Kara tren ağır aksak ve burularak çıkan, dumanıyla geliyordu. Canavar düdüğü bile burulan dumana yenik düşmüştü. Yolcular kara dumanın dağılmasından sonra trenden inmeye başladılar.
Çocuğunu ziyarete gelen Reşit usta da dumandan ve is kokusundan nasibini almıştı. Tepki göstererek indi. Geldiğine pişman olduğunu, köyünde duman, is kokusu ve canavar düdüğünün olmadığını söyledi.
Reşit usta orman köylüsüydü. Köy olarak geçimlerini ormandan sağlıyorlardı. Orman işletmesinde çalışıyordu. Kırılan ağaçları tomruklar halinde kesiyor ve ahşap kaplar, kapı ve pencere çerçevesi yapıyordu.
Reşit usta, dede mesleği bırakılmıyor, diyordu. Yağ, süt, yoğurt ve peynir kapları yapıyordu. Yalnız naylon kaplar çıktıktan sonra işlerin azaldığını, söylüyordu.
Sıcak hava ve nemden, sıkılan Reşit usta, çocuğunu görüp geceye de kalmış olsa, köyüne ulaşmayı düşünüyordu.
Reşit usta yaz günü, ceket, kazak ve başında şapkasıyla gelmişti. Kışı bile soğuk geçmeyen bölgede, bu kadar sıkı giyinmeye gerek yoktu. Reşit usta başını açık tutmazdı. Bir şey bulamazsa başına mendilini sarardı. Onun için ceketi, şapkası ve botları da ayağında kalıcıydı. Ter içerisindeydi, ceketini çıkarıp eline almak zorunda kaldı.
Hükümet binasının önüne geldi, köydeki komşuyla buluşup çocuğunun yanına gidecekti. Oğlu itfaiyenin arkasında yeni yapılan müzenin inşaatında çalışıyordu. Komşunun oğlu Cevat; uzun boylu, zayıf ve kırlaşmış saçlarıyla çökmüş birisiydi. Bilmiş tavırlar takınır, şehir ondan sorulur gibi hareket ederdi. Köyü bırakalı yedi sekiz yıl olmuş, kıyıda köşede sürünüyordu.
Cevat soluk soluğa kalmış ve trenin geldiğini gördüm ve koştum. Şehri ikiye ayıran kara treni şehir dışındaki vadiye atmak gerek, yoksa is içinde kalıyorsun. Sen de indiğinde dumandan kesin rahatsız oldun. Diyerek hoş geldin ve gidelim, dedi. İtfaiye yönüne döndükleri anda, yanlarında bir araba durdu. Şoför “Atlayın inşaattan gönderdiler,” dedi.
Cevat şoföre niçin zahmet ettiniz yol uzak değil, gelirdik, dese de Reşit ustaya hava atmış oldu. Şoför bu sıcakta yürünmez. Ter içinde kalırsınız. Cevat zaten ter içindeyiz, dedi. Reşit usta terlemek bir şey değil soluk alamıyorsun. Hava boğucu bir bulut tepemizde.
Şoför hemen arabanın tavanını otomatik olarak açtı. İçeri giren hava ile arabanın içi serinledi. Reşit usta fırının önünde ekmek çıkaran işçi gibi yanıyordu. Cevat denize girmişim gibi serinledim. Yoksa arabanın çatısı mı uçtu? dedi. Şoför rüzgâr savurdu, dedi. Şoför onları gırgıra almıştı.
Reşit usta tavan mı koptu? Diye sordu.
Cevat, Reşit usta tavan senin için oyuncak, hartama (ensiz ince tahta) kullanıp tavanı yapar, kuşağını atarsın. Sonra aralarını macunlar, boyar ve gerekirse verniklersin. Üzerine de çinko çektin mi hayatta onu rüzgâr bir daha atmaz, dedi. Reşit usta bu sene en az üç çatıyı tamir etmişti.
Şoför tavanın ayağının biri çıktığı için uçtu, dedi. Ayağın çıkmasını duyan Cevat, köyde kimdi çıkıkları yerine getiren. Reşit usta ağzını açmadan, Cevat; “Doğu Ninesi” çıkıkta bir numaradır. Eli değdiğinde iyileşir. Köye gidersek, nineye uğrarız, dedi.
Cevat, tren ne yakıyorsa, ona göre duman çıkarıyor. Duman olayını da nine halleder, dedi.
Reşit usta, haftaya köye beklerim. Şoför, Cevat ile geliriz, dedi.
Hasan TANRIVERDİ