Günümüzde tüm dünyada, tasavvuf arayışları çoğalmaktadır. Batı’da tasavvuf algısı geniş kitlelerce farklı biçimlerde yorumlanmaya başladı. Peki nasıl ve neden ? demiştik.
Evet, tüm dünyada mutasavvıfların kitaplarına olan ilginin büyük bir yükselişe geçtiği bir gerçektir.
Bu konuya son zamanlarda her yerde rastlamaktayız. Gündeme getirenlerden biri de Aktüel’dir. Bu yazımda hem Aktüel ile benzer cepheden konuya yönelen bir yaklaşımdan, hem de bu yaklaşıma uymayan bambaşka tasavvuf algılarından haberdar olacağız. Nihayetinde ise tasavvuf yükseliyor mu yoksa yükseltilen tasavvuftan başka bir felsefe mi? düşünelim istiyorum.
Aktüel ile başlayalım. Yazının hemen başlarında net olarak varılan nokta şu şekilde ifade bulmuş. “21. yüzyıl ya dini bir yüzyıl olacak ya da hiç olmayacak”. Bu yüzyılın mevcut ve dinin her zamankinden fazla tartışmaların odağında olduğunu düşünürsek Fransız düşünür Andre Malraux’ya izafe edilen bu öngörü haklı çıkmış gibi görünüyor. Genelde din, özelde İslâm hemen her yerde gündem konusunu oluştururken bir yandan da dünya yenibir gelişmenin yükselişine şahit oluyor. Görünüşe göre tasavvuf ya giderek yükseliyor ya da gitgide görünür hale geliyor. Tüm dünyada büyük kitapçıların mistisizm bölümlerinde Mevlana, İbn-i Arabi ya da Hallac-ı Mansur’un kitapları eksik olmazken Türkiye’de de son yıllarda tasavvuf kitaplarının adeta patlama yaptığı görülüyor. “Tasavvuf irfanına ilişkin yayınlarda, nicelik ve nitelik açısından kayda değer bir gelişme yaşandığını” söyleyen tasavvuf araştırmacısı yazar Sadık Yalsızuçanlar’a göre “Sufilerin menkıbeleri, seyr-i süluk denen yetkinleşme öyküleri, o süreçte deneyimledikleri hakikatler, vizyonları çeşitli kitaplarda bulunuyordu ve bu kitaplar artık sıklıkla yayınlanıyor”. Kitabevi raflarına bakıldığında iki tür kitabın ağırlıkta olduğu görülüyor: komplo teorileri ve tasavvuf kitapları…Görünen o ki gizem her zaman iş yapıyor. İslâmi Araştırmalar Vakfı araştırmacısı Cüneyt Köksal’a göre “Kitap piyasası arz-talep ilişkisine göre işliyor. Bu kadar kitap basılıyorsa bunu talebin çokluğuna yormak gerek”.(7) Aktüel görüldüğü üzere konuya iyimser bir açıdan analizler getirmiş.
Fakat globalleşen dünyada tasavvufun bulunduğu noktayı izah edebilmek için Doc. Dr. Amira EL-ZEIN’in Amerika Birleşik Devletleri’nde Ruhanî Tüketim: Rumî Fenomeni başlıklı makalesiyle bakış açımızı biraz daha genişletmek istiyorum. Makale, Mevlana’nın eserlerinin bugünlerde nasıl Müslüman tasavvuf geleneğinden çıkarılarak yazarın ‚Yeni Sufizm‛ olarak isimlendirdiği bir ruhanî harekete dönüştüğünü ortaya koymaktadır.. Makalesinde farklı isimlerden tasavvufa yapılan çeşitli yaklaşımları ve farklı hatta tasavvufun ruhuna aykırı çevirilerin karakterini ortaya koyması açısından oldukça ilginç tespitler sunmaktadır. Makaleye göre ; “Andrew Harvey, Amerika’da mutasavvıfların metinlerine karsı yükselen bu ilgiye şu şekilde değinmektedir: “Su anda Batı aklının merkezinde fevkalade yeni bir açıklığın, olağanüstü bir merakın, büyük mutasavvıfları kendi dönemleri hakkında ele alma istekliliğinin, onları gerçek dahiler, gerçek kahramanlar ve insanoğlunun gerçek yol göstericileri olarak görmenin doğumu gerçekleşmektedir.
İkinci yaklasım “Yeni Sufizm” adını verdiğim yaklaşımdır. Bu terimi kullanmamın nedeni İslam’ın bugüne kadar New Age hareketinin dışında kalmış görünmesidir. İlginçtir ki New Age fenomenini inceleyen kitapların neredeyse hiçbiri İslam’dan söz etmemektedir. Bunlardan bazılarıysa nadiren belirli bir tarikat ya da mürşitten bahsetmeksizin tasavvufa işaret eder.
