Otobüs önümde durdu. Yolcular inmeye başladı. Karşı pastaneden, kahvaltı için bir şeyler alacaktım. Otobüs de tam zamanında kesti önümü diye sızlandım. Fakat beklemeye başladım.
Otobüs hareket etmek üzereydi ki, büyük bir patlama oldu. Otobüsün yanına sindim. Patlamanın pastanede olduğunu ve önümü kesen otobüsün, hayatımı kurtardığını fark ettim.
Çömeldiğim yerden kalktım ve kaldırıma oturdum. Kendimi kontrol edemiyordum. Elim, ayağım titriyordu. Yanıma yaklaşan biri su verdi ve içmemi söyledi. Biraz kendime gelir gibi oldum. Teşekkür ettim.
Başıma bir şeyler düştü, kontrol edemedim. Kan olabilir mi diye de korktum.
Otobüs önüme gelmemiş olsaydı: Caddeyi geçip pastanenin kapısına, varmış olacaktım. Çalışanlar ve müşterilerden bazıları gibi karşı dükkanların vitrinine girecektim. Kol ve bacaklarımız birbirinden ayrı yerlerde olabilirdi.
İnsanlar benim kadar şanslı değildi.
Anne, küçük kızıyla, çikolata almak için pastaneye girmişti. Kızı çikolatanın kağıdını açmış, henüz ısırmamıştı. Caddenin karşısında kucak kucağa uzanmışlar. İçler acısı duruma yürek dayanamazdı.
Tatlı paketini almaya gelen gencin, içeriye girmeden, otobüse adeta yapışması, patlamanın gücünü gösteriyordu. Gencin talihine bakar mısınız?
Kalpleri sevgiyle atan nişanlılar, akşam, pasta kesme heyecanı içerisinde gülüyorlardı. Birbirlerinin gözlerine bakıyor ve el eleydiler. Farklı yönlere savrulanlar bu çiftlerdi.
Çiçek demetiyle, kasa başında aldığı çikolatanın parasıyla meşgul olan gencin kaderi çok farklıydı. Kalbinin incisiyle buluşmaya gidiyordu. Gidiyordu çiçeklerle süslü hediye paketiyle. Sevdiğini yere bastırmak istemezdi. Yüzü kadar huyu da güzel, diyordu.
Gül suyuyla kapıdan çıkan şoför, otobüsün ön tekerine yapışmış haldeydi.
Çalışanlardan ikisinin söz düellosu, hangisinin haklı olduğunu öğrenemeden, hakkın yoluna fırlamışlardı. İkisini birbirinden ayıramamışlardı. Acaba tartışmaya devam edecekler miydi?
Elindeki karanfillerle içeri giren üniformalı amirin, karanfilinden biri arkama düşmüştü. Karanfili kimseye ezdirmedim. Uzandım ve yanına koydum. Belki de hayalinde parkta gözlerini açmış, sevdiğini gözlüyordur.
Pastanenin önünde, arabasındaki çocuğunun önünü örtmüş ve güneşten korumaya çalışıyordu. Araba ve çocuğa ilk anda ulaşamadılar. Kendisi otobüsün altında yatıyordu. Kaza geliyorum demiş ve duvarların altında kalmaktan kurtulmuş ama arabanın altında kendine yer bulmuştu. Babayla akvaryuma gideceklerdi.
Kasayla tartışan, beyefendi, insanları bekletmişti. Acaba şimdi de tartışıyor muydu? Çünkü ortada pastane kalmamıştı.
Otobüsün üzerinden geçen tatlı tepsileri, şerbetini başıma da akıtarak gitmişti. Peş peşe atmosfere uçan daireler gibi görünmez olmuşlardı.
Patlamaya neden olan etken iyileştirilemez miydi?
İşin ehli olmamak ve bana ne demek aynı kapıya açılıyordu.
Arkadaş, çok sesli hikâyeyi böyle anlatmıştı.
Hasan TANRIVERDİ