Yöntemli bir düşünsel etkinlik ve disiplin (bilgi alanı) olarak ortaya çıkışından 2400 yıl sonra kuşkusuz ki felsefenin ilgi alanları genişlemiştir. Özellikle Rönesans dönemiyle birlikte devlet felsefesi, toplum felsefesi, din felsefesi, sanat felsefesi, bilim felsefesi gibi özel felsefe dalları ortaya çıkmıştır. Ancak felsefenin üç ana alanı (varlık felsefesi, bilgi felsefesi ve ahlak felsefesi) önemini hep korumuş ve bu alanlardaki problemlerin, tartışmaların özü pek değişmemiştir. Hatta geçen süre içinde felsefenin bu üç ana alanına çok fazla katkı yapıldığı da söylenemez.
Bu alanlardan biri olan bilgi konusunda “Sokrates’in Savunması” adlı yapıtta şu ifade yer almaktadır:
“… o zaman anladım ki şairler eserlerini bilgilerinden değil bir çeşit iç güdü ile Tanrı’dan gelme ilhamla yazıyorlar. Tıpkı bir sürü güzel şeyler söyleyip de dediklerinden bir şey anlaşılmayan Tanrı sözcüleri gibi…”
2400 yıl önce Sokrates’in bu sözü ve temel görüşleri dikkate alınarak bilgi sorunu ile ilgili bir tartışma kurgulanabilir. Aşağıda sunulan ve tarafımdan kurgulanan bu tartışmanın; günümüzde, dünyanın herhangi bir yerinde bir filozof ve iki ozan arasında geçtiği varsayılmıştır:
Filozof: Filozof, göklerde olup bitenlerle uğraşan, yerin altında neler olup bittiğini araştıran, yanlışı doğru gibi göstermeyi beceren bilgin değildir. Filozoflar, insana ve yurttaşlara özgü değerleri araştırır. Ancak, bu gibi sorunlara kafa yoranları Tanrılara inanmaz sanıyorlar. (Platon, 8) Oysa, tarih boyunca filozoflar daima, “Yeraltında olup bitenleri araştırıyor açıkça eğriyi doğru diye gösteriyor, başkalarına da kendisi gibi olmalarını öğretiyor.” diye suçlanmıştır. (Platon, 9-10)
Birinci Ozan: Sadece filozoflar değil tarih boyunca suçlanan. Doğaya, topluma ve insana ilişkin gerçekleri dizelere döken ozanlar, öyküleştiren yazarlar, görüntüleyen sinemacılar da suçlanmıştır hep. Oysa sanatçılar yaşadığı ve gözlemlediği olayları, edindiği deneyim ve bilgileri yansıtır yapıtlarına.
İkinci Ozan: Sanat eseri için deneyim ve bilgi yetmez. Sanatçının duyguları, içgüdüsü ve esinlenmesi de gereklidir ve hatta önceliklidir. Örneğin sevgi ve duygu olmadan şiir yazılamaz. Bugüne dek tüm ozanlar en güzel şiirlerini aşk, vatan, özgürlük, adalet gibi duygu ve değerler için yazmışlardır. Bazen ayrılık, bazen kavuşma özlemi ya da ölüm acısı gibi duygular da şiirlerle ifade edilmiştir. Şiirler hep bir içgüdü ve esinlenme ya da bu eğilimleri taşıyan güçlü duygularla yazılır. Bu esinlenme ve duyguların kaynağı bazen Tanrısal da olabilir.
Filozof: Bilgi de olmalı şiirde ve tüm sanat ürünlerinde. Bu bilgi; doğanın ve toplumun gerçekleriyle, insanın yaşadıklarıyla uyumlu olmalı, gerçeklerle örtüşmeli. Sadece içgüdülerle, Tanrıdan gelme esinlenmelerle yazılanlar, ortaya konulanlar yeterli değildir insanı ve insanın doğasını anlamak için. Sadece bu tür duygular yetmez dış dünyanın gerçeklerini anlamak, sorunlarını kavramak ve çözümlemek için.
İkinci Ozan: Ama duygu olmadan, içgüdü olmadan, esinlenme olmadan şiir yazılamaz, hiçbir sanat eseri ortaya konulamaz. Duygusuzca döktürülen dizeler şiir olmaz. Nitekim en güzel sevgi dizeleri bir sevgiliye yönelen güçlü duygular sonucunda ortaya çıkmıştır.