Bu “Yeni Sufizm”in en göze çarpan özelliklerinden birisi şüphesiz üstatlarının çoğunluğunun Rumi’nin dizelerini Farsça yerine İngilizceden çevirmeleri, dolayısıyla da orijinal Farsça’sından bir hayli uzak bir “Rumi” külliyatı yaratılmasıdır.
Neticede de Rumi’nin eserlerinin tasavvufi kaynaktan Amerikanlılaştırmaya doğru yolculuğunun dönüşümüne göre bazı sonuçlar çıkarılacaktır. Sayısız tercüme, yorum, yeniden anlatılar, yeniden üretim, müzik ve video kayıtları boyunca Rumi’nin Müslüman karakteri Amerikan ruhani tüketim pazarına uyacak şekilde kesinlikle değişmektedir.”(8)
Bu açıdan bakarsanız, tasavvuf eskiden olduğu gibi sufiler tarafından götürülerek, öğretilmediği için Batıda özellikle de Amerika’da yapılan aykırı çevirilerle, dejenere edilmiş pazara uygun hale sokulması kolay olmuştur.
Amerika’nın bu yolla gerçekleştirdiği radikal dinle mücadele için tasavvufu farklı kılıflara sokarak telkin etmek gayesiyle hareket ettiği kanaati oluşmaktadır. Ve bu uygulamayı sadece kendi ülkesinde değil uzanabildiği tüm dünya ülkelerinde gerçekleştirmeye çalışıyor iddiaları da çok sık dile getirilmektedir. Nitekim CNNTurk’ün “Cezayir’de radikal direnişçilerle mücadele için, hükümet tarafından tasavvuf düşüncesinin telkin edileceği”ni bildiren 8 Temmuz 2009 tarihli ‘ilginç’ haberinin analizini ortaya koyan araştırmacı yazar Hayati Bice’de “Global planlarda tasavvuf” konulu makalesinde bu hususlara değinmiştir. “ Fakat konunun Cezayir ile sınırlı olmadığını gösterecek şekilde, hemen hemen aynı tarihlerde Pakistan’da da tasavvuf ekseninde yeni bir resmi organizasyona gidilmesi ilginç olmalıdır. Konuya global olarak bakıldığında Malezya’dan Fas’a; Sudan’dan Türkiye’ye kadar pek çok İslam ülkesini ilgilendiren bir sürecin parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair yeterince kanıt olduğu görülmektedir.” (9) ifadeleri ile meseleye dikkat çekmektedir.
Ilımlı İslam peşindeki bir takım hesapçılar tasavvufu alet edinmekten çekinmiyorlar. Sayın Bice’nin aynı bağlamda yazdığı birbaşka yazıya da değinmekte fayda var. “Küresel Oyunda Senaristler & Figüranlar: “Hillary Nakşîlere Merak Salmış!”(10) başlıklı yazısını ve alıntıladığı şu satırları dikkatle okuyalım.“Bu yılbaşından bu yana ülkemiz basınına da yansıyan bazı Wikileaks belgeleri ABD yönetiminin ülkemiz ile ilgili hesaplarını da açıkça gözler önüne sermektedir. Şu sırada halen ABD Dışişleri Bakanı olarak görevde olan Hillary Clinton’un 22 Temmuz 2009 tarihli bir telgrafında “Nakşilerle Nurcuların arası nasıl?” sorusu yanında diğer sordukları da ülkemiz üzerindeki ABD ilgisinin ne kadar ince ayrıntılarda yoğunlaşarak devam ettiğini de kanıtlamaktadır. “Türkiye’deki tarikatların üyelerinin ne kadarı Kürtlerden oluşuyor?” sorusu Hillary Clinton imzalı mesaja niçin girmiştir dersiniz? Ya da bu soruya verilen cevap ile “Diyanet imamları arkasında namaz kılmama” boykotu arasında bir sebep-sonuç ilişkisi var mıdır? “ Sayın Bice’nin çeşitli araştırmalarından derlediği tüm bu sorulara ortaya koyduğu cevap “Cihad ruhunu yitirmiş bir İslam” türetmek üzere dünya çapında “Ilımlı İslam” protipini oluşturmak, diyebiliriz.
