Açılışa daha vardı. A blok‘un karşısındaki kaldırımda polislerle beraber bekliyordum. Birkaç kedi göründü. Geldiler, sırnaştılar. Marttan kalma bir şehvet gözlerini kör etmiş anıların tazeliğile ayak ucumda ağınan kediler. En son, biri pati attı kaçtı.
Kararım karardı. Kitap almayacaktım. Almadım da. TDK standına baktım ilkin. Geniş kapsamlı bir tarama sözlüğü buldum. Fakat çok cilt vardı. Ve pahalıydı. Zaten zamanım yoktu. Varsa bile yoktu zamanım.
Gramer kitabı aldım. Bir de,Türkiye Türkçesinin Temeli Oğuz Türkçesinin Gelişimi adlı kitap. Bir zaman ayırabilirim umarım. 3-5 dakika karıştırdım. Bir iki yeri denetledim.
Dil araştırmaları yapmak gerek. Örneğin, neden bu topraklarda herkes Türkken bir vakit geliyor da Araplaşmaya, Farslaşmaya başlıyorduk, tarihi akış içerisinde.
Bu sorunun yanıtı basit aslında:
Hep dertlendiğimiz bir konu vardır ya. Tiki dili… veya benzeri oluşumlar. İnsan, başka bir yere, başka bir oluşa ait olduğunu olumlamaya çalışır. İnsan, fantezi yaratıyor yani. Hazza hizmet eden dış öğeler ve peşinen sosyal örgüye göstermeye çalışmamız sonucunda lehimlenme. Veya oksitlenme. Dilin oksitlenmesi. Şaşırdın değil mi! Dil oksitlenir miymiş. Dil kirleniyor da niye oksitlemesin. Paslanıyor.
Kötü olan şey, paslanan veya oksitlenen şey senin bilincin de oluyor. Bakışlarımız oksitleniyor.
Oksitli gözler. Bakma bana öyle oksitli oksitli. Bir kelime söyle pırıl pırıl.
Yani tarihi dönüşümler dediğimiz şeyler, ilke-kalıpsal olarak benzer biçimlerde kendini gösteriyor. Başka bir yere ait olduğunu gösterme isteği. Bu istek, evriliyor, yuvarlanıyor devlet olmaya kadar gidiyor.
Bir iki yazı öncesinde konu ettiğim kelime anlam dönüşümleri şeklinde oluyor oluşlar. Yani kişi, evet, kendini üst bir mertebede görüyor olabilir ki olabilir de, değiştirme gücünü ve de hakkını kendinde de görebiliyor.
Belki de karı kelimesi güzel bir kelimeydi. Kar demek istenirdi kim bilir. Kar. Kar gibi, donduran ve hayat veren. Suların arkı kar. Koynunda uyutan. Neyi uyutuyor koynunda kar? Toprağı uyutuyor koynunda. Gökler bakınca ona diyor ki uyusun yorgun toprak; bu da yoruganı.
Bak böyle deyince “Karım olur musun?” cümlesi ne güzel bir rengarenk, edebi oluyor değil mi?
Şaşırdın değil mi.