Birinci Ozan: Çok doğru, her türlü sanatsal üretimde bilginin yanısıra duygu ve esinlenme şarttır ve hatta önceliklidir.
Filozof: Bana kalıcı olan, geleceğe ışık tutan tek bir sanat eseri gösteremezsiniz; insanın yaşadığı deneyimlerden ve edindiği bilgilerden yoksun olan. Tüm klasik eserler, özellikle bu nedenle kalıcı olmuşlardır, sadece sanatçısının güçlü duyguları nedeniyle değil. İspanya İç Savaşı’nda Guernica kasabası bombalanmasaydı, yerle bir edilmeseydi Guernica tablosu çıkarmıydı ortaya. (1) Ya da yine bu savaşı bir gazeteci olarak izleyen, gözleyen yazar (2) olmasaydı, “Silahlara Veda” ve “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanları yazılabilir miydi?
İkinci Ozan: Doğru. Ama bunlar duygu olmadan da olamazdı.
Filozof : O da doğru. Ama öncelikli olan, birinci derecede önemli olan deneyimler ve bilgilerdir.
İkinci ozan: Katılmıyorum bu anlayışa. Şiirde ve tüm sanat eserlerinin üretilmesinde öncelikli olan, birinci derecede önemli olan duygu, çoşku ve sanatçının esinlenmeleridir. Zaten bir sanat eserini özgün kılan, tek ve biricik kılan sanatçının bu duygusu, çoşkusu ve esinlenmesidir. Öyle olmasaydı, söz konusu olgu ve olayları anlatan, aktaran başka bilgi, belge ve yazılar da sanat eseri olurdu. Ama öyle değil işte. Sadece duygularla ortaya konulan ürünler sanat eseri olma özelliğini taşır ve geleceğe kalır.
Filozof: Sadece duygularla, parlak ve gösterişli deyimlerle, terimlerle bezenmiş sözler değildir şiir de sanat da. Sözcükleri allayıp pullamadan söylemek isterim. Söylenenlerin doğru olması da gerçekleri yansıtması da önemli. Söyleyiş iyi ya da kötü olmuş, ne çıkar bundan. Siz yalnız benim doğru söyleyip söylemediğime bakın, asıl buna önem verin. (Platon, 7-8) Şiir de diğer sanat eserleri de böyledir. Ne kadar bilgiye dayanıyorsa, yaşanmışlıkları ve insanın deneyimlerini ve birikimlerini ne kadar doğru yansıtıyorsa bir eser, işte o kadardır sanatsal yönü ve kalıcılığı da.
İkinci Ozan: Sanat da sanatçı da sadece bilgiye indirgenmemelidir. Ayrıca ozanlar, yazarlar, oyun yazarları, besteciler ve tüm diğer alanlardaki sanatçılar özellikle günümüzde bilgisiz de değildirler.
Birinci ozan: Çok doğru. Özellikle günümüzde sanatçılar alaylı değil mektepli artık. Sadece geleneklere, büyüklerinden ve ustalarından edindikleri bilgilere, deneyimlere, alışkanlıklara dayanmıyorlar. Bunlarla yetinmiyorlar. İyi okullara gidiyor, çok iyi eğitim alıyor ve uzmanlaşıyorlar. Eğitimi, bilgiyi duygu ve çoşkularla harmanlayarak çok güzel eserler ortaya çıkarıyorlar.
Filozof: Hiçbir şey bilmezken ya da çok az şey bilirken kendilerini bir şey biliyor sanan adamlar öylesine çok ki! (Platon, 15) Salt insanlara özgü bir bilgelik, nedir mi? Bu bilgeliği bulmak için devlet adamlarına, ozanlara, yazarlara gittim. Bu adamlardan bir şey öğreneyim dedim. Gördüm ki bilimle ve bilgiyle değil iç güdüleriyle, bir yerlerden aldıkları yalan yanlış esintilerle, yönlendirmelerle hareket ediyorlar. Onların da tıpkı bir çok güzel şey söyleyip de bunların bilincinde olmayan, dediklerinden bir şey anlaşılmayan kâhinler, Tanrı elçileri gibi olduklarını kavradım. (Platon, 14)
Birinci Ozan: Günümüzde tüm modern ve demokratik toplumlarda devlet adamları bilimden ve bilgiden uzak değildir. Üstelik şiir ve sanatın diğer dalları ile ilgilenen bazı devlet adamları da vardır. Bu nedenle devlet adamlarına yönelik değerlendirmeleriniz ve bunu genelleştirmeniz gerçekleri tümüyle yansıtmıyor.