Sadece bu kadar değil dünyada tasavvuf ; kimileri tarafından bilinçli olarak bir takım planlara alet edilirken, kimileri tarafından da ruhunun, özünün ve amacının dışında anlatıla gelmektedir. Bunun örneklerine tüm dünyada rastlayabiliyoruz, dünyaca tanınmış bir zen ve tasavvuf ustası olarak tanıtılan Hintli OSHO’un Mevlana hakkındaki sözleri de buna bir başka örnektir. Şöyle diyor OSHO – Mükemmel Ermiş kitabında ; “Sufi ermişi sarhoştur, yumuşaktır, bir sevgi yağmurudur. Bir Zen ustasında büyük bir merhamet görürsün ama sevgi bulamazsın. Merhamet onun farkındalığından, aydınlanmış olmasından kaynaklanır.. Oysa sen Mevlana’nın dans etmediğini hayal edemezsin. Mevlana danstan başka bir şey değildir. O aydınlanma haline otuz altı saat boyunca sema ederek ulaştı. Döndü, döndü, döndü… Onun coşkunluğu o kadar büyüktü ki yüzlerce insan dans etmeye başladı. Öyle bir coşkunluk alanı yarattı ki ona ne olduğunu görmeye gelen herkes dans etmeye başladı. İşte o bu şekilde erdi. Müthiş bir sarhoşluk içinde yere düşerek saatlerce orada kaldı; tıpkı bir sarhoş gibi! Gözlerini açtığında öteki dünyayı görmüştü, ahreti yanında getirmişti.
Sufiler aşktan, cennetten, cennet bahçelerinden söz eder. Onların sembolü şaraptır. Onlar sarhoştur, ilahi olanla sarhoştur. Kendilerini dansın ve müziğin içinde kaybederler. Ziyafet çeker, kutlarlar. Sufiler Tanrı’yı Sevgili olarak düşünürler. Onlar sevgi doludur; onların Tanrı’sı sevgidir. “ (11)
Nitekim Osho’nun, sufi geleneğini, zen ve budizmle kaynaştırarak yeni bir felsefe oluşturduğu ve insanoğlunun tüm kültürel geçmisini sorgulayan yaklaşımının yanında, Mevlana’nın Allah aşkını başka biçimlerde algıladıklarını, sevgiliye duyduğu aşkın güzelliği ile büyülenmiş kişileri bir araya getirmek amacını taşıdığını ifadelerinden çıkarabiliyoruz. Ölümünden sonra da hala Osho’nun felsefesine tabi olanlar tarafından bu felsefe devam ettirilmektedir. 50 den fazla kitapla kendi ürettiği farklı bir felsefeden bahsetmektedir ki, buna tasavvuf demek kanaatimce mümkün değildir.
Sözün bu noktasında Mevlana’nın şu sözlerini hatırlatmak isterim.
Ben Kuran’ın bendesiyim,
Hazreti Muhammed’in yolunun tozuyum.
Eğer biri, benden bunlardan başka bir şey naklederse, ondan şikâyetçiyim.
Ezcümle; yukarıda ifade edilen nedenlerden ötürü tasavvufu karalamadan yapılacak hertür inceleme ve araştırmanın ve tasavvuf üzerine yapılan tartışmaların,ayrıca “Kuran merkezli İslam” düşünürleri tarafından yapılan eleştirilerin tasavvuf ilmine faydası olacağını düşünmekteyim.
Tasavvufun hiçbir düşünür tarafından reddedilemeyen bir gerçeğidir ki; inanç ve eylem ile sufiler tarafından insanlığa sunulan iki büyük hizmeti vardır;
1- Ruhi hastalıkların tedavisi
2- İslam’ın dünya coğrafyasında yayılmasının sağlanması…
Bunun dışında tasavvufu; dönüştürerek ve zedeleyerek gerçekleştirilmeye çalışılan yeni kültürler, felsefeler ve benzeri eylemlere karşı zihinlerimizin hazır olması gerekir. Çünkü bu faaliyetlerdeki amaç tasavvufla değil, İslam’la şavaştır.
8- http://www.sufiarastirmalari.com/dergipub/sufisayi1-azein.pdf
Bu makalenin orijinali için bk. Amira El-Zein, “Spiritual Consumption in the United States: The Rumî Phenomenon”, Islam and Christian-Muslim Relations, Vol. 11, No. 1, 2000.
Çeviri: Mustafa Özbaş; D.E.Ü., Buca Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi, Ġzmir. mustafa.ozbas@deu.edu.tr
9- Global Planlarda Tasavvuf, Hayati Bice
http://www.haber10.com/makale/16375/
Tasavvuf; insanı, alemi, Allah’ı ve dini anlamanın yanında bir İslam kültürüdür. Çeşitli yerel düşünce ve uygulamalarla zenginleşmiş ve evrensel kabul görerek bir İslam Medeniyeti ögesi olmuştur. Üçlemeyi çok beğendim.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.
Tasavvuf; insanı, alemi, Allah’ı ve dini anlamanın yanında bir İslam kültürüdür. Çeşitli yerel düşünce ve uygulamalarla zenginleşmiş ve evrensel kabul görerek bir İslam Medeniyeti ögesi olmuştur. Üçlemeyi çok beğendim.