeni akciğer enfeksiyonu geçirmiştim. Vücut direncim çok düşüktü. Yüzümdeki maskeye rağmen kaygılıydım. Ya bu kötü ortamdan virüs bulaşırsa, kaygıları sol yanımı “bir vida” gibi buruyordu.
Beni bu denli üzülmemi sağlayan sisteme, hükümete nasıl kızıyordum, nasıl?..
Ve daha da kötü bir duygu sarsıyordu gönlümü.
KBB sıramı bekler iken, _ya yukarı katta bulunan göz muayenesi sıramı yitirirsem?_endişesi içimi üşütmekteydi…
.Devam edecek
Emine Pişiren