Filozof: Bilirim. Ülkenin birinde bir politikacı vardı. (3) Politikaya atılmadan önce gazetecilik de yapmıştı. Çeviriler yapar, şiirler yazardı, romantikti. Ülke içinde ve dışında çok bilgili, çok çağdaş ve çok dürüst bir izlenimi vardı. Ülke tarihinin en kritik dönemlerinde aldığı % 42’lere ulaşan oy oranına rağmen partisini iktidar yapamadı. Birkaç kez başbakan oldu. Koalisyonlardan oluşan sınırlı iktidarı döneminde yolsuzluk yapmadığını, yapmayacağını herkes bilirdi. Ama bu siyasetçinin başbakanlığı döneminde ülke tarihinin en büyük banka yolsuzlukları oldu. İleri yaşlara kadar aktif siyaset yaptı. Dünya siyaset tarihinde, İktidarda iken genel seçimlerde % 1’in altında oy alan ilk ve tek siyasetçi oldu. Burada, bu devlet adamının tutumunda, izlediği yolda bilim ve bilgi nerede! Değerlendirmesini size bırakıyorum. Yine aynı ülkede darbe yapan ama aynı zamanda resim sanatına meraklı asker şahsiyetin (4) bilim ve bilgiye ne kadar yakın olduğuna ise burada değinmek istemiyorum.
İkinci Ozan: Ama aynı ülkenin tüm dünyada bilinen ozanı da var. (5) Ülkesinin ulusal kurtuluş mücadelesini destansı biçimde dizelere döken (6); yaşadıklarını, aşklarını, memleket özlemini ve özgürlük tutkusunu eserlerine yansıtan bu büyük ozanın da bilimden, bilgiden yoksun olduğu, eserlerini sadece iç güdüleriyle ve Tanrısal ilhamla yazdığı söylenemez her halde!
Filozof: Doğrudur, büyük ozandır. Romantik bir ozan ve sanatçı kişiliğinin yanında filozof sayılabilecek ölçülerde düşünsel derinliği de vardır ama sahip olduğu ideoloji onu bir yerlere savurmuştur. Üstelik özgürlük, eşitlik ve adalet beklentisi ile gittiği, ideal devlet ve toplum düzeninin kurulduğunu sandığı ülkede (7) hiç de umduğunu bulamamıştır ve bu konuda yanılmıştır. Bu nedenle bu ülkeden ve baskıcı yöneticisinden (8) uzaklaşmak için, “Bana mutluluğun resmini yapabilirmisin…” dediği ressam arkadaşının (9) yaşadığı ve özgürlüklerin daha fazla benimsendiği kente (10) gitmiştir sık sık. Bu romantik ozanın da bilimle, bilgiyle tam bütünleşemediği, bilge olamadığı söyenebilir. Çünkü insan bilgeliğinin büyük bir şey olmadığını, hiçbir şey olmadığını göstermek isteyen Sokrates’in 2400 yıl önce dediği gibi “Belki de yalnız Tanrı’dır bilge olan.” (Platon, 15)
___________________________________________________________________________
Notlar:
1) Guernica (Pablo Picasso’nun ünlü tablosu)
2) Ernest Hemingway
3) Türkiye’de, Bülent Ecevit
4) Türkiye’de, Kenan Evren
5) Nazım Hikmet
6) Kuvayi Milliye Destanı
7) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)
8) Josef Stalin
9) Abidin Dino
10) Paris
Kaynaklar:
GÖKBERK, Macit ; Felsefenin Evrimi, MEB Yayınevi, Ankara, 1979
CEVİZCİ, Ahmet ; Felsefe, Mega Yayıncılık, Ankara, 1996
ARSLAN, Ahmet ; Felsefe, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998
PLATON ; Sokrates’in Savunması, Morpa Kültür yayınları, İstanbul, 2009